Ocak 29, 2005

Kürt devleti ve İsrail

Yaklaşık çeyrek asır önce İsrail'de bir strateji dergisinde yayınlanan makale Irak'ın üçe ayrılması gerektiği fikrini pazara döktüğü gün fitne tasarısını gerçekleşmek için düğmeye basılmıştı.

Güneybatıda bir Sünni, güneydoğuda bir Şii ve kuzeyde bir Kürt devleti kurulacak şekilde Irak'ın bölünmesini öngören bu tasarının aslında uzun bir geçmişi var. Binlerce yıl boyunca 'va'dedilmiş topraklar' hülyasını yaşatan İsrailoğulları I. Dünya Savaşı'ndan sonra devlet kurabilecek aşamaya geldiklerinde bütün coğrafya için derin inceleme ve araştırmalara başlamış, köklü gizli servislerinin ağını yaymaya başlamışlardı. Daha İsrail resmen devlet olmadan (30'lu yıllar) Ben Gurion K. Irak ve yukarısında incelemeler yapmak üzere uzmanlar görevlendirmişti. Onların raporu henüz mayalanma aşamasındaki İsrail devletine bir öneri sunuyordu:

-Bölgede bizim ittifak kurabileceğimiz en elverişli kitle Kürtlerdir.

İsrail'in Molla Mustafa Barzani ile derin muhabbeti, onu ağırlaması ve getirdiği bilgiler sayesinde Irak'ın nükleer silah geliştirmeye çabaladığı tesisleri bombalaması hep bu önerinin sonuçlarıydı. Barzani'nin Bağdat'a yönelik isyanlarının tamamında da İsrail'in doğrudan desteği vardı. İsrail zamanla pek çok ABD yöneticisini Irak'ın bölünmesi fikrine çekmeyi de başarmıştı. Bunun için 'köken' itibariyle kendilerinden olan ABD kaymak tabakasının ve Eski Ahit'teki 'İsrailiyat' sayesinde siyonist ülküleri büyük ölçüde benimseyebilen Protestanlığın büyük himmetlerini gördüler.

İlk Körfez savaşına doğru ABD yönetimi Irak'ın bölünmesi fikrine oldukça yatkındı. Rahmetli Özal'ın Baba Bush'la bu konuyu tartıştığına ve onu Irak'ın toprak bütünlüğü için ikna ettiğine ilişkin rivayetler bulunmakla beraber, o zaman niye Bağdat'a yürünmediği ve Saddam'ın devrilip bölme sürecinin fiilen başlatılmadığı tartışma konusudur. Muhtemelen ABD içinde İsrail lobisine karşıt odakların baskısı Bush'u duraklatmıştır. Belki Özal'ın Irak'ı bölmekle bölgenin iflah olmaz bir kan okyanusuna çevrileceği yolundaki telkinleri de onu bir ölçüde etkilemiştir.

Ancak bu yüzden İsrail lobisinin Bush'a fatura kestiği de bilinmektedir. Clinton da Irak'ın bölünme sürecini başlatacak saldırılar için çok tahrik edilmesine rağmen bundan uzak durmaya çalıştı. MOSSAD ona da bedelini ödetti. Monica Lewinski bu bedelin püskülüydü. Esasen son dönem ABD başkanlarının çoğu sırtlarında utanç verici gizli kamburla seçtirildiği için gerçek yönetim tamamen küresel çetenin elindedir.

Şu veya bu yollardan uzun mesafeler kat eden İsrail'in Irak'ı üçe bölme tasarısı son aşamasına gelmek üzeredir. Dünyada sadece Türkiye böyle bir gerçek yokmuş gibi hareket etse de Kürt devleti kurulmuştur. Ülkenin güneydoğusunun Şii Arap devleti olacağı anlaşılmaktadır. Güneybatıda Sünni Araplar ABD ile çarpışmaya devam edecek ve belki sonunda kendi bölgelerindeki bir yapılanmaya razı olacaklardır.
İsrail senaryosunda henüz aksama yoktur. Irak topraklarındaki bu üç ayrı yapının bin bir karmaşık sebeple uzun yıllar birbirleriyle çatışması da umurunda olmayacaktır. Hatta ordusunu hızla eğitip silahlandıracağı, Kerkük petrolleri ile zenginleştirilmiş Kürt devletinin gelecek on yıllarda etrafa doğru genişlemeye kalkışması İsrail'in bir sonraki taktik aşaması da olabilir. Bu devlet, 'va'dedilmiş topraklar'ın Türkiye'deki kısmı için pekala İsrail'e taşeronluk yapmaya çalışabilir. Böylece 'ısmarlanmış kaos'la bölge büsbütün karmaşık hale gelince Kutsal Dünya Krallığı için bir aşama daha geçilmiş olur.

Bunlar İsrailli birtakım fanatiklerin düşlerinden ibaret dini beklentiler değildir. İsrail parlamentosuna 'va'dedilmiş topraklar'ın resmi sınır ilan edilmesi için verilen teklifin mürekkebi daha kurumamıştır. Bir milletvekilimiz Türkiye ile dostluktan söz eden İsrailli meslektaşına sitem etmeye kalkışır:

-Öyle diyorsunuz ama kutsal haritanıza göre Türkiye'nin bazı bölgeleri de sizin için va'dedilmiş toprak oluyormuş.
Adam güya şakayla karışık cevap verir:
-Ne yapalım Allah va'detmiş

Lakin hiç şakası yok, bu onlar için milli bilinç ilkesi. Bu bilincin karşılığı bizde var mı? Olsaydı, hâlâ Kürt devleti kurulmamış, dolayısıyla İsrail'le komşu olmamış gibi davranmak için başımızı kuma gömmeye devam eder miydik? Bizdeki muhtemel 'derin bilinç'in çapını ölçmek için 28 Şubat şahini Çevik Bir Paşa'nın Irak savaşı başladıktan sonraki müjdesi yetebilir:
-ABD ile komşu oluyoruz, bölgede birlikte güvenlik üreteceğiz

Kaynak : Açıkistihbarat

Ocak 19, 2005

IRAN Nasıl Savaşacak?

Amerika ve Israil'in Iran'a karsi hazirliklarina giristikleri askeri operasyonlara yonelik haberler her gecen gun medyada yer almakta.
Bu operasyonlara karsi Iran'da buyuk capta bir hazirlik icerisinde.

Iran'in kuzeyinde ve guneyinde 1 hafta suren hava ve kara tatbikatlari basariyla bitirildi.Gozlemciler tarafindan olaganustu olarak degerlendirilen bu tatbikatte helikopterlerle ve ucaklarla hizli bir sekilde asker indirmeyi ve bindirmeyi iceren mobil operasyonlar yapildi ve degisik fuzelerle birlikte yuzlerce tank kullanildi.

Su ana kadar yeni olusturulan bir askeri birime,ulkeye yapilacak potansiyel saldirilara karsi 'asimetrik savas teknigi'ne gore karsi koymak icin25,000 kisi gonullubir sekilde "intihar bombacisi" olarak
kayit oldu.

Amerika'nin Iran'a karsi girisecegi operasyona karsilik Iran,ABD'nin Irak'ta yaptigi yogun bombalama operasyonlarindan cok sey ogrendi.
Ayrica Iran'in Irak'la yaptigi savastan ve 1987 ve 1988 yillari arasinda Amerika'yla surtusmesinden ogrendigi bir cok savas derside
mevcut. Bu tecrubeler isiginda Iran Amerikan super gucunun zayifliklarini merkez alan bir taktikle degisken ve kompleks bir savunma stratejisine odaklandi ve bu dogrultuda kara gucleri ve gerilla taktikleri kurdu.
Amerika merkezli Atlantic Mountly dergisinde konuyla ilgili cikan
"Iran War Game" makalede Iran'a karsi girisilecek bir operasyonun
ABD'ye maliyetinin on milyon dolarlar civarinda kalacagi hesap edil-
mekte ve bu hesaba Iran'in saldiri stratejisi dahil edilmemektedir.
Amerika'nin savasta ilk onceligi onemli askeri hedeflere yapacagi saldirilarla Iran'nin komuta sistemini yok etmektir.Bu amaca yonelik olarak ABD jet ucaklari Kuzestan bolgesindeki hava sahasini ihlal ederek Iran hava savunma sistemini test etmektedir.

Iran'nin yuksek teknolojiye dayali balistik mobil fuze sistemi Iran'in savunma sisteminde cok onemli bir rol oynamaktadir.Iran'in Fuze savunma sistemine verdigi onem Irak'in Amerika'yla yaptigi savaslarda basarili bir sekilde Kuveyt'te,Israil'e ve Arabistan'a firlattigi fuzelerden ve ABD savunma sistemine verdigi buyuk capli zararlardan kaynaklanmaktadir.

