Haziran 09, 2005

Sivas olaylarında Alman parmağı

Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Başkanı Mürteza Demir, 2 Temmuz 1993 yılında 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan Sivas olaylarının Alman Gizli Servisi tarafından organize edildiğini öne sürdü.
Demir, o dönemde Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ni düzenleyen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nin (PSAKD) kurucu genel başkanlığını yürütüyordu. Madımak Oteli'nin yakılması sırasında da yakılmaktan son anda kurtulan Demir, "Almanya, Madımak'ta bizi yakan insanların elebaşısı olan 6 kişiyi kaçırdı ve iltica hakkı verdi.
Alman ve Türk kuruluşlarıyla yazışmalarıma dayanarak olayların Alman Gizli Servisi tarafından organize edildiği sonucuna ulaştım." iddiasında bulundu. Mürteza Demir, Sivas olaylarının yaşandığı dönemde eski MİT'çi Mahir Kaynak'ın olayların sorumlusu olarak Alman Gizli Servisi'ni gösteren açıklamalar yaptığına dikkat çekti.
Kaynak'ı mesleki açıdan ciddiye aldığını ifade eden Demir, "Madımak katliamı sonrasındaki değerlendirmelerinde geçenlerde bir şey gözüme çarptı. Mahir Kaynak, o tarihte olayların Alman Gizli Servisi tarafından organize edilmiş olabileceğini açıklamıştı. Şimdi olaylardan sonra ortaya çıkan gelişmelere bakınca ben de buna katılıyorum." şeklinde konuştu. Demir, Sivas olaylarıyla ilgili söz konusu iddiayı araştırmak üzere Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı'nın başkanı ve PSAKD’nin kurucu genel başkanı olarak yazışmalar yapmıştı.

ERMENİ SORUNU GERÇEĞİ

ERMENİ SORUNU GERÇEĞİ VE TÜRKİYE ÜZERİNE KOMPLO TEORİLERİ

1. GIRIS

1960'li yillarin ikinci yarisindan itibaren, çesitli ülkelerde yerlesik olan Ermeni gruplarin, Türkiye aleyhine baslattiklari karalama kampanyalari ile varligini hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Kanli Ermeni Terörizmi"ne dönüsmüstür. Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, "Dört T" plani çerçevesinde uygulamaya konulmustur. bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada tanitilmasi (terörizm ile), taninmasi(soykirimin kabulü asamasi), tazminat alinmasi (Türkiye'den) ve toprak elde edilmesi (Türkiye'den) asamalarini içermektedir. Bugün, maksatli olarak gündemde tutulmaya çalisilan sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz oldugunu ve ne tür çikar kaygilari ile ortaya atildigini daha iyi anlayabilmek için tarihsel gelisiminin incelenmesinde fayda görülmektedir.

2. ERMENI KIMLIGI VE TARIHTE TÜRK-ERMENI ILISKILERI :

Tarihte, "Ermenistan neresidir? nerede baslar? ve nerede biter?" sorularina cevap vermek çok güçtür. ansiklopedik kaynaklarda; Erivan, Gökçegöl, Nahcivan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukari memleket anlamina gelen Armenia, bu yörelerde yasayan halka ise Ermeni denildigi yer almaktadir. Ermeni tarihçilerin bir kismi, M.Ö. altinci yüzyilda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesi'nde yasayan Hititlerden olduklarini, bir diger kismi ise Nuh'un ogullarindan Hayk'a dayandiklarini iddia etmektedir. Bunun yaninda, Ermenistan denilen cografyada yerlesen ve bugün Ermeni diye adlandirilan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yasadiklari, sayilari ve ayni yörede ikamet eden diger unsurlara kiyasla nüfus oranlari bilinmemektedir. Görülüyor ki, Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birligi içinde degildir. O halde tarih boyunca millet ve bagimsiz bir devlet olma vasfini yakalayamayan bu toplumun, herhangi bir bölgeye "vatanimizdir" demeleri mümkün görülmemektedir. "Büyük Ermenistan" hayalinin de, tamamen yayilmaci bir düsüncenin ürünü oldugu degerlendirilmektedir. Tarihsel olarak bakildiginda, Ermenilerin sirasiyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türkler'in hakimiyeti altinda yasadiklari görülür. Ermeni derebeyliklerinin bir çogu, bölgeye hakim olan ve/veya Ermenileri kendi saflarina çekerek kullanmak isteyen devletler tarafindan kurdurulmustur. 1071'de Türk hakimiyetine giren Ermeniler'i, Bizans'in zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yasama hakkini bahseden, Selçuklu Türkleri olmustur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti verilmis, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni patrikligi kurulmustur. Ermeni patrigi, kendi yetkisiyle ruhani reisleri azlediyor, dini ayinleri yasakliyor, kendi adamlarindan haraç toplayabiliyor, nikah islerini yürütebiliyor ve hapis cezalari verebiliyordu. Ermeniler, 19 uncu yüzyilin sonlarina kadar Osmanli idaresinde, Türk insaninin hosgörüsünden de yararlanarak, adeta altin çaglarini yasamislardir. Askerlikten muaf tutulan ve kismen vergi muafiyeti taninan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarim ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme firsatini elde etmislerdir. Rum isyanindan sonra bosalan Osmanli hariciyesine yerlestirilen Ermeniler'e Osmanli devleti'ne hizme tlerinden dolayi "milleti sadika" adi verilmistir. Bu nedenle 19 ncu yüzyilin son çeyregine kadar Osmanlilar'in bir Ermeni sorunu olmadigi gibi, Ermeni tebaa'nin da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut degildir. /font>

