Kasım 11, 2005

Emperyalizm Saldırıyor:Suikastler,Cinayetler ve Komplolar

Emperyalizm Saldırıyor:Suikastler,Cinayetler ve Komplolar

Son Zamanlarda Suriye'de olağanüstü gelişmeler yaşanıyor.Ancak gelişmeleri incelemeden önce Suriye ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.Suriye uzun yıllar Hafız Esad tarafından ve Baas Partisince yönetildi.Baascı anlayış Suriye'nin önderliğinde milliyetçi bir Pan Arabizm politikasını Suriye'nin temel stratejisi haline getirdi.Büyük çoğunluğu Sünni Arap olan Suriye'yi çok küçük bir azınlık olan Nusayri mezhebinden olan Baas Partisi yönetiyor.

Suriye'de 1.2 milyon Kürt yaşıyor.Bu Kürt azınlığın da Baas yönetimiyle büyük sorunları var.Kürt'lerin Suriye'de seçme ve seçilme,mülk edinme ve seyahat özgürlükleri yok.Hafız Esad öldükten sonra yerine oğlu Beşar Esad geldi.Beşar Esad babasından farklı olarak uzlaşmacı bir anlayışa sahip.

Fakat Arap birliğinin lideri Büyük Suriye idealindeki Baasçı anlayış hala Suriye'nin iç ve dış politikalarına yön veriyor.Hafız Esad döneminden kalma üst düzey politikacı ve bürokratların büyük çoğunluğu hala Suriye yönetiminde bulunuyorlar.Bu nedenle Suriye, emperyalizmin Orta Doğu'daki amaçları için "halledilmesi"gereken öncelikli sorunlardan biri hatta ilkidir.

Suriye'de yaşanan önemli gelişmeler Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'nin öldürülmesiyle başladı.Hariri kendisine düzenlenen büyük bir bombalı suikast sonucu öldürüldü.Refik Hariri Lübnan’da 1992-2004 yılları arasındaki beş hükümeti kurmuş liberal politikaları savunan ve Suriye karşıtı cephede olan bir siyasetçiydi.Suikastin ardından tüm eller bir anda Suriye'yi göstermeye başladı.Uluslararası arenada ve dünya medyasında suçlu ilan edildi:Suriye.

Oysa dönemin koşulları düşünüldüğünde bu cinayetten herhangi bir çıkarı olacak son ülke Suriye'dir.Nitekim suikast sonrası ABD'den ve uluslararası güçlerden gelen yoğun baskı sonucunda Suriye 29 yıldır asker bulundurduğu ve bizim Kıbrıs'a baktığımız gibi "yavru vatan"olarak baktığı Lübnan'dan askeri gücünü çekmek zorunda kaldı.Şimdi size soruyorum sizce Hariri Suikasti kimin işidir?Lübnan'ın elinden çıkmasına ve büyük baskı altında kalmasına neden olan Suriye'nin mi yoksa Suriye'nin bölgedeki etkinliğinin iyice daraltılmasını ve batı ile yakın ilişkiler geliştirmek isteyen uzlaşmacı bir yönetimin Lübnan'da egemen olmasını sağlayan ABD'nin mi?

Bu cinayet 11 Eylül saldırısından sonra dünya emperyalist güçlerinin gerçekleştirdiği en büyük komplodur.Bunu kotaranlar ise CIA,MOSSAD veya onların taşeronluğunu yapan başka bir silahlı örgüt veya istihbarattır.Suikastten sonra BM'nin Hariri suikastini araştırmak için kurduğu araştırma komisyonu raporunu açıklandı.Sonuç ise hiç şaşırtıcı olmadı.Rapor Şam yönetiminin ve Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat'ın suikastta yer aldığı yönündeydi.Raporda ayrıca Suriye'nin Lübnan'dan askerini çektiği halde El Muhaberat'ın hala bölgede etkinliğini sürdürdüğü belirtiliyordu.

Zaten raporun açıklanmasından hemen sonra BM,ABD ve Fransa cephesinde yaptırım uygulanması ve suçluların yargılanarak cezalandırılması gündeme getirildi.ABD'nin Irak'taki işgaline karşı çıkan Fransa da böylece eski sömürgesi olan Lübnan'da etkinliğini yeniden artırmak için olması gereken tarafta yerini aldı.Bakın bir taşla kaç kuş vurulabiliyor.
BM'nin suikastle ilgili raporunu açıklamasından birkaç gün önce Suriye'de olağanüstü bir gelişme daha yaşandı.1980'den 2003 senesine kadar Lübnan'da istihbarat şefi olarak görev yapan ve bu tarihten sonra Suriye'de içişleri bakanlığına getirilen Baasçıların önemli isimlerinden biri olan Gazi Kenan makamında "intihar etti".