Bugunun kosullarinda evrim gecirmis Iran'in askeri doktirini Sahab-3 ve Fetih-110 gibi Tel-Aviv'i bile rahatlikla vurabilecek uzun menzilli fuze sistemi uzerine kurulmustur.

1985'de Iran 50 km capli Oghab roketini, 1986-87-88 arasinda 120 km ve 160 km capinda Mushak topcu roketini gelistirdi.1998'de Scud-Bs'yi toplayarak Kuzey Koreli teknik uzmanlardan yardimlar alarak fuze uretme ve gelistirme merkezi kurdu.Scud fuzeleri yerine Iran 1300 km capli Sahab-3 ile Sahab-4 fuzelerini gelistirdi.1998'de test edilen Sahab-3 fuzesi daha da gelistirilerek 2,000 km'lik bir menzile erisecek bir noktaya getirildi.

1990'li yillarin ortalarina kadar Iran,elindeki yuksek petrol gelirleri nedeniyle askeri harcamalarinda herhangi bir kisintiya gitmedi.
Iran'in elindeki balistik fuzelerin bir cok acidan Iran'a sagladigi avantajlar bulunmaktadir.
Herseyden once bu fuzelerin uretim maliyetleri cok dusuktur ve hammadde acisindan disa bagimlilik cok azdir.Ayrica fuze ihraci konusunda herhangi bir uygulama veya kontrol soz konusu degildir.
Fuzelerin mobil olmasi saklanmasini ve tasinmasini kolaylastirmaktadir ve cok etkili silah olamalari sebebiyle dusmana fark ettirilmeden kolaylikla kullanilmaktadirlar.Fetih-110 fuzelerinin hazirlanmasi bir kac dakika surmektedir.Buna ilaveten fuzeler savas sirasinda cok buyuk karisikliklar yaratarak en iyi askeri planlari bile alt ust edebilmetedir.
Mart 2003'de Irak-Kuveyt sinirinda toplanan ABD askeri gucleri fuze saldirilari yuzunden savasin hemen basinda plan degisikligi yapmis kara gucleri ancak 21 gunluk agir hava saldirisindan sonra Irak'a girebilmistir.

Bu sebeblerden dolayi Iran kendisine yapilacak olan bir saldiriyi cok genis capli bir fuze saldirisiyla cevap verecek kapasitededir.
Azerbaycan,Irak,Turkiye ve oteki korfez ulkeleri gibi ABD askeri ustlerine evsahipligi yapan ulkeler bu saldirilarin hedefi haline gelecektir.

Iran'nin cizdigi bu stratejinin amaci Amerikan saldirisina karsi ev
sahipligi yapacak olan komsu ulkeleri caydirmaktir.Bu saldirilar ABD operasyonlarina ev sahipligi yapacak olan ulkelerin ekonomilerine uzun vadeli olarak cok buyuk zararlar verecektir.

Iran'in bir baska stratejisi Amerika'nin kontrolunde tutmaya calistigi Afganistan ve Irak gibi ulkelerde ulkelerde krizleri arttirarak ABD'nin bu bolgelerdeki ayaklarini kesmek ve ters bir domino etkisi yaratmaktir.

Onemli bir diger stratejik unsur ise "psikolojik savas"tir.Irak'tan cikartilan derslerde goze carpan bir baska ozellik ise savastan once
ABD'nin yaptigi propagandalarla Baaz Partisi ust duzey askeri komitesi arasinda ayriliklar cikartmasi ve halkla rejim arasinda gerilimler yaratmasidir.Buna duruma yonelik Iran'in karsi stratejisi olum korkusuyla dolu ve motivasyonu dusuk olup yabanci topraklarda savasan ABD askerleri uzerine kuruludur.Iran'la bir savas Amerika'da yeni askeri alimlara yolacacak ve askere mecburi bir sekilde katilacak olan yeni askerler Irak'ta ve Afganistan'daki Amerikan askerlerinin durumunu da gozeterek orduda buyuk bir hosnutsuzluk yaratacaklardir.Iran'da bu askerler uzerinde propagandalar yaparak bu savasin ABD icin degil Israil icin yapildigini soyleyecektir.

Ilk Tsunami bombasi..

Ilk Tsunami bombasi 2.Dunya Savasi sirasinda denendi!
Yeni aciga cikartilan ve savas zamanina ait olan bir belgeye gore Yeni Zellanda kiyilarinda atom bombasi kadar etkili olan mukemmel dalga bombasi denendi.


New Zealand Herald gazetesinin bildirdigine gore, Auckland Universitesi profesorlerinden Thomas Leech 1944 ve 1945 yillari arasinda Whangaparoa bolgesinde sualti patlamalari sonucu olusan mini tsunami dalgalariyla ilgili calismalarda bulundu.

Leech'in bu calismalari ABD icin cok buyuk bir onem tasimaktaydi.Donemin ABD savunma gorevlileri konuyla ilgili olarak bu calismalarin 2.Dunya Savasi'ndan once bitmesi halinde yaratilacak dalgalarin savasta atom bombasi kadar rol oynayabilecegini belirttiler.

"Project Seal" olarak isimlendirilen tsunami bombalariyla ilgili dokumanlar Yeni Zellanda Dis iliskiler ve Ticaret Bakanligi tarafindan aciklandi.Uzerinde "top secret" damgasi olan belgelere gore ABD ve Ingiltere 2.Dunya savasi sonrasinda da tsunami dalgalariyla ilgili calismalarda bulundular.Hatta profesor Leech'i ABD'nin nukleer denemelerini izlemesi ve kendi calismalarinda kullanmasi icin Bikini
Atoll'e de gondermeyi dusunduler.ABD'nin atom bombalri denemeleriyle ilgili kurulda ye ralmasina
ragmen Prof Leec Bikini Atoll'e gitmedi ve yerine Dr Karl Compton gonderildi.

Dr Compton' , 1946'da Washington'dan Wellington'a gonderilen bir mektupta Profesor Leech'in calismalarindan etkilendigini ve konuyla ilgili arastirmalarin derinlestirilmesi icin teknik datalarin Profesor Leech tarafindan Yeni Zellanda hukumetine bildirilebilecegini soyledi.

Leech ulkesi Avustralya'da 1973 yilinda hayatini kaybetti.

Bu konuyla ilgili haberler o donem dunya basininda cok buyuk spekulasyonlar yaratti.Yuksek rutbeli Yeni Zellanda'li ve Amerikali askeri gorevlilerin arastirmalari desteklemelerine ragmen calismalarin surmesi sebebiyle herhangi bir detay kamuoyuna aktarilmadi.

Leech'in mestektaslarindan Neil Kirton New Zealand Herald gazetesine yaptigi aciklamada bu calismalarin tsunamiler yaratacak su alti patlamalrini da kapsadigini soyledi.

Ordunun gozetiminde o donem bir dizi kucuk olcekli su alti patlamalari Pasifik'te veWhangaparao'da yapildi. Kirton'a gore halkin bu durumu fark edebilecegi endisesiyle genis olcekli bombalarin sualtinda test edilmesinden cekinildi.
Kaynak : propagandamatrix.com

Konuyla ilgili oteki makale
: ABD'nin elindeki en buyuk silah HAARP Dosyasi
Konuyla ilgili genis bilgi veren site
www.geocities.com/mavidosya

Ocak 18, 2005

Yeni Hilafet!

CIA'nın think-tankı olan "The National Intelligence Center" tarafından hazırlanan "Mapping The Global Future" başlıklı dünyanın geleceğine dair öngörülerin yer aldığı çalışma, ABD'nin küresel hegemonya savaşının hangi gerekçelerle yürütüldüğünü, Irak'ın neden işgal edildiğini, "terörle savaş" adı altında Müslümanlara yönelik derin dönüştürme operasyonlarının ne amaçla yapıldığını ortaya koyan ve ABD'nin nasıl bir gelecek kurguladığını gösteren çarpıcı bir çalışma. 13 Ocak'ta yayınlanan "2020'de Dünya"sına bakışı içeren çalışma, Türkiye'de sıradan bir haber olarak geçiştirildi.

