Ağustos 11, 2005

Dünyadaki Soykırım Tarihleri

SOYKIRIMLAR TARİHİ ( Dünyadaki SOYKIRIMLAR )
Sizlere Birleşmiş Milletlerin verilerinden topladığım ama hiç bir zaman gündeme getirilmeyen soykırımlardan bahsetmek istiyorum.Biraz uzunca oldu ama kusura bakmayın gerekli idi..

İSPANYOL VE AMERİKALILARIN YERLİLERE UYGULADIĞI SOYKIRIM
1492 yılında Kristof Kolomb'un ayak bastığında nüfusu 8 milyon olan Arawaks yerlilerinin sayısı 22 yıl içerisinde 28 bine indi.

NORVEÇLİLERİN TATERLERE (GÖÇER) UYGULADIĞI SOYKIRIM
Norveçliler 1920-30'larda çıkardıkları yasalarla Nordik irk‘ın arılığını korumak için etnik grup Tater (Göçerler) kızlarını zorla kısırlaştırdılar. Norveç toplumu ne kadar Tater'i kısırlaştırsa, o kadar kendi ırkını koruduğuna inanıyordu.
Kısırlaştırma yoluyla ehlileştirilemeyen Taterler üzerinde insülin ve elektroşok yöntemleri uygulanıldı.

İNGİLİZLERİN AVUSTRALYALI YERLİLERE UYGULADIĞI SOYKIRIM
İngiltere Krallığı 1788-1938 tarihleri arasında sömürge amacıyla gittikleri Avustralya'da yerleşik yerli halk: Aborjinleri sistematik olarak yok ettiler.
İngilizler aralarına salgın hastalık yaydığı bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak yok etmeye çalıştığı750 bin siyah derili aborjinden geriye sadece 31 bin kişi sağ kalabildi.

ALMANLARIN BATI AFRİKA'DA NAMİBYALILARA UYGULADIĞI SOYKIRIM
Almanlar 1891 yılında hammadde ve işgücü ihtiyaçlarını karşılamak için Güney Batı Afrika (Namibya)'ya sömürge kurmak amacıyla çıktılar. Bölgedeki çok zengin altın ve zümrüt madenlerini ele geçirmenin yolunun yerel Herero ve Nama halklarını yok etmek olduğuna karar veren Almanlar harekete geçti. Bu emir üzerine adanın yerlileri Herero ve Namalar üzerine taarruz eden Alman askerleri yaşlı, kadın, çocuk dinlemeden herkesi katlettiler. Katliamdan kurtulanlar işkenceyle öldürüldü. Yaklaşık 132 bin yerliden geriye 15 bini sağ kalabildi.

ALMANLARIN YAHUDİ VE ÇİNGENELERE UYGULADIĞI SOYKIRIM
Almanlar 1933-45 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu'nu kurmak ve mükemmel Alman ırkini yaratmak hedefiyle diğer milletlerden veya etnik gruplardan 21 milyon insanı topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattılar.
Alman yönetimi öncelikle kendilerinden olmadığına inandığı bütün ırkları tespit edip harflerle sınıflandırdı. Bu kampanya uyarınca Çingenelerin yüzde 94'ü kısırlaştırdı. ikinci hedef grup olarak Yahudiler seçildi. Gerek Almanya gerekse de Almanların işgal ettiği diğer ülkelerde yasayan milyonlarca Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asılarak, yakılarak ve zehirlenerek öldürüldü.

AMERİKALI VE İNGİLİZLERİN ALMANLARA UYGULADIĞI SOYKIRIM
Amerikalılar ve İngilizler Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine 3 gün süreyle havadan bomba yağdırdılar. Savunmasız insanların sığındığı Dresden kentine intikam amacıyla uygulanan bombardıman sırasında 3 bin 900 ton tahrip gücü yüksek bomba ve 200 bin napalm bombası atıldı. Bu yok etme harekatında çoğunluğu çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü.
Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombaları sonucu 135 bin kişinin öldüğü gerçeği Dresden'e uygulanan soykırımın büyüklüğünü gözler önüne serdi.