3. ERMENI SORUNU NEDIR ?

Osmanli devleti zayiflamaya baslayip, hemen her konuda Avrupa'nin müdahalesine maruz kalinca, Türk - Ermeni iliskilerinde de bir bozulma devri baslamistir. Batili ülkeler Osmanli devleti'ni bölerek bölgesel çikarlarina ulasabilmek için Ermeniler'i Türk toplumundan koparmayi hedeflemislerdir. Özellikle Avrupa'nin bazi büyük devletleri "islahat" adi altinda bir yandan Osmanli devleti'nin iç islerine karisirken, bir yandan da Ermeniler'i, Osmanli yönetimi'ne karsi teskilatlandirmislardir. Böylece ülke içinde ve disinda teskilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliseleri'nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavas yavas Türkler'den uzaklasmaya baslamistir. Türkler'in iyi tutumuna karsin, yabanci devletlerle ittifak etmek suretiyle Türkler'le mücadeleye baslayan Ermeniler, bati'nin destegini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarini Türkler'in gasp ettigi"ni dile getirmeye baslamislardir. Islahat fermani ile müslümanlar ve gayri müslimler esit statüye getirilince ayricaliklarini kaybeden Ermeniler, 1877 - 1878 Osmanli - Rus savasi sonunda, Rusya'dan "isgal ettigi dogu Anadolu topraklarindan çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine islahat yapilmasini" talep etmislerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ilk kez ortaya çikmaya ve uluslar arasi bir sekil almaya baslamistir. Ermeniler,bu kez Ruslar ve Ingilizler tarafindan kullanilmaya baslanmis ve ingiltere'nin elinde, Rus yayilmaciligina karsi bir ileri karakol vazifesi görmüslerdir. Ingiltere ve Rusya tarafindan tarih sahnesine sunulan Ermeni sorunu, aslinda emperyalizmin Osmanli imparatorlugu'nu yikma ve paylasma politikasinin bir uzantisidir.

4. ERMENI ISYAN VE KATLIAMLARI :

Ermeniler'e sirasiyla, Anadolu'da; "Kara Haç", "Armenakan" ve "Vatan Koruyuculari", Cenevre'de; "Hinçak", Tiflis'te; "Tasnak" komiteleri kurdurulmustur. bu komitelere hedef olarak dogu Anadolu topraklari, amaç olarak ise Osmanli Ermenileri'nin birligi gösterilmistir. Bu amaçla kiskirtilan Ermeni komiteleri, ilk olarak 1890 Erzurum isyani olmak üzere, Kumkapi gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olaylari, Sason isyani, Bab-i ali gösterisi, Zeytun ve Van isyani, Osmanli Bankasi'nin isgali, Abdulhamit'e suikast tesebbüsü ve 1909 Adana isyanlarini çikartmislardir. Bu isyanlar sirasinda, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 van olaylarinda 3000 ve 1914-1915 mus olaylarinda 20.000 türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarini kaybetmistir. Ermeniler, Türk halkina en büyük zarari, Birinci Dünya Savasi sirasinda giristikleri katliamlarla vermistir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabina casusluk yapmis, seferberlik geregi yapilan askere alma çagrisina uymaksizin askerden kaçmis, askere gelip silah altina alinanlar ise silahlari ile birlikte Rus ordusu saflarina geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca islemislerdir. Daha seferberligin baslangicinda, Türk birliklerine karsi saldiriya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskinlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zarar vermislerdir. Örnegin Van'in Zeve köyü'nün bütün halki, kadin, çocuk ve yasli demeden, Ermeniler tarafindan öldürülmüstür.