Oysa ABD'nin, dünyanın ve özellikle İslam dünyasının geleceğine ilişkin çarpıcı öngörüleri içeren rapor, 21. yüzyılın haritasını çiziyor. Raporda, teknolojik gelişmelerden küresel ekonomiye, enerjiden kitle imha silahlarına, İslam dünyası ve Asya'nın geleceğinden "siyasal İslam"a, Amerika'nın siyasi, askeri ve ekonomik liderliğinden yeni süper güçlere, muhtemel çatışma alanlarından gelir dağılımındaki dengesizliklere, 21. yüzyıla damgasını vuracak olan dinlerin yükselişinden siber savaşlara kadar dünyanın siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel geleceği hakkındaki eğilimlere yer veriliyor. Rapor, 15 yıl içinde ortaya çıkacak dört temel senaryo üzerinde duruyor:
Pax Americana: Amerika'nın radikal değişimlere rağmen üstünlüğünü koruyacağı, yeni ve kapsayıcı bir dünya düzeni kurabileceği.

Yeni Hilafet: İslam'ın, yeni bir dünya sistemi amacıyla Batılı değer ve normlara meydan okuyacağı, yeniden hilafet gücüne erişerek küresel denklemi bozacağı.

Korku Çemberi: Kitle imha silahlarının hızla artmasının, büyük saldırıların önlenmesi amacıyla geniş çaplı güvenlik önlemlerine zemin hazırlayacağı, bunun da insanlığı Orwellian dünya sistemi ile tanıştıracağı.

Davos Dünyası: Ekonomik gelişme ile Çin ve Hindistan'ın, ABD'nin küresel gücünü aşındıracak birer süper güç olarak öne çıkacağı ve küreselleşmeyi yeniden şekillendirip Asyalı karakterini güçlendireceği. Çin ve Hindistan'ın, 19. yüzyıldaki Avrupa veya 20. yüzyıldaki Amerika gibi, jeopolitik haritayı değiştirecek birer küresel aktör olacağı belirtilerek, Avrupa Birliği, Rusya, Brezilya ve Endonezya'nın geleceği tartışılıyor.

Çalışmanın üzerinde durduğu alanlar şöyle: Küresel ekonominin entegrasyonu. Yükselen güçler: Asya'nın yükselişi, tek kutupluluk, Pax Americana. Yeni meydan okumalar: Demokratikleşmenin duraksaması, Kimlik politikaları ve Yeni Hilafet. Güvensizlik: Uluslararası terörizm, iç anlaşmazlıklar, kitle imha silahları ve Korku Çemberi. Ayrıca, savunma harcamaları, fosil yakıtlar, AB'nin genişlemesi, dini bağlılığın artması, radikal İslami hareketler, Avrupa'daki Müslüman nüfusun artışı ve Batı'nın yaşlı nüfus sorunu, kadının statüsü, biyoteknoloji, Çin'in ekonomik tehdidi, Hindistan-Çin karşıtlığı, gazın jeopolitiği, Avrupa'nın süper güç olup olamayacağı, Latin Amerika'nın geleceği, uluslararası kurumlar krizi, dünyanın ABD'yi nasıl gördüğü…

2020'ye kadar hiçbir ülkenin yalnız başına ABD ile rekabete girişemeyeceği, ona meydan okuyamayacağı, İslam'ın yükselişinin ABD, Rusya, Çin, ve Avrupa ülkeleri arasındaki çıkar işbirliğini ortadan kaldırabileceği, dolayısıyla bu tehdide karşı birlikte hareket etme imkanının zorlaşabileceği belirtiliyor. Ortadoğu ve İslam tehdidinin ABD için kritik öneminin devam edeceği, ABD'ye yönelik saldırının komşu ülkelerden gelebileceği, ABD-Avrupa ayrışmasının uluslararası sistemi çökertebileceği, Çin'in yükselişinin ABD-Avrupa ayrışmasını besleyebileceği, terörist grupların kitle imha silahlarına sahip olmasıyla Asya'nın yükselişinin ABD için en kritik mücadele alanlarının oluşturacağı, El Kaide'nin gücünü kaybedeceği ancak yerine çok sayıda küçük ölçekli örgütün ortaya çıkacağı, siber saldırıların küresel endüstriye büyük zarar vereceği, yeni güçlerin ortaya çıkmasıyla çatışma alanlarının da artacağı, İslam'ın diğer dinlere göre daha hızla yayıldığı gibi daha pek çok konu raporda mercek altına alınıyor.

Raporun en çarpıcı yönü, Batı ile, özellikle de Amerika ile hesaplaşmacı bir çizgiye gelen, ABD işgal ve saldırılarıyla daha da güç kazanan İslami yönelişin 15 yıla kadar bir hilafet örgütlenmesini başarabileceği, böylece küresel sistemi kökünden sarsacak bir gelişmenin ortaya çıkabileceğine dair öngörü. Farklı bölgelerde yaklaşık bin uzmanın katıldığı 30 konferans sonucu elde edilen bulgular, böyle bir hilafetin ortaya çıkmasının İslam'ın yeni bir aktör olarak küresel sistemde belirgin bir rol üstlenmesine yol açacağını gösteriyor. Bu öngörü CIA raporunun dışında Batılı çevrelerde yoğun olarak tartışılıyor. Hz. Muhammed'in (SAV) vefatından hemen sonra başlayan ve Endülüs'e kadar uzanan genişlemeyi "Birinci Cihad Dalgası", Osmanlı liderliğindeki genişlemeyi "İkinci Cihad Dalgası" olarak gören bazı çevreler şu anki pozisyonu "Üçüncü Cihad Dalgası" olarak niteliyor ve Yeni bir Hilafet'in Mısır, Türkiye, Pakistan, Endonezya, Körfez ülkeleri, Sudan, Tunus, Cezayir, Fas, Yemen, Suriye, Libya, Lübnan ve İsrail işgali altındaki Filistin topraklarını etkileyebileceğine dikkat çekiliyor.

Geçen hafta tartıştığım RAND'ın "U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11" başlıklı çalışması ABD'nin İslam dünyasında iki derin değişimi hedeflediğini ortaya koyuyor: "Şiilerle siyasi ittifak ve Sünni İslam'ın ağırlık merkezinin Arap dünyasının dışına taşınması..." 21. yüzyıla dönük bütün hesapların merkezinde İslam ve Müslüman dünya var. İslam'ın meydan okuyuşunun engellenmesi, İslam coğrafyasının kontrol altına alınması ve Müslümanların dönüştürülmesi öncelikli hedef. Bölgedeki dini ve siyasi meşruiyet krizi, küresel aktörlerin de dikkatini çekiyor. Bu nedenle Amerika için bütün hesapları bozacak böyle bir senaryo, aynı zamanda ABD'nin bu coğrafyayı denetim altına almasına imkan verecek bir kontrol mekanizması da olabilir.

Soru şu: ABD gerçekten yeni bir hilafet ihtimalinden mi korkuyor yoksa yeni bir kontrol stratejisi olarak hilafetin zeminini mi oluşturuyor?

ABD, İran’ı vurmak için gizli keşif yapıyor’

The New Yorker dergisi, Amerikan özel birliklerinin Bush yönetiminin yeni ‘stratejik hedefi' olan İran'da seçilmiş bazı hedefler üzerinde keşif çalışması yaptığını öne sürdü.

Irak'taki Ebu Ğıreyb skandalını deşifre eden ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh'in imzasını taşıyan haberde, ABD'nin İran'da örtülü bir operasyon yürüterek, gelecekteki bir operasyon için potansiyel nükleer, kimyasal ve füze hedeflerini tespit ettiğini yazdı. İran'da nükleer faaliyetlerin yürütüldüğünden şüphelenilen en az üç düzine bölgeyi tespit etmek için yürütülen keşif görevinin, geçtiğimiz yazdan bu yana devam ettiği ifade edildi.

Haberde, yüksek düzeyli eski bir istihbarat görevlisinin “Bu, teröre karşı bir savaş ve Irak, bu savaşın sadece bir cephesi. Bush yönetimi buna büyük bir savaş alanı olarak bakmaktadır. Bir sonraki adımda, İran saldırısını göreceğiz.” dediği kaydedildi. Hersh'e konuşan, Savunma Bakanlığı ile yakın bağları olan bir hükümet danışmanının “Pentagon'daki siviller İran'a girmeyi ve bu ülkede mümkün olduğunca fazla sayıdaki askerî altyapıyı imha etmeyi istiyor.” dediği kaydedildi. Hersh'e konuşan bazı kaynaklar, Pentagon'daki şahin kanadın İran'daki dinî otoriteyi devirmek için küçük saldırılar yapılmasını da onayladığını söyledi.

