Kasım 11, 2005

Türkiye Demir Lokmayı Yuttu:Müzakere Çerçeve Belgesi

Türkiye Demir Lokmayı Yuttu:Müzakere Çerçeve Belgesi

3 ekim tarihli müzakere çerçeve belgesi belli oldu.Bu belgenin hiçbir yerinde Türkiye'nin tam üyeliği taahhüt edilmediği halde ve istenen tüm koşullar yerine getirilse bile üyeliğimizin kabul edilmeyebileceği bize açıkça söylenmesine rağmen Türkiye'nin şanlı medyası Avrupa vizesini almışçasına sevindi.AKP -bir kez daha- bizi Avrupa'ya sokmuş oldu.Medya halkı istenilen yöne kanalize etme görevini başarıyla yerine getirdi.Öyle ki içerisinde bir tek bile Türkiye'nin ulusal çıkarlarına uyan paragraf veya madde olmayan bu metne karşı çıkan insanlar ve kurumlar dar kafalı milliyetçilikle,statükoculukla hatta yansıtma psikolojisi uygulayarak vatan haini olmakla,Türkiye'nin geleceğini karartmak istemekle suçlandılar;halka böyle sunulmaya çalışıldılar.(Gerçi bunların içinde vatan hainliği dışında bu sıfatlara uyanlar da yok değil ya bu konuda en azından bulundukları taraf doğru )Oysa Türkiye'nin tam bağımsızlık yanlısı antiemperyalist gerçek vatanseverleri ve aydınları tekel haline gelmiş sermaye medyasının tüm kulak tıkamalarına ve çarpıtmalarına rağmen MÇB'nin(müzakere çerçeve belgesi)Türkiye için adeta demirden bir lokma olduğunu kamuoyuna anlatmaya çalıştılar.Neydi bu lokmayı bu kadar yenilmez yutulmaz yapan.Bunu, MÇB'nin en çok tartışılan paragraflarını sırayla inceleyerek ve düşüncelerimi sizle paylaşarak anlatmaya çalışacağım.
2.,3.PARAGRAFLAR:Bu paragrafta müzakerelerin o meşhur ifadeyle ucunun açık olduğu sonucun garanti olmadığı belirtiliyor.Ayrıca sonuç olumsuz bile olsa Türkiye'nin mümkün olan en sıkı bağlarla Avrupa'ya bağlanması isteniyor.Öyle ya her istediğini aldıkları,memleket yönetmeyi pazarlamacılıkla karıştıran idarecilerin bol olduğu böyle bir ülkeyi başka nerede bulacaklar.Hazmetme konusu da bu paragrafta işleniyor.Müzakereler başarılı da olsa önemli olan AB'nin Türkiye’yi hazmetme kapasitesidir deniyor.Yani sen Kıbrıs'tan çekilsen de,Güney Kıbrıs'ı tanısan da,Ermenilerin tezlerini kabul de etsen adamlar bize "kusura bakmayın kardeşim biz sizi hazmedemedik bu iş olmaz" da diyebilirler.Bu açıkça gösterir ki müzakere belgesi tek taraflı hazırlanmıştır.