DANİMARKALILARIN ALMAN MÜLTECİLERE UYGULADIĞI SOYKIRIM
İkinci Dünya Savası'nın bitiminde Sovyet Ordusu'nun Alman topraklarına doğru ilerlemesinden kaçan 250 bin Alman mülteci Danimarka'ya sığındı.
Üçte birini 15 yaşından küçük çocukların oluşturduğu Almanlar tel örgülerle çevrili toplama kamplarına alındılar. Binlerce çocuk ve yetişkin tifüs, bağırsak iltihabı, ishal sonucu yaşamlarını kaybettiler.

RUMLARIN KIBRIS'TA TÜRKLERE UYGULADIĞI SOYKIRIM
İngilizler 1912-1974 döneminde Kıbrıs adası üzerindeki egemenliklerini sağlamak amacıyla Rumlar‘ın ENOSIS'i gerçekleştirmelerine göz yumup Türklere karşı saldırı başlattırdılar. 1912'de adada yasayan Rumlar Kıbrıs'ın 35 ayrı noktasında Türklere ait is-yerleri, camii ve evleri yakıp yıkmaya insanları katletmeye başladılar. 1952 yılında EOKA adli terör örgütü kuruldu. EOKA sistematik bir biçimde başlattığı saldırılarda 100 Türk'ü, 100 İngiliz vatandaşını öldürerek 30 Türk köyünü yaktı. 1963 yılında EOKA'cılar yeni bir etnik temizleme planını devreye soktular, bu saldırılarda 500 Türk öldürüldü, 130 Türk köyü yakıldı, 25 bin Türk evlerini terk etmek zorunda kaldı.

YUNANLILARIN BATI TRAKYA'DA TÜRKLERE KARŞI ASİMİLASYON YOLUYLA UYGULADIĞI ETNİK VE KÜLTÜREL SOYKIRIM
1923 yılında Lozan'da imzalanan Türk ve Yunan azınlıkların karşılıklı mübadelesine ilişkin anlaşmanın ardından Yunan hükümeti Bati Trakya bölgesinde yasayan Türkler üzerinde sistemli olarak etnik ve kültürel soykırım başlattı. Bölgenin büyük bir bölümünü askeri bölge haline getirip sıkıyönetim ilan edildi. Köyler arasında geliş-gidişler izne bağlandı, Türk azınlığın pasaportlarına el konuldu. Türklerin hukuki, siyasi, kültürel ve dini haklarının kısıtlanması ibadetlerine izin verilmemesi gibi yoğun baskılar sonucu 400 bin Türk bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.

BULGARLARIN TÜRKLERE KARŞI UYGULADIKLARI ETNİK VE KÜLTÜREL SOYKIRIM
1970-89 yılları arasında Bulgar hükümeti Bulgarlaştırma adı altında ülkede yasayan 1,5 milyon Türk, Pomak ve Çingeneye karşı bir asimilasyon kampanyası başlattı. Ülkede yasayan 310 bin Türk'ün isimleri polis zoruyla Bulgar ve Hıristiyan isimleriyle değiştirildi. Türkçe eğitim veren okullar, üniversitedeki Türk filolojisi bölümleri, Türkçe gazeteler ve camiler devlet emriyle kapatıldı. Çocukların sünnet ettirilmesi yasaklandı. Çocuklar bu yasağa rağmen sünnet ettirilip ettirilmediğini kontrol edilmek için zorla sağlık merkezlerine gönderildi. Mezar taşlarının üzerindeki Türkçe isimler yüzünden mezarlar yıkıldı, talan edildi. Türklerin Türk motifli giysiler giymeleri yasaklandı. Bu baskılara dayanamayıp protesto gösterileri yapan Türklerin üzerine askeri birliklerce ateş acildi. 1.000 Türk Belene'deki toplama kampına gönderildi. Baskıların giderek artması sonucu 360 bin Türk zorunlu olarak Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı.

AMERİKALILARIN IRAKTA YAPTIKLARI SOYKIRIM
Felluce'de 1500 sivilin sokaklarda öldürülüp çürümeye terk edildi, cesetlerin köpekler tarafından yenilmeye başlandı ve 250 bin kişi bölgeden sürüldü. Bununla yetinmeyen ABD, Irak’a özgürlük getirme bahanesiyle, 100 binin üstünde sivil halkı, katletti. Fransız, İngiliz ve Almanlar başta olmak üzere bütün AB ülkelerinin Felluce soykırımı karşısında kayıtsız kalmışlardır. Birleşmiş Milletler de kendi soykırım tanımına giren insanlık suçlarına karşı ses çıkarmamıştır.