Derginin haberinde, Güney Asya'daki bir Amerikan komando gücünün, İranlı meslektaşları ile çalışan Pakistanlı bir grup bilim adamı ile bu konuda yakın çalışma içinde bulunduğunu ifade etti. Haberde, bu görev gücünün Pakistan'dan edinilen bilgilerin de yardımıyla, gizli nükleer silah tesislerini bulmak amacıyla İran'a sızdığı belirtildi. Ülkeye Afganistan sınırından girdiği kaydedilen özel birliğin atmosferdeki radyoaktif emisyonları tespit edebilen cihazlar kullandığı ifade edildi.

Derginin haberinde ayrıca, ABD Başkanı Bush'un halihazırda bir dizi çok gizli belgeyi imzaladığı ve gizli komando grupları ile diğer özel güç birimlerinin Ortadoğu ve Güney Asya'daki 10 ülkede varlığından şüphelenilen terör hedeflerine yönelik gizli operasyonlar yürütmesi yönünde bir emir verdiği de kaydedildi. Bush yönetiminin bu operasyonları ‘istihbarat’ yerine ‘askeri’ operasyonlar şeklinde tanımlayarak, CIA'in denizaşırı ülkelerde örtülü faaliyetlerine sınırlama getiren yasal kısıtlamalardan da kurtulduğu belirtildi.

ABD yönetimi iddiaları ‘yanlışlardan oluşan bilmece' olarak değerlendirdi. Bush yönetiminin İran için diplomatik çözüm yolunu hâlâ öncelik olarak gördüğünü ifade eden Beyaz Saray iletişim sorumlusu Dan Bartlett, "Hersh'in bazı çıkarsamalarının gerçeklere dayandığına inanmıyorum." şeklinde konuştu. Hersh, Beyaz Saray'ın İran'ın ciddiye alınması gereken bir tehdit olduğu konusundaki endişelerine de karşı çıkarak, Bush yönetiminin İran konusundaki endişelerinin gerçeklere dayanmadığını ileri sürmüştü. Irak'taki Ebu Gıreyb Hapishanesi'nde Amerikan askerlerinin tutuklulara yaptığı işkencenin görüntülerini ortaya çıkaran ilk gazeteci olan Hersh, ABD ordusunun 1968'de Vietnam'daki My Lai katliamını da dünya kamuoyuna duyurmuştu.

Ocak 16, 2005

Çin Açısından Etnik Sorunlar

Uzak Doğu'nun dev ülkesi Çin Halk Cumhuriyeti'nin demografik karakteri dikkate alındığında,21 yy. ilk çeyreğinin sonlarına doğru, mevcut nüfus artışına göre, 1,5 milyara ulaşan bir ülke durumuna gelebileceği tahminlerde yer almaktadır.

Dünyanın dinamik ekonomileri içinde yer almaya başlayan Çin Halk Cumhuriyeti'nin yıllık büyüme hızının yaklaşık %9 ile bazı bölgelerde de %13'e ulaştığı da bazı analizlerde izlenmektedir Ayrıca, Pasifiğe uzanan bölge ile birlikte, bu coğrafyada bulunan ülkelerin dünya ticaretindeki payının da %68'e yakın bir bölümünü içerdiği ekonomistlerce ifade edilmektedir.

Günümüzde,ülkelerin iç yapılarının küreselleşme politikaları nedeniyle, bazı merkezlerce etnik farklılıklar öne çıkartılarak örtülü savaşın malzemesi yapılmakta olduğu hemen herkes tarafından bilinir hale gelmiştir. Dolayısıyla, Çin'in de artan ticari rekabeti nedeniyle kendi iç dinamikleri yönünden, benzer olaylara muhatap olması ihtimaller içindedir.Bu bağlamda Çin'in sosyal yapısı itibariyle mevcut etnik tablosuna bakıldığında, ortaya şu görüntüler gelmektedir.

( . Çin'de 56 millet var. Çin'in 30 bölgesinin beşi özerk. Önümüzdeki yüzyılda Çin'in birbirlerine ekonomik çıkarlarla bağlı düzinelerce bölge ve ülkeden oluşan bir konfederasyon haline geleceğini hayal etmek hiç de güç değil."John Naisbitt Global Paradoks sf.24.)

Bu tablo batılı gözü ile ortaya konulan yorumlardan biri olmaktadır. Ancak, Çin'in sosyal yapısındaki farklılıklar yanında, kendi ulusal bütünlüğünü korumak yönünden demokratik merkeziyetçiliğe ağırlık vermekte olduğu siyasi tercihleri içinde gözlenmektedir.Her ne kadar ekonomik ilişkilerde liberal düzenlemelere yönelmiş olarak görülse de, iç siyaseti itibariyle, merkezi otoriteyi zaafa uğratmamaya çalışmaktadır..

Çin , sosyal yapısındaki etnik faklılıkların ortaya koyduğu bir diğer gerçeğe göre, bu toplumsal farklılıkların,büyük bir bölümünün Han soyundan gelmiş olmamasında da görmek mümkündür. Ortaya çıkan demografik tablo içinde , ülkede 16 milyonun üzerinde Müslüman Çinli'nin olması da, bu kültür mozağindeki farklı inanç grupları kapsamında görülen bir diğer örnek olmaktadır.Çin coğrafyası üzerinde yaşayan insanlardan kuzeyden güneye, ve doğudan batıya uzanan bölgelerde yaşayan Çinliler arasında, dil ve kültür farklılıklarından kaynaklanan bir sosyal doku da dikkate çarpmaktadır. Bu sosyal ve kültürel farklılıkların ortaya çıkardığı gerçekler içinde, Kantonlular'ın, Pekinliler ile, Harbinliler,'in de Fujian'lar ile anlaşamadıkları ve birbirlerinden nefret ettikleri iddia edilmektedir.Çin toplumu içinde çeşitli azınlık gruplardan,bir miktar kadar Henze'ler ile, nüfusları 13 milyon civarında olan Zhug'lar yanında, az sayıda Yahudilere raslanılmaktadır. Ayrıca, hıristiyan nüfusunda da bir arştın olduğuna işaret edilmektedir. Ülkede Hui, Mançu ve He'ler Mandarin Çincesi kullanırlarken, diğer azınlıkların ise, kendi dillerini kullandıkları görülmektedir.

Sincan Uygur özerk bölgesindeki Uygur Türkleri 30 milyona ulaşan bir potansiyel ile, gerek doğal kaynaklar ve gerekse nüfus dinamiği yönünden önemli bir bölge özelliğini oluşturmaktadır. Çin'in 21 yy. ortay koyacağı dinamiğin bölge ve dünya dengeleri açısından önemli ölçüde etkinlik ifade edebilecek bir güç merkezi olabileceği farklı profillerde ve değerlendirmelerde öne çıkmaktadır.

Dünya dengeleri içinde giderek artan ekonomik gücü ile Çin'in en önemli girdilerinden petrole olan bağımlılığının her geçen gün artmakta olduğu da bilinmektedir. Çin'in halen Ortadoğu petrollerine önemli ölçüde bağımlılığını devam etmekte olduğu da görülmektedir. Ham petrolün, %40'ı Ortadoğu'dan ithal etmiş olan Çin'in, bu konudaki bağımlılığı, 1997 de %60 iken, ihtiyacının 2005 de bu bölge üzerinde %92 ulaşacağı tahminlerde yer almaktadır.

Çin'in, Orta Asya petrol ve doğal gazı ile, Sincan bölgesindeki zengin tarım havzalarından elde edilen mahsulün birlikte olarak , Çin'in doğu sahillerine nakli konusundaki arayışları, 20 yy. son günlerinde gündeme gelmiştir. Ancak Afganistan olaylarından sonra ortaya çıkan gelişmeler de hatırlandığında, Orta Asya bölgesinde, ABD'in ağırlık kazanması, yanında Rusya Federasyonunu da Tacikistan 'da askeri varlığını güçlendirmesi, gelişmelerin safhalarında yer almıştır.

Globalizmin hedefleri içersinde, etnik farklılıklar ile bölücü ve bölgeci hareketler hedef toplumların farklı iç dinamikleri kullanılarak coğrafyanın farklı bölgelerinde gündeme getirilmektedir. Bu parametreler çerçevesinde, görüntüye gelen çeşitli iç çatışmalar yanında, ülkeleri de zaman zaman karşı karşıya getiren oluşumlara tanık olunmaktadır. Bu şemanın ileriki zaman periyodunda Çin açısından da gündeme getirilmesi ihtimaller dahilindedir.Özellikle, Doğu Türkistan ile ilgili ABD üzerinden gelebilecek mesajların iyi analiz edilmeleri de gerekmektedir.