4.PARAGRAF:MÇB'nin bu maddesinde azınlık ve insan hakları konularına değiniliyor.Bu konuların müzakerelerin olmazsa olmazı olduğunu ve bu konularda Türkiye'nin olumsuz tutumları karşısında AB'nin müzakereleri tek taraflı olarak askıya alabileceği belirtiliyor.AB'nin bu konulardaki yaklaşımını Öcalan davasında AİHM'nin aldığı karardan,Ermeni tezlerini desteklemesinden hatta bazı üyelerinin parlamentolarında soykırım iddialarının kabul edilmesinden,ülkemizin doğusunu gezen Avrupalı bürokratların buralardaki söz ve tutumlarından,basına verdikleri demeçlerden,Ruhban Okulu açılmasını istemelerinden, Fener Rum Patriğine Lozan’ın delinmesi anlamına gelen ekümenlik hakkı tanınmasını istemelerinden vs biliyoruz.AB'nin azınlık hakları konusundaki anlayışı Türkiye'nin üniter yapısı için kesinlikle bir tehdit oluşturuyor.Yoksa Türkiye'deki insan hakları AB'nin umurunda değil.Hangi AB'li bürokratın Türkiye'deki emekçi kesimin ağır bir sömürü altında olduğundan bahsettiğini,insanlık dışı çalışma koşulları altında çalıştığından yakındığını duydunuz?Eğit-Sen’e tüzüğündeki ana dilde eğitim maddesi yüzünden kapatma davası açıldı.Eğit-Sen bu maddeyi tüzüğünden çıkartarak kapatılmaktan kurtulabildi.Madem AB bu konuya bu kadar önem veriyor niye söz konusu Eğit-Sen olunca sesini çıkarmıyor?Eğer DTP(Demokratik Toplum Partisi)aynı nedenle kapatılacak olsaydı basbas bağıracak olanlar niye dut yemiş bülbül gibi susuyorlar?Demek ki emekçilerin Türkiye’de örgütlenmesi söz konusu olunca AB kriterleri işlerliğini yitiriyor.Çünkü onlar da biliyor ki örgütlü bir emek onların Türkiye üzerindeki emperyalist politikaları önünde en önemli engellerden biridir.
6.PARAGRAF:Bu paragraf çok dikkat çekici.Aynen MÇB’den aktarıyorum:’’Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri yönünde verdiği açık taahhüt ve henüz tam çözümlenmemiş olan tüm sınır ihtilaflarını gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargılama yetkisi de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler şartına göre ,ihtilafların sulh yoluyla halli ilkesine uygun olarak çözüme kavuşturmayı taahhüt etmesi”.Açıkça diyorlar ki ey Türkiye bir sınır problemin varsa kendi başına kararlar alıp iş yapmayacaksın.Geleceksin Lahey’e ,geleceksin Birleşmiş Milletler’e biz size barışçıl bir çözüm yolu göstereceğiz.Bu ifadeye göre böyle bir sınır sorunu ile karşı karşıya kalan Türkiye’nin güç kullanma yetkisi de ortadan kaldırılıyor.Böylece sınır sorunlarımızın çözümünde de insiyatifi onlara bırakıyoruz.Kuzuyu kurda teslim etmek gibi bir şey bu.Şu günlerde Barzani Kuzey Irak’ta ve Türkiye’nin doğu illerinde Kürdistan nüfus cüzdanı dağıtıyor.Belli ki mesajı o da almış.Yarın öbür gün Kuzey Irak’taki kukla güçler de Türkiye ile sınır sorunları olduğunu ilan edip toprak talebinde bulunurlarsa ne olacak?Olacağı şu BM ve Uluslararası Adalet Divanı konuyu çözecek!!!
7.PARAGRAF:Bu bölümde İngiltere dönem başkanı sıfatıyla Türkiye’nin üye ülkelerden herhangi birinin NATO’ya girmesini veto etme hakkını taahhüt altına alıyor.Hükümet de halka bunu Türkiye’nin Rumların NATO’ya girmesini veto etme hakkının saklı olduğu şeklinde yansıtarak bunu bir başarı olarak göstermeye çalıştı.Halbuki dönem başkanlığı sıfatıyla verilen bu taahhüt sadece veren ülkeyi bağlar.Geçmişte dönem başkanı olarak Finlandiya’nın vermiş olduğu bir güvence aynı gerekçeyle daha sonra AB tarafından yadsınmıştı.Peki Güney Kıbrıs Nato’ya girse ne olur.Rumlar bir Nato ülkesinin başka bir Nato ülkesinin topraklarında işgalci olarak bulunduğunu iddia ederek,bunu kullanarak Türkiye’yi Kıbrıs’tan çekilmeye Nato yoluyla zorlayabilecek.