20. Yüzyıldaki Etnik ve Kültürel Soykırımlar
1- Jozef Stalin (SSCB, 1934-39) 13,000,000 mülteci-100 binlerce ölü.
2- Adolf Hitler (Almanya, 1939-1945) 12,000,000 mülteci kamplarda 2 milyon ölü-kayıp.
3- Mao Tze Dong (Çin, 1966-1969) 11,000,000 kişiye kültürel asimilasyon-toplama kamplarında sayısı belli olmayan kayıplar.
4- İspanyol ve Amerikalı Kaşifler (1492-1800) 7,972,000 ölü- kayıp.
5- Hideki Tojo (Japonya, 1941-1944) 5,000,000 ölü-kayıp.
6- Pol Pot (Kamboçya, 1975-1979) 1,700,000 ölü.
7- Kim Il Sung (Kuzey Kore, 1948-1994) 1.600,000 mülteci ve toplama kamplarında ölü-kayıp.
8- Menghitsu (Etopya, 1975-1978) 1,500,000 ölü-kayıp.
9- Charles DeGaulle (Cezayir, 1954-1962) 1,000,000 ölü-kayıp.
10- Yakubu Gowon (Biafra, 1967-1970) 1,000,000 ölü-kayıp.
11- Leonid Brezhnev (Afganistan, 1979-1982) 900,000 ölü-kayıp.
12- Jean Kambanda (Ruanda, 1994) 800,000 ölü-kayıp.
13- İngiliz Krallığı (Avustralya, 1849-1938) 719,000 ölü-kayıp , 100 bin mülteci.
14- Suharto (Doğu Timor, 1976-98) 600,000 ölü-kayıp.
15- Saddam Hüseyin (Iran ve Kuzey Irak 1980-1990) 600,000 ölü-kayıp.
16- Yahya Khan (Pakistan, 1971 ve Banglades,1990) 500,000 ölü- kayıp.
17- Savimbi (Angola, 1975-2002) 400,000 ölü-kayıp.
18- Molla Ömer - Taliban (Afganistan, 1986-2001) 400,000 ölü- kayıp.
19- Idi Amin (Uganda, 1969-1979) 300,000 ölü-kayıp.
20- B.Mussolini (Etiyopya,Yugoslavya 1936) 300,000 ölü-kayıp.
21- Danimarka (Danimarka 1945) 250,000 Alman Mülteci ölüme terk edildi.
22- Mobutu Sese Seko (Zaire, 1965-1997) 250,000 ölü-kayıp, 200 bin mülteci.
23- Charles Taylor (Liberya, 1989-1996) 220,000 ölü-kayıp.
24- Foday Sankoh (Sierra Leone, 1991-2000) 200,000 ölü-kayıp.
25- Amerika (Almanya Dresden,1943-1945) 200,000 sivil ölü (Dresden'e sığınan siviller).
26- S. Milosevic (Yugoslavya,1992-96) 180,000 ölü-kayıp.
27- Michel Micombero (Burundi, 1972) 150,000 ölü-kayıp.
28- Amerika (Hiroşima-Nagazaki 1944) 135,000 ölü (atom bombası).
29- Almanya (Namibya 1891) 117,000 ölü-kayıp, 15 bin mülteci.
30- Hassan Turabi (Sudan, 1989-1999) 100,000 ölü-kayıp.
31- Richard Nixon (Vietnam, 1969-1974) 70,000 ölü-kayıp.
32- Papa Doc Duvalier (Haiti, 1957-1971) 60,000 ölü-kayıp.
33- Marcos (Filipinler) 50,000 ölü-kayıp.
34- Hissene Habre (Çad, 1982-1990) 40,000 ölü-kayıp.
35- Vladimir Ilich Lenin (Rusya, 1917-1920) 30,000 muhalif infaz edildi.
36- Francisco Franco (İspanya) 30,000 muhalif infaz edildi.
37- Lyndon Johnson (Vietnam, 1963-1968) 30,000 ölü-kayıp.
38- Hafiz Esad (Suriye 1980-2000) 25,000 ölü-kayıp.
39- Khomeini (Iran, 1979-1989) 20,000 ölü-kayıp.
40- Eski Yugoslavya (1995 Bosna-Hersek) 15 ölü, 7500 kayıp, 45 bin mülteci.
41- Paul Koroma (Sierra Leone, 1997) 6,000 ölü-kayıp.
42- Usama bin Ladin(Dünya çapında,1991-2001) 4,000 ölü-kayıp.
43- Augusto Pinochet (Chile, 1973) 3,000 ölü-kayıp.
44- Efrain Rios Montt (Guatemala) 2,000 ölü-kayıp.
45- Sierra Leone 80,000 mülteci, kayıp rakamı belli değil.
46- Kıbrıs Cumhuriyeti (1912-1974) 25,000 sivil mülteci, 1000'ni aşkın ölü, 100 İngiliz ölü.
47- Yunanistan (Bati Trakya,1923-1990) 400,000 mülteci evlerini terk etti.
48- Bulgaristan (1970-1989) 360,000 mülteci kültürel asimilasyon sonucu evlerin terk etti, 1000 kişi toplama kamplarına alındı.
49- Norveç (1920-1930) Tatar göçmenleri kısırlaştırma ve toplama kamplarında izole etme.
50- ABD –Felluce (2004) Devam ediyor..