20.yy. son günlerinde, Çin'in Tayvan'ı ayrılıkçı eyalet olarak işgal hazırlığına girdiği hatırlanacaktır. Ancak, ABD'i , Çin Halk Cumhuriyeti'ni uyararak, Tayvan'ın korunması konusunda askeri kararlılığını göstererek bir caydırıcılık sağlamıştır.

Gene hatırlanacağı üzere, 1997 başlarında Çin'den bağımsızlık isteyen Uygurlar Sincan Eyaletinde ayaklanarak silahlı çatışmaya girmişlerdir. Çin, farklı etnik grupları barındıran sosyal dokusuyla, ister istemez DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİ bir politikayı yürütmek durumundadır. Benzer gelişmeler Putin'in son icraatlarında da (RF) ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD gibi liberal ekonomi ve siyasi liberalizmin ülkesinde bile 11 Eylül saldırısından sonra çıkartılan Yurttaşlık Yasaları ile merkeziyetçi uygulamalara gidilmeye başlandığı görülmektedir.Çin de kendi tarihi gerçeklerine göre, ulusal bütünlüğünü korumak yönünden kendi koşullarının dikte ettiği uygulamalar ile sistemini koruma güdüsündedir. Kısaca, bu ülkenin içinden geldiği koşullar yanında, muhtemel dış tahriklerin ortaya çıkarabileceği tehditlere karşı farklı etnik grupların denetim ve kontrolu için, merkeziyetçi bir tutum içinde kalması siyasi iradesinde yerini korumaktadır.
( ERGUN ÖZGEN)

Deniz akıntıları

Dün ve Bugün Dünyadan toplanan veriler ışığında deniz suyu ile ilgili haberler oldukça fazla...

En son Venedik ve İtalya kıyılarında suların çekildiği bazı kısımlarda teknelerin karaya oturduğu söyleniyor...

Venedik hakkında
bu bilgiler alınmış, henüz görüntü yok ancak yakın zamanda onlarda gelecektir.

Dünya denizlerinde dev su akıntılarıda bulunmakta bunlar arasında Golfstream akıntısı en önemli olanı.
Benim korkum bu akıntınında zayıflamış olması...

Boğazlarda ve ege denizi kıyılarımızda oluşan deniz suyu azalması tamamen denizlerde yer alan akıntıların
azalmasına veya tamamen yok olmaları ile açıklanabilir.
Azalan ve yok olan bu akıntılar deniz suyunun durgunlaşmasına ve kabarma etkisi dediğimiz olayın olmamasına
sebep olur. Akıntılar eğer azalmışsa deniz suyu seviyesi deniz kıyılarında azalmış gibi görünür aslında suda bir azalma
yoktur. Azalan seviyedir. Seviyede yukarıda söylediğim gibi deniz suyu akıntılarının durması ile olur.

Dünyanın birçok yerinde deniz seviyesinde değişiklikler olduğunu geçen haberler geliyor. Eğer söylenenler doğru ise
bilim adamları deniz suyu akıntılarını kontrol etmeleri gerekmekte. Dünya iklim değişimine hazır olmalı
şu andan itibaren sizde takip edin. Tüm denizlerimizde bilinen akıntı yönlerini kontrol edin. Özellikle körfez bölgelerindeki
suyu dikkatli takip edin eski girdap ve akıntı yolları duruyor mu ???

Deniz akıntılarının durması nelere sebep olur...

Rüzgarlar ve fırtınalar denizde yalnızca dalgaların oluşmasına yol açmakla kalmaz, aynı zamanda denizin 100 m derinliğine
kadar inebilen etkileriyle akıntılara da neden olabilir. Muson ya da alize gibi sürekli esen rüzgarlar dünyanın dönmesine de
bağlı olarak, Kuzey Yarıküre’de sağa, Güney Yarıküre’de de sola doğru yol alan akıntılar oluştururlar. Suyun tuzluluk oranı ile
sıcaklığına bağlı olarak deniz suyu yoğunluğunda ortaya çıkan farklılıklar da akıntılara neden olabilir. Bunun sonucunda
Humboldt gibi soğuk ve Gulf Stream gibi sıcak su akıntıları ortaya çıkar ve bunlar çevrelerindeki iklim koşullarını da etkiler.
Akıntılar nedeniyle bir yerden boşalan suyun yerine ya yüzeyden ya da denizin altından karşı akıntıyla yeni su kütleleri gelir
ve böylece deniz suyunda sürekli bir hareket görülür.

Yukarıda söz ettiğim deniz seviyesinin azalması işte bu su kütlelerinin artık hareket etmediğini doğruluyor...

Denizlerde ısı değişlikleri çok ani olur, oksijen ve tuz oranı değişirdi. Bu durum balık ve diğer deniz canlılarının ölümüne neden olurdu.

"23 Temmuz 1958'de okyanus araştırmaları gemisi 'Sivastopol' tam hızla Danimarka Boğazı'ndan geçmekteydi.
Birden gemidekiler inanılmaz bir manzara gördüler: Dalgalar göz alabildiğine bembeyaz olmuştu.
Deniz, milyonlarca balık ölüsü ile kaplanmış bulunuyordu. Balıkların bir sıcaklık farkı sonucu öldükleri anlaşıldı.
Geminin cihazları da şaşılacak sıcaklık farkları kaydetti: örneğin deniz yüzeyinde aralarında bir mil bulunan
iki noktanın sıcaklıkları 7.2 C ve 34 C idi. Bu fark 20-30 m. derinliklere kadar mevcuttu.
Gemi, balık ölüleri arasında bir saatten fazla ilerledi. Felaket, Irminger sıcak su akıntısı ile Grönland'dan
gelen soğuk su akıntısının sınırında meydana gelmişti."

- İklimde anormallikler ortaya çıkardı. Yoğun sisler ve şiddetli yağışların getirdiği seller, ölümcül sonuçlar yaratabilirdi.

"Londra sislerinin en ölümcülü ve unutulmazı Aralık 1952'de meydana geldi. 5 Aralık'ta rüzgarların dinmesiyle sis oluşmaya başladı.
Bundan sonraki 3 gün boyunca sis yoğunlaştı, belli bir zaman sonra görüş mesafesi birkaç metreye kadar indi. T
rafik tamamen durdu ve birçok kaza meydana geldi. Cahil halk, nemle mücadele etmek için gerekenden daha çok miktarda evlerini ısıttı.
Bu da daha çok kömür tozu ve sülfür dioksit üretti-havayı daha fazla zehirledi ve sisin yoğunlaşmasına sebep oldu.
Bu sis ve hava kirliliği yüzünden yalnız Londra bölgesinde toplam olarak 4.000 ölüm gerçekleşti"

- İklimsel engeller oluşurdu. Ilıman bölge bitkileri soğuk alanlara veya tropikal bitkiler mutedil alanlara bugünkü kadar
sokulamaz, tür zenginliği, tarım alanlarının sınırları, dolayısıyla insanların yaşam alanı bu kadar geniş olmazdı.

Sıcak ve soğuk akıntıların karşılaştıkları yerlerde deniz (girdap, dalga) çok değişkendir.
Buralarda oluşan sis de deniz ulaşımında tehlike oluşturur.
Sonuç olarak, sıcak ve soğuk su akıntılarının tam olması gerektiği yerde havayı ısıtması veya serinletmesi
ile insanların dünya üzerindeki yaşam alanlarını genişletmesi, ve diğer canlıların tür çeşitliliğini arttırması sağlanmıştır

Şimdi tüm akıntıların durması ile dünya kendine yeni bir iklim yaratmaya başlayacak...

Bunun etkileri Bugün itibari ile şöyle

Gulfstream akıntısının etkili olduğu bölgelerden
İngiltere yoğun yağış ve fırtına altında...
Kuzay avrupa ve iskoçya aynı şekilde....

Amerikanın Doğu sahilleri büyük tehlike altında Gulfstream akıntısının azalması Kuzey kutup akıntısının bu kıyılara
ulaşması demektir ki buda bir buz devri başlangıçı olur...