5. TEHCIR KANUNU, UYGULAMASI VE SÖZDE ERMENI SOYKIRIM IDDIASI:

Osmanli Hükümeti'nin bütün iyi niyetine ragmen, ülkede Ermeni olaylarinin giderek yogunlusmasi, savunmasiz kalan Türk kadin ve çocuklarina Ermeni saldirilarinin artmasi ve ordunun bir çok cephede savas halinde bulunmasi nedeniyle mahalli isyanlarin topyekün bir ihanete dönüsmemesi için, cephe gerisinin emniyete alinmasi ihtiyaci dogmustur. Bu maksatla, 24 Nisan 1915'de Ermeni komiteleri kapatilmis ve yöneticilerinden 2345 kisi, "devlet aleyhine faaliyette bulunmak" suçundan tutuklanmistir. Ermenilerin her yil "sözde soykirim anma günü" olarak andiklari 24 Nisan, bu tarih olup tehcirle alakali degildir." Komitelerin kapatilmasi, ele baslarinin ve bazi teröristlerin tutuklanmasi, olaylari yatistiracagina daha da siddetlendirmistir. Osmanli Hükümeti son insani çare olarak; savas bölgelerindeki halk ile Osmanli Devleti'ne karsi casusluk ve hiyanetleri görülenlerin, ayri ayri -veya birlikte savas alanlarindan uzak yerlere "sevk ve iskani" için 27 Mayis 1915'de "tehcir kanunu"nu çikarmistir. Göçe tabi tutulanlar, imparatorluk sinirlari içinde Ordu-Kastamonu, Ankara-Nigde, Malatya-Maras, Diyarbakir-Urfa-Adana ve Suriye-Irak bölgelerine gönderilmis olup, 1916 Ekim sonuna kadar toplam 702.900 kisinin göç ettirildigi belgeleriyle sabittir. 1914 yili resmi verilerine göre Osmanli Devleti'nde 1.234.671 Ermeni nüfusu bulunmaktadir. bu sayi Ermeni patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon, Lozan konferansi Ermeni heyetine göre 2.2 milyon, Fransiz sari kitabi'na göre 1.5 milyon, Britannica'ya göre 1.5 milyon, ve Ingiliz yilligina göre 1 milyon olarak belirtilmektedir. Buna göre en fazla 700.000 kisinin göçe tabi tutuldugu bir yer degistirme olayinda, Ermenilerin iddia ettigi gibi 2-3 milyon kisinin öldürülmesi mümkün degildir. çünkü, zaten Osmanli devleti içinde 1.230.000 civarinda Ermeni bulunmaktadir. bunun da ötesinde eger Osmanli devleti Ermeni tebaasindan kurtulmak isteseydi, bunu asimilasyon yoluyla halledebilirdi. Oysa açiklandigi üzere Ermeniler, imparatorluk içerisinde Türklerden bile rahat bir yasam sürdürmüslerdir. 0 halde sözde Ermeni soykirim iddiasi tamamen uydurma olup, hiç bir belge ve kanita dayanmayan, hukuki zeminden yoksun olan ve Türk düsmanligi üzerine bina edilen, gerçek disi, bir hayal ürünüdür. Asoghik ve Mateos'dan Voltaire, Lamartine, Claide Farrere, Pierre Loti, Nogueres, Ilone Caetani, Philip Mashall Brown, Michelet, Sir Charles Wilson, Politis, Arnold, Bronsart, Roux, Grousset, Edgar Granville, Garnier, Toynbee, Price, Bombaci'ya kadar uzanan ve bazilarina hiç de Türk dostu damgasi vurulmayacak pek çok tarihçi ve yazar Türklerin bu konudaki hakkini teslim etmislerdir. Nitekim ABD'li Ermeni profesör Hovannisian, 1982 yilinda Münih'te yapilmis olan "dünya Ermenilerinin problemleri kongresi'nde bu gerçegi, "Ermeni soykirimi ispatlanamamistir. Soykirim hukuken geçersizdir ve zaten zaman asimina da ugramistir" seklinde dile getirmistir. Ayrica, 1998 Haziran ayi içerisinde Ingiliz Hükümeti, lordlar kamarasinda Ermeni soykirimina iliskin sorulara maruz kalmis ve bunlara yazili olarak, "Türk Hükümeti'nin Ermeni tebasini yok etmeye dair bir kararinin mevcudiyetine iliskin bir kanit bulunamadigindan, Ingiliz Hükümeti, 1915 olaylarini soykirim olarak tanimamistir" yanitini vermistir. ABD'li Prof. Bernard Lewis ve Prof. Stanford Shaw da, sözde Ermeni soykiriminin gerçek olmadigi konusundaki tezleri nedeniyle, Ermenilerin yogun tepkisine maruz kalmistir. soykirim iddiasina Bernard Lewis, 1993 yilinda "Le Monde" gazetesinde yayimlanan makalesinde söyle deginmistir: "Osmanli Hükümeti'nin Ermeni ulusuna karsi kitlesel imhayi öngören bir plani oldugunu gösteren geçerli kanit yoktur. Türklerin "tehcire" (Ermeni halkin savas alanindan alinarak baska yerlere gönderilmesi) basvurmalarinin mesru nedenleri vardir. Çünkü Ermeniler, Osmanli topraklarini isgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karsi çarpisiyorlardi". Yine Dr. Karakin Pastirmaciyan'in "Anadolu'yu sarki simendifer meselesi" adli kitabinda, Erzurum çevresinde yasayan 15.000 civarindaki Ermeninin kendi istegiyle Türkiye'yi terk ettigi, Ermenilere Türkler tarafindan baski yapilmadigi ve soykirim gibi bir muamelenin olmadigi yer almaktadir.

