Ocak 18, 2005

Yeni Hilafet!

CIA'nın think-tankı olan "The National Intelligence Center" tarafından hazırlanan "Mapping The Global Future" başlıklı dünyanın geleceğine dair öngörülerin yer aldığı çalışma, ABD'nin küresel hegemonya savaşının hangi gerekçelerle yürütüldüğünü, Irak'ın neden işgal edildiğini, "terörle savaş" adı altında Müslümanlara yönelik derin dönüştürme operasyonlarının ne amaçla yapıldığını ortaya koyan ve ABD'nin nasıl bir gelecek kurguladığını gösteren çarpıcı bir çalışma. 13 Ocak'ta yayınlanan "2020'de Dünya"sına bakışı içeren çalışma, Türkiye'de sıradan bir haber olarak geçiştirildi.

Oysa ABD'nin, dünyanın ve özellikle İslam dünyasının geleceğine ilişkin çarpıcı öngörüleri içeren rapor, 21. yüzyılın haritasını çiziyor. Raporda, teknolojik gelişmelerden küresel ekonomiye, enerjiden kitle imha silahlarına, İslam dünyası ve Asya'nın geleceğinden "siyasal İslam"a, Amerika'nın siyasi, askeri ve ekonomik liderliğinden yeni süper güçlere, muhtemel çatışma alanlarından gelir dağılımındaki dengesizliklere, 21. yüzyıla damgasını vuracak olan dinlerin yükselişinden siber savaşlara kadar dünyanın siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel geleceği hakkındaki eğilimlere yer veriliyor. Rapor, 15 yıl içinde ortaya çıkacak dört temel senaryo üzerinde duruyor:
Pax Americana: Amerika'nın radikal değişimlere rağmen üstünlüğünü koruyacağı, yeni ve kapsayıcı bir dünya düzeni kurabileceği.

Yeni Hilafet: İslam'ın, yeni bir dünya sistemi amacıyla Batılı değer ve normlara meydan okuyacağı, yeniden hilafet gücüne erişerek küresel denklemi bozacağı.

Korku Çemberi: Kitle imha silahlarının hızla artmasının, büyük saldırıların önlenmesi amacıyla geniş çaplı güvenlik önlemlerine zemin hazırlayacağı, bunun da insanlığı Orwellian dünya sistemi ile tanıştıracağı.

Davos Dünyası: Ekonomik gelişme ile Çin ve Hindistan'ın, ABD'nin küresel gücünü aşındıracak birer süper güç olarak öne çıkacağı ve küreselleşmeyi yeniden şekillendirip Asyalı karakterini güçlendireceği. Çin ve Hindistan'ın, 19. yüzyıldaki Avrupa veya 20. yüzyıldaki Amerika gibi, jeopolitik haritayı değiştirecek birer küresel aktör olacağı belirtilerek, Avrupa Birliği, Rusya, Brezilya ve Endonezya'nın geleceği tartışılıyor.

Çalışmanın üzerinde durduğu alanlar şöyle: Küresel ekonominin entegrasyonu. Yükselen güçler: Asya'nın yükselişi, tek kutupluluk, Pax Americana. Yeni meydan okumalar: Demokratikleşmenin duraksaması, Kimlik politikaları ve Yeni Hilafet. Güvensizlik: Uluslararası terörizm, iç anlaşmazlıklar, kitle imha silahları ve Korku Çemberi. Ayrıca, savunma harcamaları, fosil yakıtlar, AB'nin genişlemesi, dini bağlılığın artması, radikal İslami hareketler, Avrupa'daki Müslüman nüfusun artışı ve Batı'nın yaşlı nüfus sorunu, kadının statüsü, biyoteknoloji, Çin'in ekonomik tehdidi, Hindistan-Çin karşıtlığı, gazın jeopolitiği, Avrupa'nın süper güç olup olamayacağı, Latin Amerika'nın geleceği, uluslararası kurumlar krizi, dünyanın ABD'yi nasıl gördüğü…