Geçen aylarda İngiltere'deki dünyanın bir numaralı meteroloji merkezi Hadley, önümüzdeki 100 yılın hava tahmin raporlarını açıkladı.
Meteoroloji uzmanı Dr. Mathew Collins'e göre, küresel ısınma nedeniyle Türkiye'deki hava sıcaklığı ortalama 6-8 derece artacak.
Türkiye kuraklıkla boğuşan bir ülke haline gelecek. Ani sıcaklık değişimleri yüzünden ilkbahar ve sonbahar mevsimleri ortadan
kalkacak. Dr. Collins tüm bunların nedenini, Golfstream sıcak su akıntısının azalmasına ve küresel ısınmanın artmasına bağlıyor.
İşte İngiliz meteoroloji uzmanının çarpıcı açıklamaları:

Yazın boğucu sıcak
Atlantik Okyanusu'ndaki Golfstream akıntısı, tropikal bölgelerdeki sıcak suları Avrupa'ya doğru taşıyarak bölgenin iklimini
ılımanlaştıracak. Ancak küresel ısınma yüzünden kuzeydeki buzullar eriyerek Atlantik'in sularını soğutacak.
Bu da akıntıyı engelleyecek. Akıntı kesildiğinde Kuzey Avrupa'da soğuklar baş gösterecek. İngiltere'nin kıyı
şeritlerinde sıcaklık 5 derece düşecek. Buna küresel ısınma da eklenince bir dengesizlik yaşanacak.
Beklenmeyen zamanlarda şiddetli soğuk ve sıcak dalgaları meydana gelecek. Mevsimler altüst olacak.
İlkbahar ve sonbaharı tarihe karışacak. Kışın ani soğuk dalgaları, yaz aylarında ise boğucu ani sıcaklar baş gösterecek.

Dünya yeni devrin başlangıçında bu devir çok hızlı bir şekilde olacaktır. Bugün yaşadıklarımızı henüz hiç kimse çıkıp açıklamadı.
Boğazlardaki seviye azalması ilk belirtiler, Türkiyenin Kuzeyi ve Batısı tehlike altında...

Son Tsunami olayı ile Dünyanın dengesi tamamen değişmiş durumda artık geri dönüş mümkün değil...

Dünya artık eski dünya olamıyacak ne yazık ki 2005 yılı çok büyük doğa olaylarına gebe...

Dünyanın yörüngesel hareketleri bu akıntılara bağlı olarak yalpalama hareketi denen bir harekete maruz kalacak ve bunun sonucunda
mağma harekete geçecek...Yalpama hareketi kendi ekseni etrafında dönen dünyanın açısal olarak 5 -10 derece eskeninden kaçmasına
sebep olur... Bunun sonucunda sıvı olan mağma belli noktalardan yeryüzüne fışkıracaktır.
Yakın bir zamanda eski tüm yanardağların faaliyete geçmesi gerekiyor..

Tüm bu olanların dünyanın dengesini bozmak için dünya dışından yapılan bazı elektromagnetik dalgaların sebep olduğunu tahmin ediyorum...
Magnetik dalgaların sonucunda bazı bölgelerdeki doğa olayları durdurulup başlatılabiliyor... örneğin bir deprem kuşağı tetiklenebiliyor.
Bir fırtınanın oluşması sağlanabiliyor. Tsunami dalgaları yaratılabiliyor...

Ben tüm bilgileri bir araya getirirken hatalar yapmış olabilirim ama bunu sizde takip edin eğer yanlış söylüyorsam bunu söyleyin sessiz kalarak
birşey elde edemeyiz..

Yazılanlarını sevdiklerinize ulaştırın bilgilenen insanlar bir baskı yaratarak bazı şeylerin açıklanmalarını sağlayabilirler belki.
Ama inatla bilim adamları herşeyi saklamaya devam edecekler...

Ocak 15, 2005

Sunî Deprem Meydana Getirme!

11 Eylül 2001’de, ikiz kulelerin yıkılmasıyla sonuçlanan saldırının ardından Amerika,
olayın sorumlusu olarak gösterdiği ve Afganistan’da saklandığını ileri sürdüğü U. Bin Ladin’i
ele geçirmek bahanesiyle söz konusu ülkede bombalamadık yer bırakmamış ve
hattâ yeni geliştirdikleri sunî deprem meydana getirme yöntemini de Afganistan’da
kullanmış ve sonuç almıştı. Biz de bunu ekranlarda haber olarak izlemiştik.
17 Agustos 1999, Gölcük...

Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini
evlerinden disariya atarken sanki bir kiyameti yasiyor gibiydiler.
Ali Kirca' nin yönettigi Siyaset Meydani' nda enkazdan kurtarilan
bir bayan sunlari söylüyordu: “O gece ne oldugunu bilmiyorum ama bildigim bir
sey var ki bu, depremden farkli bir seydi.”
Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük' ten Avcilar' a kadar genis bir alanda
görülen "ates topu" ile ilgili bilimsel bir açiklama yapilamiyordu.

Birtakim teoriler ortaya atilmaya baslandi. Kimine göre Ruslar
bomba patlatmisti. Kimine göre de Yugoslavya''ya atilan bombalarin
yer kabugunun dengesini bozmasi sebebiyle depremin gerçeklestigini
söylüyordu.
Hatta bazilarina göre isi PKK bile yapmis olabilirdi. Nitekim CNN
televiyonu Basbakan Bülent Ecevit ile yaptigi bir röportaj
sirasinda "depremin arkasinda PKK mi var" sorusuna "Sanmiyorum"
cevabini vermisti. Oysa bu sorunun dogal yaniti "siz ne
saçmaliyorsunuz, depremle PKK’nin ne alakasi var" olmaliydi. Bu
soruya verilen cevap, akillara, PKK nin deprem
olusturabilme ihtimalinin oldugunu düsündürdügü gibi, yapay
depremlerin olabilecegi sonucuna da götürmektedir.

Bu teoriler arasinda akla en yatkin olani Future Times’da
yayinlanan arastirma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya
göre, San Andreas fay hattinda meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan
ekonomisine çok büyük zarar verecegini bilen ABD, yer kabugundaki degisimleri
izleyerek, daha deprem olusmadan tektonik katmanlar arasinda artan basinci
degisik noktalardan patlatip bosaltarak, büyük depremi küçük
depremler haline dönüstürmenin yolunu bulmustu. Yillar önce Sırp
asilli Amerikali bilimadami mucit Nicola Tesla tarafindan gelistirilen bu "düsük frekansli
elektromanyetik isinimla yüksek enerji nakli" teknigini, hem Ruslar hem de
Amerikalilar uzun zamandir bir silah olarak kullanmanin yolunu
ariyorlardi.
Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan genis alanlarda tahribat
yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yillardir çok güçlü bir silah
gelistirmek amaciyla üzerinde çalistigi bu projeyi, bir yandan da barisçi "deprem indirgeme"
sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayi ve fonlama devamliligini saglamayi
amaçliyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya' nin çiplak ve seyrek
nüfuslu kirsal bölgelerinde denendi ve gelistirildi. Daha sonra bunun
deprem bölgelerinde denenmesine geldi sira. Degisik zamanlarda
Kafkaslar' da, Okyanus tabaninda ve Güney Amerika' daki Ant
daglarinda tektonik uyarilar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adimlar atildi.
Bu arastirmalar Amerika' da HAARP ve diger askeri tesislerin
kumanda merkezlerinde yürütülüyordu. Bu arada, Türkiye, Japonya ve
benzeri deprem bölgelerinde de sismik ag sebekeleri kurularak bu
bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarlarin kayitlarina gönderilmeye baslandi.
Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi. Bölge zaten yilardir bu amaçla
sismik espiyonaj altindaydi. Nitekim gelismeleri dikkatle takip edenler,
depremden hemen sonra, Türk Telekom' un Türkiye' nin sismik bilgilerini
Pentagon’a ileten NATO Üssü' nün iletisimini nasil kestigini ufak puntalarla
gazetelere düsen haberlerden hatirlayacaklardir.

ABD' nin asil hedefi, Kuzey Anadolu fay hattindaki deneyden elde
Edecegi tecrübe ve bulgulari, San Andreas fay hattina uygulamakti. Bu is
yine çok yüksek askeri gizlilik tasidigindan yürütme isi Israilli
uzmanlara verilmisti. Gerekli makine ve donanim gizlice denizaltilarla Gölcük
üssüne getirilerek oradaki, yeralti, denizalti korunaklarina kuruldu. Türk
makamlari durumdan detay bazda haberdar degildi. Deney basarili olacagindan
sonunda kimse normal dısı bir seyin oldugunu fark etmeyecekti. Bu amaçla
"Gece Sahini Tatbikati" nin Gece 03:00 da baslamasi planlandi.

Gece saat tam 03:00 da dügmeye basilacak ve Gece Sahini devreye
alinacakti. 1-2 dakika içinde de olusturduklari muazzam enerjiyle
Marmara' nin altindaki tektonik tabakayi zayif yerlerinden kirip, aylardir olusan basinci disari
atacaklardi. Böylece büyük bir deprem önlenmis olacakti.