KasvetliSURAT


"1 Mart Tezkeresi " tecrübesizlik mi yoksa haince bir plan mı ?

2 Temmuz 2001 tarihinde, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'a, New York'tan bir memorandum gönderildi. Bu memorandumda Tayyip Erdoğan'a, küreselleşmenin şehir devletleri demek olduğu, kendisinin de bu yönde hareket etmesi halinde destekleneceği belirtiliyordu.

Sayın Tayyip Erdoğan bu teklifi kabul edince ABD deki devlet üstü güclerin ve dolayısıyla TÜSİAD ve Medyanın desteğinide alarak tek başına iktidara yürümüştür.

Kurucular Kurulu kitabının 8'inci sayfasında "Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini öngörür" denilmektedir.Kurucular Kurulu kitabının 11'inci sayfasında da "Partimiz küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin kaçınılmazlığını ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur" denilmektedir.Hemen arkasından 12'nci sayfada, "Partimiz, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır" ifadeleri de aynı amaca hizmet etmektedir.Programın 35'inci sayfasında, "Çağımız bir yönüyle küreselleşme çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağdır" bu anlayış tamamen memarandumun kabul edildiğini ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk`ün bize emaneti Üniter Türkiye Cumhuriyetinin ortadan kaldırılmasına ve eyalet sistemine geçilmesini ön görmektedir peki Türkiye buna hazır mı ? Böyle bir sistem bize zarar mı getirir yoksa fayda mı ? Bu sistem hangi amaçlara hizmet eder hangi güçlerin işini kolaylaştırır ? ELbette ki şer güçlerin bunu en lümpen yerde yaşayan en cahil insanada sorsa kavrıyacak bir bilgiye sahiptir sanırım.

"TÜRKİYELİYİM" kavramını ortaya atan Sayın Başbakan bunu hangi amaçla söylemiştir?TÜRK kimliğini bastırmak ve Türkiye Cumhuriyetinin etnik kökenlere dayalı bir mozaik yapıya dayalı olduğunu vurgulamak amacıyla elbette ki ? Peki halen daha ülkenin güneyinde mevcut faaliyetlerini devam ettiren PKK adlı mikro milliyetçilik yapan bölücü terör örgütünün amaçlarına hizmet etmemişmidir bu sözler onların ekmeğine yağ sürmemiş midir ? Genel olsun yerel olsun tüm secimlerde Ülkemin güneydoğusu ve doğu bölgesi PKK nın siyasi zemini olduğu herkesce bilinen DEHAP tarafından süpürülmüyor mu ? Üniter yapıya sahib devletimizde bir PKK lının evine taziyeye devletin makam arabasıyla gidiyorsa bir Başkan Yerel sisteme geçildiginde devletin arabları bu örgüte çatışmaları için tahsis edilmez mi ?

Kendi silahlarımızla kendi düşmanımızı mı besliyeceğiz ?

