Ocak 16, 2005

Çin Açısından Etnik Sorunlar

Uzak Doğu'nun dev ülkesi Çin Halk Cumhuriyeti'nin demografik karakteri dikkate alındığında,21 yy. ilk çeyreğinin sonlarına doğru, mevcut nüfus artışına göre, 1,5 milyara ulaşan bir ülke durumuna gelebileceği tahminlerde yer almaktadır.

Dünyanın dinamik ekonomileri içinde yer almaya başlayan Çin Halk Cumhuriyeti'nin yıllık büyüme hızının yaklaşık %9 ile bazı bölgelerde de %13'e ulaştığı da bazı analizlerde izlenmektedir Ayrıca, Pasifiğe uzanan bölge ile birlikte, bu coğrafyada bulunan ülkelerin dünya ticaretindeki payının da %68'e yakın bir bölümünü içerdiği ekonomistlerce ifade edilmektedir.

Günümüzde,ülkelerin iç yapılarının küreselleşme politikaları nedeniyle, bazı merkezlerce etnik farklılıklar öne çıkartılarak örtülü savaşın malzemesi yapılmakta olduğu hemen herkes tarafından bilinir hale gelmiştir. Dolayısıyla, Çin'in de artan ticari rekabeti nedeniyle kendi iç dinamikleri yönünden, benzer olaylara muhatap olması ihtimaller içindedir.Bu bağlamda Çin'in sosyal yapısı itibariyle mevcut etnik tablosuna bakıldığında, ortaya şu görüntüler gelmektedir.

( . Çin'de 56 millet var. Çin'in 30 bölgesinin beşi özerk. Önümüzdeki yüzyılda Çin'in birbirlerine ekonomik çıkarlarla bağlı düzinelerce bölge ve ülkeden oluşan bir konfederasyon haline geleceğini hayal etmek hiç de güç değil."John Naisbitt Global Paradoks sf.24.)

Bu tablo batılı gözü ile ortaya konulan yorumlardan biri olmaktadır. Ancak, Çin'in sosyal yapısındaki farklılıklar yanında, kendi ulusal bütünlüğünü korumak yönünden demokratik merkeziyetçiliğe ağırlık vermekte olduğu siyasi tercihleri içinde gözlenmektedir.Her ne kadar ekonomik ilişkilerde liberal düzenlemelere yönelmiş olarak görülse de, iç siyaseti itibariyle, merkezi otoriteyi zaafa uğratmamaya çalışmaktadır..

Çin , sosyal yapısındaki etnik faklılıkların ortaya koyduğu bir diğer gerçeğe göre, bu toplumsal farklılıkların,büyük bir bölümünün Han soyundan gelmiş olmamasında da görmek mümkündür. Ortaya çıkan demografik tablo içinde , ülkede 16 milyonun üzerinde Müslüman Çinli'nin olması da, bu kültür mozağindeki farklı inanç grupları kapsamında görülen bir diğer örnek olmaktadır.Çin coğrafyası üzerinde yaşayan insanlardan kuzeyden güneye, ve doğudan batıya uzanan bölgelerde yaşayan Çinliler arasında, dil ve kültür farklılıklarından kaynaklanan bir sosyal doku da dikkate çarpmaktadır. Bu sosyal ve kültürel farklılıkların ortaya çıkardığı gerçekler içinde, Kantonlular'ın, Pekinliler ile, Harbinliler,'in de Fujian'lar ile anlaşamadıkları ve birbirlerinden nefret ettikleri iddia edilmektedir.Çin toplumu içinde çeşitli azınlık gruplardan,bir miktar kadar Henze'ler ile, nüfusları 13 milyon civarında olan Zhug'lar yanında, az sayıda Yahudilere raslanılmaktadır. Ayrıca, hıristiyan nüfusunda da bir arştın olduğuna işaret edilmektedir. Ülkede Hui, Mançu ve He'ler Mandarin Çincesi kullanırlarken, diğer azınlıkların ise, kendi dillerini kullandıkları görülmektedir.