Ama o gece bir seyler yanlis gitti Doga kendini yönetmek
İsteyenlerden bir kez daha intikam almisti. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000
kat üstünde bir güçle gelmisti. Zayiflayan ve titreyen elektrikler
geri geldiginde, gece saat 03:05' i gösteriyordu.

Kimsenin agzini biçak açmiyordu. On binlerce insan, çoluk, çocuk, o
Enkazin altinda can çekisiyor veya cansiz yatiyordu.
Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratilan...
Iste o andan sonra çantalardan çikan "Q plani" çalismaya basladi.

Ilk önce bölgedeki tüm haberlesme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin
birbiriyle haberlesmesi istenmiyordu. Cumhurbaskani dahi sabahleyin
"benim de telefonum kesikti" seklinde garip bir açiklama yapti.
Cumhurbaskani ve basbakan saskindi. Saatlerce "üzgünüz" bile
diyemediler.

4 dakika içinde Israil Baskani Barak ve Birlesik Devletler Baskani Clinton
ile irtibat kuruldu. O anda Israil' de Ben Gurion' un Lod askeri
havaalanindan 4 adet savas uçagi esliginde 2 nakliye
uçagi havalaniyordu.
2 dakika sonra da Israil Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanligi' na
bagli tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6' nci
filosuna bagli gemiler de rotalarini Istanbul' a çevirmek için Pentagon' dan emir
aldilar.
Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki
de onlardan da Türkiye için sözler aliniyordu. Yunanistan bile
harekete geçirilerek Türkiye' ye karsi olan hasmane tutumuna son
vermesi saglaniyordu. Tüm Bati baskentleri hareket halindeydi,
panik yoktu. Hersey kontrol ve koordinasyon altindaydi; bir tek Türkiye disinda.

Israilli askerler ve üst düzey subaylar o gece Gölcük' te ne
ariyorlardi. Bu devir teslim töreni her yil yapilan rutin bir ulusal törendi.
Uluslar arasi bir kimligi yoktu. Bunun nedenini simdi daha iyi
anliyoruz.

Hiçkimse bu güne kadar hiç katilmadiklari bu devir teslim törenine
neden katildiklarini sormadi. Ya saskinliktan, ya da telastan,
enkaz altinda kaç Israil askerinin öldügü, kaçinin yaralandigini da soran olmadi. O
felakette kaç Israil askerinin öldügünü ne Genelkurmay yayinladi ne de Israil
böyle bir bilgiyi açiklamak nezaketinde bulundu.

Herkese verdikleri imaj ise, oraya bize
yardim için geldikleriydi. Hemen bir hastane kurdular. Esas
amaçlari enkaz altindaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çikartarak
götürmekti. Biz de " Bak su Israil'e helal olsun, hemen
yardimimiza kostu" diyerek sevindik.

Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasinda Bati' da bu
hareketlilik yasanirken bölgede de çok hizli ve çok gizli askeri
hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düsmüs oldugundan bu olaganüstü gizli
operasyondan kimsenin haberi olmuyordu.

Böylece bu isi planlayanlar gecenin
karanligindan da yararlanip denizaltindan parçalari yüzeye vuran
Tesla makinesinin kalintilarini toplayip, yer alti ve yerüstündeki
tüm izleri yok etmeye çalisiyorlardi. Ve bölgeye son hizla gelen
Rus arastirma gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardiginda,
havanin aydinlanmasiyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamisti.
Deniz altinda olusan radyasyon anlasilmasin, dibe çöken kalintilar arastirilmasin
ve patlama sonucu meydana gelen denizalti krateri ve çukur ortaya
çikarilmasin diye bu bölge derhal askeri karantinaya alinarak dalısa yasak bölge
ilan ediliyordu.
Ancak bütün bu temizlikler yapildiktan sonra
Ecevit ve daha sonra da Demirel' in bölgeye gitmesine izin veriliyordu.
Amerika tüm imkanlarini seferber etti. Clinton Amerikan halkindan
Türkiye'ye yardim etmesini istedi. Kasim' da Türkiye' ye gelecegini ilan
edip; Ecevit' in de bu arada Amerika' ya (belki de binlerce sehidin
diyetini konusmaya) kendini ziyarete gelecegini haber verdi.

Ilk anda çok yadirgadigimiz Saglik Bakani Osman Durmus' un
"yabancilara tek bir hasta bile vermem” demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer
hastanede tek bir hastanin bile tedavi edilmedigini, 750 ton yardim
malzemesiyle yüklü bir Israil gemisinin üç gün süreyle gümrükte
tutulmasini simdi yadirgayabiliyor musunuz?

Enkaz altinda binlerce insanımıza karsı bir vicdan borcumuz var. Onlar
geride gözleri yasli on binlerce sevenlerini, sicakliklarindan
mahrum birakirken, sirf Kaliforniya da John' lar, Susan' lar ve

Alice' ler yasasin diye yasamdan çalındıklarını dünya bilsin.

Uzayla Mı Alakası Var?

Son zamanlarda olağan dışı bazı olaylar olmaya başladı...

Tsunami olayı en son noktayı koymuş durumda...

Son depremleri ve Tsunamiyi incelediğimde şu sonuçlara ulaştım.
1 - Deprem 9.0 şiddettinde oldu deniyor ama bu depremin gerçekten bir deprem olduğunu ispat edecek bulgular halen yayınlanmadı. Sadece sismik bir hareket tesbit edildiği söyleniyor ama konuşulan kıta hareketi 1000 km lik bir yırtık, ve yırtığın nereden nereye kadar geldiği tesbit edilemedi ( Benim incelediğim hiçbir deprem sitesinde bu konuda bilimsel bir veri yok).
2 - Bu bölgede daha önce bu şekilde bu kadar büyük bir tsunami olayı hiç yaşanmamış ( Deprem olmuş ancak bu şekilde dev bir dalga hiç oluşmamış)...
3 - Deprem oluyor ama kimse bu depremi o kadar şiddetli hissetmiyor. Depremi anlatanlar sanki 4 - 5 şiddetinde bir deprem gibi anlatıyorlar. Hatta öyleki deprem sonucunda yıkılan tek bir ev bile yok. Bunuda şöyle savunuyorlar deprem karadan çok daha uzakta oldu onun için evler yıkılmamış olabilir deniyor. Ama bu kadar şiddetli bir depremin bu şekilde hissetilmesi bana garip geliyor...
4 - Depremin olduğu bölge (1000 KM yırtığın oluştuğu söylenen)ile tsunami dalgalarının vektörel dağılımları birbirine zıt istikametde... Yani tsunaminin dalgalarının çok daha şiddetli gitmesi gereken yer Hindistan yarımadası ve çivarı halbuki en büyük yıkım aksi istikamette...
5 - Uzaydan çekilen tsunami fotograflarını incelediğinizde sanki denizde bir hortum oluşmuş intibası uyanıyor...Halbuki tsunami dalgalarının paralel doğrular şeklinde olması gerekmez mi ???? Denizde sanki bir boşluk oluşmuş gibi, sanki birşey buraya çarpmış...
6 - Tsunami olayından bir kaç hafta önce bazı göksel olayların olması daha da ilginç
a - Dünyanın çok yakınlarından geçen ve çıplak gözle bile görüleceği iddaa edilen bir kuyruklu yıldız. ( Bunun gerçek bir kuyruklu yıldız olduğunu gök bilimcilerin bana ispat etmesi gerekli... Ben bunun bir kuyruklu yıldız olduğuna inanmıyorum...Bu bir çeşit uzay gemisi olabilir...)
b - ABD bu kuyruklu yıldızı patlatmak amacı ile bir sondayı gönderiyor ve bu sonda bu hafta içinde görevini yerine getirmeye gidecek ( Belkide getiremeyecek )...Nasanın sayfasından takip edebilirsiniz... Ajanslara düşen haber şu şekilde " Deep Impact aracı 12 Ocak’ta Cape Canaveral Uzay Üssü’nden havalanacak ve 4 Temmuz 2005’te hedefe varacak. Araç, Tempel 1 kuyrukluyıldızına 362 kg ağırlığındaki patlayıcıyı saatte 3 bin 670 km hız ile atacak. Kuyrukluyıldızdaki darbe, 4.5 ton gücünde TNT patlamasıyla eşit şiddette olacak. Araç patlamayı kameralarla görüntüleyecek. BULUŞMA 4 TEMMUZ 2005’TE " - NTV-MSNBC VE AJANSLAR
7 - ABD nin bölgede bulunan en büyük deniz ve hava üssü neden tsunamiden etkilenmedi, DIEGO GARCIA üssü neden bu kadar rahat bir şekilde davrandı acaba bazı şeylerden haberi varmıydı?