10.PARAGRAF:10’uncu paragrafta Türkiye’nin,herhangi bir yasal bağlayıcılığı olmayan ancak AB içerisinde benimsenmiş diğer belgeleri de kabul etmesi ve bunlara uyması konusu yer alıyor.Buna göre AB’nin herhangi bir biriminin,komisyonunun veya parlamentosunun alacağı yasal bağlayıcılığı olmayan bir karar Türkiye için de bağlayıcı olacaktır.İnsan çerçeve belgesini okurken sıklıkla “artık bu kadarı da olmaz”diyor ama okumaya devam ettikçe daha kötü şeylerle karşılaşmaya devam ediyor.Şimdi size Avrupa parlamentolarında bugüne kadar alınan kararları kısaca hatırlatayım:Güney Kıbrıs Rum kesiminin tanınması ve Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi gerektiği,Fırat ve Dicle nehirlerinin AB ile ortak olarak yönetilmesi,sözde Ermeni soykırımının resmi olarak kabul edilmesi,ruhban okulunun açılması ve Rum Patriğine ekümenlik hakkının tanınması.Şimdi durumun vahameti daha net görülüyor değil mi?
11.PARAGRAF:MÇB’den aynen aktarıyorum,”Sonuç olarak ortaya çıkan ve bir üye devlet olarak Türkiye’nin uymak zorunda olacağı haklar ve yükümlülükler Türkiye ile topluluklar arasındaki tüm mevcut ikili anlaşmaların ve Türkiye tarafından akdedilen üyelik yükümlülükleriyle uyumlu olmayan tüm diğer uluslararası anlaşmaların sona ereceği anlamına gelmektedir”.Bu paragrafın içeriğine göre Kuzey Kıbrıs’ın tanınmasına ilişkin anlaşma,1959 ve 1960 Londra ve Zürih anlaşmaları geçersiz olabilir.Hatta AB üyelik yükümlülüğüyle çeliştiği gerekçesiyle Lozan Anlaşması’nın bile geçersiz olduğunu ileri sürebilir!Türkiye bu belgeye imza atarak Lozan’ı kendi eliyle yok etmeye gidiyor.
Türkiye’nin AB üyeliği şu belgeye bakınca görülüyor ki bir oyun.Emperyalistlerin zaten uzun yıllardır Türkiye’de uyguladıkları siyasal,ekonomik,kültürel ve hukuksal sömürülerini iyice kurumsallaştırmaya yönelik bir oyun.Türkiye’nin ulus devlet yapısı zorlanıyor.Ulusal egemenliğe ve ulusal bağımsızlığa karşı dört yandan saldırılarak parçalanmaya zemin hazırlanıyor.
Emperyalizm Türkiye’den intikam almak ve Lozan ile çöpe atılan Sevr planlarını tamamlamak istiyor.Halk uyutuluyor.Milletin dönen oyunlardan haberi yok.Hükümet ve medya halka saf bir iyi niyetlilik pompalayıp duruyor.Ama oynanan oyunları gören gerçek yurtsever ve aydınlarımız,sivil toplum örgütlerimiz halkı uyandırmaya ve uyarmaya çalışıyor.Türkiye’nin egemen sınıfının ve onun kurumlarının böyle bir kaygısı yok.Çünkü onlar sermayenin serbest dolaşımı sayesinde zaten istediklerini aldılar.Dolayısıyla bu görev Türkiye’nin aydın insanlarına ve sivil toplum kuruluşlarına düşüyor.Türkiye bir dönüm noktasındadır.İş işten geçmeden olan bitenlerin emperyalizmin Türkiye’yi yok etme planlarının bir parçası olarak görmeye başlayıp kendi ulusal çıkarlarımıza göre hareket etmeye başlarsak onurumuzla yani bağımsız bir millet olarak yaşamaya devam edebiliriz.Bunu başaramazsak Türkiye’yi çok da uzun olmayan bir gelecekte çok zor dönemler bekliyor.