Sincan Uygur özerk bölgesindeki Uygur Türkleri 30 milyona ulaşan bir potansiyel ile, gerek doğal kaynaklar ve gerekse nüfus dinamiği yönünden önemli bir bölge özelliğini oluşturmaktadır. Çin'in 21 yy. ortay koyacağı dinamiğin bölge ve dünya dengeleri açısından önemli ölçüde etkinlik ifade edebilecek bir güç merkezi olabileceği farklı profillerde ve değerlendirmelerde öne çıkmaktadır.

Dünya dengeleri içinde giderek artan ekonomik gücü ile Çin'in en önemli girdilerinden petrole olan bağımlılığının her geçen gün artmakta olduğu da bilinmektedir. Çin'in halen Ortadoğu petrollerine önemli ölçüde bağımlılığını devam etmekte olduğu da görülmektedir. Ham petrolün, %40'ı Ortadoğu'dan ithal etmiş olan Çin'in, bu konudaki bağımlılığı, 1997 de %60 iken, ihtiyacının 2005 de bu bölge üzerinde %92 ulaşacağı tahminlerde yer almaktadır.

Çin'in, Orta Asya petrol ve doğal gazı ile, Sincan bölgesindeki zengin tarım havzalarından elde edilen mahsulün birlikte olarak , Çin'in doğu sahillerine nakli konusundaki arayışları, 20 yy. son günlerinde gündeme gelmiştir. Ancak Afganistan olaylarından sonra ortaya çıkan gelişmeler de hatırlandığında, Orta Asya bölgesinde, ABD'in ağırlık kazanması, yanında Rusya Federasyonunu da Tacikistan 'da askeri varlığını güçlendirmesi, gelişmelerin safhalarında yer almıştır.

Globalizmin hedefleri içersinde, etnik farklılıklar ile bölücü ve bölgeci hareketler hedef toplumların farklı iç dinamikleri kullanılarak coğrafyanın farklı bölgelerinde gündeme getirilmektedir. Bu parametreler çerçevesinde, görüntüye gelen çeşitli iç çatışmalar yanında, ülkeleri de zaman zaman karşı karşıya getiren oluşumlara tanık olunmaktadır. Bu şemanın ileriki zaman periyodunda Çin açısından da gündeme getirilmesi ihtimaller dahilindedir.Özellikle, Doğu Türkistan ile ilgili ABD üzerinden gelebilecek mesajların iyi analiz edilmeleri de gerekmektedir.

20.yy. son günlerinde, Çin'in Tayvan'ı ayrılıkçı eyalet olarak işgal hazırlığına girdiği hatırlanacaktır. Ancak, ABD'i , Çin Halk Cumhuriyeti'ni uyararak, Tayvan'ın korunması konusunda askeri kararlılığını göstererek bir caydırıcılık sağlamıştır.

Gene hatırlanacağı üzere, 1997 başlarında Çin'den bağımsızlık isteyen Uygurlar Sincan Eyaletinde ayaklanarak silahlı çatışmaya girmişlerdir. Çin, farklı etnik grupları barındıran sosyal dokusuyla, ister istemez DEMOKRATİK MERKEZİYETÇİ bir politikayı yürütmek durumundadır. Benzer gelişmeler Putin'in son icraatlarında da (RF) ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD gibi liberal ekonomi ve siyasi liberalizmin ülkesinde bile 11 Eylül saldırısından sonra çıkartılan Yurttaşlık Yasaları ile merkeziyetçi uygulamalara gidilmeye başlandığı görülmektedir.Çin de kendi tarihi gerçeklerine göre, ulusal bütünlüğünü korumak yönünden kendi koşullarının dikte ettiği uygulamalar ile sistemini koruma güdüsündedir. Kısaca, bu ülkenin içinden geldiği koşullar yanında, muhtemel dış tahriklerin ortaya çıkarabileceği tehditlere karşı farklı etnik grupların denetim ve kontrolu için, merkeziyetçi bir tutum içinde kalması siyasi iradesinde yerini korumaktadır.
( ERGUN ÖZGEN)