2020'ye kadar hiçbir ülkenin yalnız başına ABD ile rekabete girişemeyeceği, ona meydan okuyamayacağı, İslam'ın yükselişinin ABD, Rusya, Çin, ve Avrupa ülkeleri arasındaki çıkar işbirliğini ortadan kaldırabileceği, dolayısıyla bu tehdide karşı birlikte hareket etme imkanının zorlaşabileceği belirtiliyor. Ortadoğu ve İslam tehdidinin ABD için kritik öneminin devam edeceği, ABD'ye yönelik saldırının komşu ülkelerden gelebileceği, ABD-Avrupa ayrışmasının uluslararası sistemi çökertebileceği, Çin'in yükselişinin ABD-Avrupa ayrışmasını besleyebileceği, terörist grupların kitle imha silahlarına sahip olmasıyla Asya'nın yükselişinin ABD için en kritik mücadele alanlarının oluşturacağı, El Kaide'nin gücünü kaybedeceği ancak yerine çok sayıda küçük ölçekli örgütün ortaya çıkacağı, siber saldırıların küresel endüstriye büyük zarar vereceği, yeni güçlerin ortaya çıkmasıyla çatışma alanlarının da artacağı, İslam'ın diğer dinlere göre daha hızla yayıldığı gibi daha pek çok konu raporda mercek altına alınıyor.

Raporun en çarpıcı yönü, Batı ile, özellikle de Amerika ile hesaplaşmacı bir çizgiye gelen, ABD işgal ve saldırılarıyla daha da güç kazanan İslami yönelişin 15 yıla kadar bir hilafet örgütlenmesini başarabileceği, böylece küresel sistemi kökünden sarsacak bir gelişmenin ortaya çıkabileceğine dair öngörü. Farklı bölgelerde yaklaşık bin uzmanın katıldığı 30 konferans sonucu elde edilen bulgular, böyle bir hilafetin ortaya çıkmasının İslam'ın yeni bir aktör olarak küresel sistemde belirgin bir rol üstlenmesine yol açacağını gösteriyor. Bu öngörü CIA raporunun dışında Batılı çevrelerde yoğun olarak tartışılıyor. Hz. Muhammed'in (SAV) vefatından hemen sonra başlayan ve Endülüs'e kadar uzanan genişlemeyi "Birinci Cihad Dalgası", Osmanlı liderliğindeki genişlemeyi "İkinci Cihad Dalgası" olarak gören bazı çevreler şu anki pozisyonu "Üçüncü Cihad Dalgası" olarak niteliyor ve Yeni bir Hilafet'in Mısır, Türkiye, Pakistan, Endonezya, Körfez ülkeleri, Sudan, Tunus, Cezayir, Fas, Yemen, Suriye, Libya, Lübnan ve İsrail işgali altındaki Filistin topraklarını etkileyebileceğine dikkat çekiliyor.

Geçen hafta tartıştığım RAND'ın "U.S. Strategy in the Muslim World After 9/11" başlıklı çalışması ABD'nin İslam dünyasında iki derin değişimi hedeflediğini ortaya koyuyor: "Şiilerle siyasi ittifak ve Sünni İslam'ın ağırlık merkezinin Arap dünyasının dışına taşınması..." 21. yüzyıla dönük bütün hesapların merkezinde İslam ve Müslüman dünya var. İslam'ın meydan okuyuşunun engellenmesi, İslam coğrafyasının kontrol altına alınması ve Müslümanların dönüştürülmesi öncelikli hedef. Bölgedeki dini ve siyasi meşruiyet krizi, küresel aktörlerin de dikkatini çekiyor. Bu nedenle Amerika için bütün hesapları bozacak böyle bir senaryo, aynı zamanda ABD'nin bu coğrafyayı denetim altına almasına imkan verecek bir kontrol mekanizması da olabilir.

Soru şu: ABD gerçekten yeni bir hilafet ihtimalinden mi korkuyor yoksa yeni bir kontrol stratejisi olarak hilafetin zeminini mi oluşturuyor?