Bütün bunların ışığında ve diğer bilgileri topladığımda şu sonuç ortaya çıkıyor...

1 - Uzaydan gelen bir enerji dalgası mevcut... Bu dalga dünyaya çarpmaya devam ediyor...Yönlendirilmiş olan dalganın gücü bazı zamanlarda artmakta bazı zamanlar azalmakta...Şiddet artığı anda yerkürede tepki vermekte...
Depremin olduğu bölgede göktaşı olduğu iddaa edilen bazı gök olayları olmakta...
Yine depremden birkaç gün önce bölgenin hemen biraz altında ( 700 - 800 km güneyinde ) 8.1 şiddetinde bir deprem olması ama tsunami olmaması...

2 - Çok güçlü enerji dalgası dünyanın çeşitli yerlerinde etkili olmaya başladı... Bunların bazıları denize isabet ediyor ve tsunami şeklinde ortaya çıkıyor. Bazılarıda yaşam ve kıta hareketi olmayan bölgelere isabet ediyor...

3 - Son birkaç aydır hastanelerde şu şekilde vakalar bulunmakta başdönmesi ve bulantı, insanlar yoğun şekilde bunu yaşıyor ( Sizde çevrenizden takip edin bakalım bu şekilde vakaalar yaşayanlar var mı ? ) Sanki bir şeylerden etkileniyoruz...Tüm dünyada bu vakaalarda artış var. Hastanelerde çalışan Doktarlar beni teyid edebilir...

Yakın bir tarihte çok daha büyük kıta hareketleride olacak... Bunun en yakın yeri Kıta avrupası. Hiç beklenmeyecek birşeyler olacak, Kutuplarda birşeyler olmaya başladı bile Kutup buzları hareket ediyor ABD ve Rusyanın geçen hafta yaptıkları bir operasyon dünya medyasından gizlendi. haber küçük bir şekilde rus interfax haber ajansında yer aldı...

Gökyüzünün en büyük gözünü Hubble teleskopunu ABD kapatmak üzere neyi saklıyorlar acaba, birşeylerin gözükmesinden mi korkmaya başladılar ????

ABD neden batı kıyılarındaki sahil güvenliği tsunami için uyardı. Yıllardır bu kıyıda her hangi bir tsunami olayı olmamasına rağmen...

Sonuç olarak...

Bir tür ateş altındayız, bunu önümüzdeki günlerde daha açık bir biçimde göreceksiniz...
Kullanılan silah tamamen yıkıcı bir silah henüz çok uzaktan güneş sistemimizin dışından kullanıldığı için etkileri fazla değil ancak gün geçtikçe çok daha fazla yıkım yaratacaktır.

Yaklaşan bir tehlike var !!!

Bunu NASA ve ABD bilmekte ve Dünyayı bu tehlikeye karşı uyararak panik yaratmaktansa kendi çaplarında önlem almaya çalışmaktalar...
Nasa tarafından güneş sistemin belli noktalarına plutonyum yüklü uydular gönderilmesi gelecek olan tehlikenin uzaktan yok edilmesi içindir. Plutonyum yüklü uydular hakkındaki bilgileri internette arayarak bulabilirsiniz...
30 kilo plutonyumla birlikte uzaya fırlatılan Cassini isimli uzay aracı neyin nesi? Bu konuda NASA yetkilileri konuşmasa da, ABD’li bilim adamları, uzaya fırlatılan nükleer başlıkla ilgili olarak “Cassini’yi durdurun” diye bir kampanya başlattılarsa da, kimse olup bitenler arasında bu sesi duymadı...
Bu konuda şunu da hatırlatmakta fayda görüyorum biliniyordur belki plutonyum antimadde silahlarında da kullanılabiliyor...

Benim derleyip toparladıklarım bu kadar sizlerde olan bilgileride eklerseniz sevinirim...

Çanakkale Gel - Git Olayları

Yaşanan ilginç bir olay daha Çanakkale boğazında suların 2 metre kadar çekildiği söyleniyor...
Haberler doğru ise ve sanırım bu doğru TV lerde de birçok görüntü yayınlanmış durumda...

Şimdi bu konuyu inceleyecek olursak daha önceki bilgilerimin ışığında aşağıdaki sonuçları elde ediyorum...

Suyun hareketi denizlerde bilindiği gibi iki türlü olmakta ya hızlı esen bir fırtına sonucu suyun bir yere yığılması ile taşkınlar, ikinciside Ay'ın çekim kuvveti ile değişen su gel-git leri. Şimdi Çanakkalede yıllardır yaşanmayan bir olay şimdi neden ortaya çıkmış olabilir...

Çanakkale ve Istanbul boğazları iki denizin bağlantı noktaları ve doğal bir akıntıları olan sular. Şimdi burada denizin 2 m alçalması su akıntısının azaldığını gösteriyor...

Su akıntısı boğazlarda iki yönde birden olmakta alt ve üst akıntılar sayesinde iki denizin suları hızlı bir şekilde yer değiştiriyor, yer değiştirme sırasında çalkanan deniz belli bir yükseklik kazanır, eğer bu akıntı durmuş ise su çalkantısı azalacağı için su azalma etkisi göstererek bu şekilde görünür...Ve benim tahminim doğru ise boğazlarda bulunan bu akıntılar durmuş durumda... Her iki yönde de akıntı çok azalmış olmalı...

Peki su akıntısı neden azalmış olabilir ???

Akdeniz ve Karadeniz suları içerik olarak birbirlerinden oldukça farklı birer deniz. Tuz oranı, sıcaklık değerleri ile sular arası denge bozulmakta ve akıntı sağlanmaktadır... Bu değerlerdeki bir değişiklik suyun akıntısını durdurur...

Suyun sıcaklığı değişmiş olabilir mi ???

Bu mümkün,,, Karadeniz sularının sıcaklığının artma ihtimali yüksek...Bölgenin Ukraynadan başlayan ve Balkanlar üzerinden Türkiyeye ulaşan kısmında su sıcaklık değerinin arttığını tahmin ediyorum... Artış bir önceki yazımda söz etmiş olduğum etkilerden dolayı yoğun bir enerji dalgası şeklinde olmuş olabilir.Bu enerji dalgası uzaydan gelmektedir. Eğer Istanbulda bir kaç gün içinde yoğun bir şekilde sis oluşursa söylediklerimi lütfen dikkate alınız !!! Çünkü ısınan yeryüzü ( Deniz veya kara fark etmez ) ile soğuk havanın teması sonucu yoğun bir sis oluşacaktır...

Dünyanın en önemli su yolu üzerine yoğun bir enerji dalgası atağı olabilir... Bilim adamlarının acil olarak Boğazlardaki akıntıların azalıp azalmadığını kontrol etmeleri gerekmekte...Bunu İstanbul ve Çanakkalede oturanların gözleri ilede görmeleri mümkün lütfen boğazları takip edin belli mevkilerde akıntıların durumu nasıl, eski akıntı girdapları oluşmakta mı ???

Yine bir önceki yazıda da yazdığım gibi Kıta avrupasında bir kaç ay içinde çok büyük doğa olaylarının olacağını tahmin ediyorum... Özellikle bu olaydan sonra bunun olabilirliği çok yükseldi...

Kuzey kutupları ve Bizim Trakya ile boğazlar bölgemizden geçen bir enerji dalgası çok zayıfda olsa etkili olmakta. Enerjinin yoğunlaştığı anda herhangi bir doğa olayını bekleyiniz...Enerjinin yoğunlu için kriter değer olarak Güneşi izleyin son günlerde eğer güneşde bir değişik olacak olursa dikkatli olun...

Ben bu yazıları yazmak istemiyorum ancak bu yazıları yazmak benim görevim diyerek bu işe soyundum. Dünyada son bir yılda yaşanan doğa olaylarının toplam yıkım gücü 100 yıllık toplam doğa olayına bedel...

Son olarak şunu söylemek istiyorum, bu enerji dalgası konusunda lütfen belirtileri takip edin, çevrenizde olan biteni izleyin doktorlarla konuşun, birkaç aydır mide bulantısı, baş dönmesi ve bir takım buna benzer olaylarda yoğun artışlar olduğunu teyit edeceklerdir. Benim çevremde birçok kişi baş dönmesi ve mide bulantısından şikayetci durumda.
Bu durum şunu gösteriyor beyin fonksiyonlarını etkileyen birşeyler var...

Yine yazacağım bir doğa olayı daha bekliyorum...