6. SOYKIRIM NEDIR? ÖRNEK SOYKIRIM OLAYLARI :

Soykirim; irk, milliyet, etnik ve din farkliliklari nedeniyle insan gruplarinin yok edilmesidir. Bu suç direkt olarak bir hükümet tarafindan veya onun riza göstermesi ile islenebilir. Birlesmis milletler genel kurulu dünyada soykirim suçunu önlemek ve cezalandirmak için 1948'de "soykirim sözlesmesi'ni kabul etmis ve Türkiye de bu sözlesmeye 1950 yilinda taraf olmustur. Soykirim dendigi zaman, II nci dünya savasi boyunca Nazilerin Yahudilere ve diger etnik gruplara karsi giristikleri kitlesel kiyim akla gelir. 1939 ila 1945 yillari arasindaki dönemde, 5-6 milyon Yahudi, 3 milyondan fazla Sovyet savas tutsagi, birer milyondan fazla Polonya ve Yugoslavya sivil halki, 200.000 civarinda çingene ve 70.000 özürlü insanin canina kiyilmistir. Iste soykirim budur. Bunlara ilave olarak, Birlesmis Milletler'in önleyici yönde sözlesmesi olmasina ragmen, modern çagda da sayisiz soykirim olayi görülmüstür. örnegin 1965-1966 yillarinda Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüs, 1975-1979 yillari arasinda Kamboçya'da Kizil Kmerler 1.7 milyon Kamboçyali'yi katletmis, 1994'de Ruanda'da 500.000 Tutsi, Hutular tarafindan öldürülmüs ve 1991'den sonra Bosna-Hersek ile Kosova'da binlerce müslüman Sirp vahseti sonucu hayatini kaybetmistir."
Soykirim suçu, gerçek anlamda yukarida örneklenmis olan olaylarda islenmistir.

Ermenilerin iddia ettiginin aksine, 1915 yilinda dogu Anadolu bölgesindeki Ermenilere yönelik uygulama, sadece güvenligin saglanmasi amaciyla imparatorluk içinde baska bir bölgeye göç ettirme olup soykirim ile hiç bir alakasi yoktur. Ermenilerin dogu Anadolu'da savas ve tehcir sirasinda kayiplar verdikleri dogrudur. Ancak bu kayiplar, dogu Anadolu'da yasanan savas ve isyanlar nedeniyle asayisin saglikli olarak saglanamamasi, araç, yakit, gida, ilaç yetersizligi, agir iklim sartlari ile tifüs gibi salgin hastaliklarin yol açtigi tahribat sonucu meydana gelmistir. Aslinda Ermeniler, geçmiste hakimiyeti altinda yasadiklari devletlere ihanetlerinden dolayi bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi tutulmuslardir. Sasaniler 379'larda 70.000 Ermeniyi Iran'a, Bizanslilar 1025'lerde Dogu Anadolu'daki 40.000 Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memluklar 1250'lerde 10.000 kadar Ermeni'yi Misir'a, 1743'de Iranlilar 24.000 Ermeni'yi Iran içlerine ve 1777'de Kirim'i isgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürmüstür. Tarih boyunca sayisiz göç ve sürgün olayina maruz kalan Ermenilerin, bunlarin hiç birini gündeme getirmeden, sadece 1915'de Osmanli devleti tarafindan son derece hakli gerekçelerle göçe tabi tutulmalarini sözde soykirim adi ile sorun haline getirmeleri maksatli olup, Türkiye'nin bütünlügünü bozmaya yönelik politikalarin bir ürünüdür. Batili ülkelerin, Afrika ve Balkanlar'da yasanmakta olan gerçek anlamdaki soykirim hareketlerine seyirci kalarak, sözde Ermeni soykirimina sahip çikmalari, bunun en iyi göstergesidir.