Peki diyorsunuz ki şimdi Sayın Başbakan neden böyle bir tehlikeye göz yumabiliyor iktidar hırsı mı ? Kesinlikle hayır bu tamamen bir zamanlar dünyayı kasıp kavuran Komunizme karşı panzehir olarak sürülen ve beslenen ( ABD ve Diğer dünya gücleri tarafından ) İslamcı zihniyetin kökeninden gelen ve Milletcilik değil Ümmetcilik tarfatarı bir başbakanın Demokratik ve Laik Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya and içtiğinin ve bu andını Savaşta her yol mubahtır sözünün verdigi heyecanla bir an önce yerine getirmesin bir yoludur . Gelelim 1 Mart tezkeresine , bir devlet adamının yapması gereken nedir ? Devletinin ve milletinin uzun vadede refahını ve huzurunu sağlıyacak atılımlar yapmaktır peki Sayın Başbakan 1 Mart tezkeresinin meclisde kabul görmemesi halinde ilerde önümüze nasıl sorunlar çıkaracağını iyi analiz edememiş midir yoksa etmiştirde böyle olmasını daha mı uygun görmüştür ? Şimdi dikkat !

Sayın Başbakan 1 Mart tezkeresinin gecmesinden yana beyanlar vermiş ve bunun mücadelesini verir gibi medyada lanse olmuştur fakat ne hikmettir ki tezkere gecmemiştir 367 milletvekili olan partinin genel başkanı ve üst yönetimi Tezkere yanlısı olduklarını belirtmiş buna rağmen parti oylamada büyük fire vermiştir acabaa neden ?

Türk askerinin kendi bölgesine girmemesi için Barzani’nin AK Parti’nin Güneydoğulu vekillerini bazen maddi yolları da kullanarak ‘hayır’ oyu vermeleri için cesaretlendirdiğini iddia ediliyor ve işin can alıcı kısmı Sayın Başbakan ilerde bunun Türkiye aleyhine olacağını bildiği için medyada ben Tezkereden yanayım fakat benim partim Parti içi demokrasiye önem verir vekillerime baskı yapmayacağım her kes iradesini o gün oylmaya yansıtacaktır gibi bir beyan verip Tezerenin gecmemesi için elinden gelenide alttan alttan yapmıştır zaten "HAYIR" oyu vereceksiniz diye bir bir doğulu vekillerine talimat vermiştir çünkü onun amaçlarına hizmet ederek durum ancak o tezkerenin çıkmamasıyla ve doğuda PKK nın hortlamasıyla mevcut olacaktır ve tüm bunlara rağmen O Tezkereci taraf olarak bilinecek ve Başbakan haklıydı seslerini duyacaktı.

Mart Tezkeresi ile “En fazla 62 bin askeri personelin ve (255 uçak ve 65 helikopteri aşmaması kaydıyla) hava unsurlarının 6 ay süreyle Türkiye’de bulunması” talep ediliyordu. Söz konusu askerlerin 4’üncü Tümene bağlı 25 bini en kısa zamanda Türkiye üzerinden Irak’a sokulacaktı. Ancak, Meclis yeterli çoğunluk sağlanamadığı için tezkereyi onaylamayınca, ABD’nin Irak’ı işgal planları sekteye uğradı. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de yaptığı açıklamalarla, ABD birlikleri kuzeyden giremediği için Saddam’ın birliklerinin tam olarak yok edilemediğini, Irak’taki direnişin ortaya çıkmasında Türkiye’nin bu cepheyi açmasının rolü olduğunu iade ederek birçok kez Türkiye’yi suçladı. Zaferler yalnız savaş meydanında kazanılmaz. Zaferler politikanın masasında, kartları doğru oynayarak da kazanılabilir.1 Mart tezkeresi, Türkiye için çok vahim bir yenilgedir. Çünkü Türkiye’nin kuzey İrak ile ilgili bütün stratejik çıkarlarını elemiş, bunun sonucu güneydoğu Anadolu’da endişe verici bir duruma yol açmıştır. Üstelik bu tezkere, Türkiye ile ABD arasındaki yarım yüz yıllık stratejik işbirliğine ve dostluğa tamiri çok güç bir darbe indirmiştir.

Teoriler.Com / Envaslan