7. ERMENI TERÖRÜ :

Türkiye açisindan Ermeni sorununun önemli bir boyutu, Ermenilerin Türklere karsi silahli terör metodolojisini kullanmaya baslamalaridir. Özellikle Türk devlet adamlarina yöneltilen bu taarruzi strateji ilk defa 1905'de II. Abdülhamit'e yapilan bombali saldiri ile baslamistir. 1965 yilina kadar sakin bir dönem geçirdikten sonra, Ermeni lobisinin destegiyle terör hareketleri birdenbire tekrar ortaya çikarilmis, 1972 yili sonuna kadar çesitli ülkelerde 20'ye yakin anit dikilmis, basin ve yayin faaliyetleri programli olarak uygulamaya konmustur. Ermeni terörü, yurt disindaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluslarina yönelik silahli saldirilar seklinde kisa zamanda hizli bir tirmanis göstererek yogunluk kazanmistir. Bu dönemde, Avrupa ve dogu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kibris Rumlari ve Yunanistan ile isbirligi içine girerek eylemlerini gerçeklestirmislerdir. Ermeni terör örgütleri, dis dünyanin tepkileri üzerine taktik degistirerek, PKK terör örgütü ile isbirligine gitmislerdir. 1984 yilinda cereyan eden Eruh ve Semdinli baskinlariyla, PKK sahneye itilmis ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmistir.. Ermeni terör örgütlerinin müsterek amaci; her firsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsizliga sürüklemek ve sözde isgal altindaki Ermeni topraklarini kurtararak, "bagimsiz bir Ermenistan"kurmakti. bu gün devlet olma özelligini elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin degisik basliklar altinda devam ettigi görülmektedir.

8. BUGÜNKÜ DURUM VE SONUÇ :

SSCB'nin dagilmasindan sonra, 23 Eylül 1991'de bagimsizligini ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykirim" iddialarini bir devlet politikasi haline getirmistir. Ermeniler, zulme ve haksizliga ugramis bir toplum imaji yaratarak, dünya kamuoyunu basta ABD ve Fransa olmak üzere belli basli devletleri ve uluslararasi kuruluslari, Ermeni davasi lehine çekmeye çalismaktadir. Böylece soykirim iddialarin kabulü ve tesciline bagli olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son asamada ise Türkiye sinirlari içerisinde bulundugunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarinin iadesini saglayarak büyük Ermenistan'i kurmak yönünde bir siyaset izlemektedirler. Nitekim Ermenistan parlamentosu 23 Agustos 1990'da kabul ettigi bildiride; "Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanli Türkiyesi ve bati Ermenistan'da gerçeklestirilen 1915 soykiriminin uluslararasi kabul görmesi çabasini destekler" maddesine yer vermistir. Sözde soykirimin taninmasini hedefleyen girisimler, özellikle Belçika, Fransa, Avustralya, Yunanistan, Lübnan, Kanada, Rusya, ABD ve Arjantin'de yogunlasmis ve bu ülkelerde ardi ardina soykirim anitlari dikilmeye baslanmis, hatta bazilarinin okullarinda sözde soykirim ders olarak okutulmaya baslanmistir. Bu alanda en önemli gelisme ise 29 Mayis 1998'de Fransa meclisi tarafindan sözde Ermeni soykiriminin resmen taninmasina dair tasarinin onayiçin senatoya gönderilmesidir. Ter-Petrosyan yönetiminin nispeten ilimli tutumundan sonra, Nisan 1998'de Koçaryan'in cumhurbaskani olmasiyla birlikte, asiri milliyetçi hareketler serbest birakilmis, ve Ermenistan Türkiye ile iliskilerinde sertlik yanlisi bir politika izlemeye baslamistir. Bunun yani sira Koçaryan, yapmis oldugu resmi bir açiklamada; "soykirimi hiçbir zaman unutmayacaklarini, dünyaya bu trajediyi hatirlatmak durumunda olduklarini, soykirimin cezasiz kaldigini ve uluslar arasi tanima ile kinamanin layik oldugu sekilde gerçeklesmedigini" ifade etmis, birlesmis milletler genel kurulu'nun 53. oturumunda da bilinen iddialarini tekrarlayarak, Ermenistan'in Türkiye ve Azerbaycan tarafindan abluka altina alindigini dile getirmistir. Günümüzde sözde Ermeni soykirimi adi ile bütünlesmis olarak görünen Ermeni sorununun; Türkiye'den tazminat almak ve ardindan toprak talep etmek, PKK terör örgütüne örtülü de olsa destek vermek ve Türkiye'ye dost olmayan çevre ülkelerle ittifak kurmak suretiyle ülkemiz aleyhine faaliyetlerde bulunmak ve yukari Karabag ile Azerbaycan konusunda uzlasmaz bir tutum içerisinde olmak gibi boyutlari bulunmaktadir. Sonuç olarak Ermeni sorunu, Osmanli döneminde bu imparatorlugu parçalayarak çikarlarina ulasmayi amaçlayan ülkelerce ortaya çikarilmis, bu gün ise isimleri degismekle birlikte ayni çikar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçeklestirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu etmemelerinden dolayi, çesitli yönleriyle birlikte sicak tutulan sun'i bir sorundur.

Türkiye Nereye Gidiyor?

Dünyanın yöneldiği rotada Türkiye'nin yeri ne acaba? Mersin, Trabzon ve benzeri olayların temelinde yatan amaç ne? Bu ve buna benzer bir çok soru sürekli beynimi kurcalamakta. Bu sorulara verebildiğim cevaplar şöyle...

Türkiye'de sergilenen oyun finale yaklaşıyor. Belkide son perde oynanmaya başlandı. Türkiye'yi parçalama emeli olan küresel kraliyetçiler amaçlarına ulaşıyorlar gibi. Birinci Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar sürekli olarak yaratılmaya çalışılan Kürt milliyetçiliği ve bunun sonucu oluşturulmak istenen Kürt devleti son kertede. Mersin'de Kürtlerin geldiği nokta, Trabzon'da Türklerin geldiği nokta apaçık görüldü. İki kesim arasında hedeflenen, Kürt devletine giden ayrışma, ortaya konuldu. Bu ayrışma ve sonunda hedeflenen Kürt devleti arasındaki kaçınılmaz aşama iç savaş ufukta görünmeye başladı. Kürt ve Türk kutuplaşması yıllardır AB ve ABD kaynaklı olarak sürekli beslendi. Ve doruk noktasına ulaştı. Bu noktada bir kıvılcım ufukta görünen iç savaşı tetikleyebilir.

Yıllardır PKK ve Kuzey Irak olgusuyla, sözde soykırım iddialarıyla, Kıbrıs ve Ege sorunlarıyla Türkler bir ateş çemberiyle sarıldı. Türkiye ya akrep gibi kendini sokacak ya da akıllı hamlelerle kendine bir çıkış noktası yaratacak.

Bu aşamada yapılması gereken ordunun böyle bir iç savaşı önlemeye yönelik hazırlıklarına başlaması, medyanın yangına körükle gitmemesi ve insanları sağduyuya davet etmesi, hükümetin acilen gündemi değiştirmesi gerekmekte. Halkın ortak bir düşmana yöneltmesi gerekli. Bu düşman Ermenistan olabilir.

Ortak düşmana yönlendirilen tepkiler Türkiye'de Türkler ve Kürtler arasındaki doruk noktasına ulaşmış gerilimi absorbe edebilir. Aksi taktirde hiç kimsenin arzu etmeyeceği bir kıyım yaşana bilir. Ve kazananın ne Kürtler ne de Türklerin olacağı bu savaş AB ve ABD'nin çıkarlarına hizmet etmekle kalacaktır. Türkiye belki bölünecek belki de AB veya ABD'nin Türkiye'ye barışı getirme maskesi altında bir daha çıkmamak üzere yerleşmesiyle sonuçlanacaktır.
(Uygar)