Kenan'ın Hariri suikastında sorumluluğu olduğu öne sürülüyordu.Gazi Kenan'ın BM raporunun açıklanmasından birkaç gün önce intihar etmesi dikkat çekicidir.Bir diğer dikkat çeken olay ise Kenan'ın, Beşar Esad'ın "Suikastle ilgisi olan Suriyeli yetkililer varsa bunlar vatana ihanetle cezalandırılacaktır" şeklinde açıklamada bulunmasından saatler sonra öldüğüdür.Ayrıca Gazi Kenan ölümünden kısa bir süre önce bir radyoda yaptığı konuşmada bu açıklamasının yaptığı son açıklama olabileceğini ve Hariri suikastiyle herhangi bir ilişkisinin olmadığını belirtmişti.

Bu durumda Kenan'ın ölümüyle ilgili üç senaryo ortaya çıkıyor.Birincisi BM raporunda suçlanacak isimlerden olduğunu, Şam yönetiminin kendisine sahip çıkmayacağını ve yargılanacağını düşünen Kenan gerçekten intihar etti.İkincisi BM raporuyla iyice köşeye sıkışacağını anlayan Şam yönetiminin üzerinde oluşan ve oluşacak olan baskıyı hafifletmek için Suriye ve Lübnan tarihinde kilometre taşı niteliğindeki bu önemli Baasçıyı kurban ettiği yönündedir.Üçüncü olasılık ise Suriye'deki rejim üstünde her türlü baskıyı kurmayı amaçlayan ABD orjinli güçlerin Baas iktidarına gözdağı verme amacıyla bu cinayeti de organize etmiş olmalarıdır.

Her üç olasılık da geçerli olabileceği gibi benim kişisel görüşüm Suriye'deki kısa ve orta vadedeki stratejisi Baas iktidarını tasfiye etmek olan ABD'nin bu şüpheli ölümden sorumlu olduğudur.Bu konuda gerçek ne olursa olsun şüphe götürmez bir gerçek vardır ki hedefte şimdi Suriye vardır.ABD'nin şu andaki hareket tarzına göre amacı Suriye'yi yöneten Baasçıları tasfiye etmek.Bunu da şimdilik siyasi baskı araçlarıyla yapmaya çalışıyor.Ama bunu Beşar Esad'ın liderliğinde yapması biraz zor.

Çünkü oğul Esad uzlaşmacı biri olmasına rağmen babası gibi güçlü bir lider değil.Baasçılara söz geçirmek ya da onları yönetimden uzaklaştırmak şöyle dursun kendisi ülkeyi perde arkasından yöneten bu adamların himayesinde gözükmektedir.Bu nedenle içinde bulunduğumuz dönemde Suriye'de başka olağanüstü gelişmeler beklenebilir.Bu mutlaka başka suikastler olacağı veya Suriye'ye askeri bir müdahale olacağı anlamına gelmez.Daha olası gözüken seçenek Suriye'nin iç dinamiklerini kullanarak yaratılacak bir istikrarsızlık ortamıdır.Örneğin Baas rejimiyle büyük sorunları olan ve Suriye'de ikinci sınıf vatandaş bile olmayan Kürtlerin kullanılması olasıdır.

Zaten çoğunluğu sınır bölgelerinde yaşayan Suriyeli Kürtlerin, Irak'ta yaşayan ve orada kurulan federe yapı içinde ve ABD'nin desteğiyle hareket alanı bulan Iraklı Kürtlerle etkileşim içine girmeleri sağlanabilirse Suriye karıştırılabilir.Baasçıların,Suriye'nin çoğunluğunun Sünni olmasına rağmen Aleviliğin bir kolu olan Nusayri mezhebinden olduğu ve Suriye ekonomisinin, petrol rezervlerinin 15 sene sonra tükenecek olmasının ve ciddi bir sanayi kolunun olmamasının yarattığı sıkıntılar içinde bulunduğu göz önüne alınırsa amaçlanan kargaşanın yaratılmasının iç koşulları vardır.ABD ,Suriye'de öncelikle böyle bir ortam yaratarak Baas iktidarına son verip kendisiyle uzlaşacak bir yönetim oluşturmaya çalışacak..İstenilen ortam yaratılır ama yeterli olmayacağı anlaşılırsa o zaman askeri bir müdahale de gündeme gelebilir.

Önümüzdeki günlerde Suriye’de çok önemli gelişmeler yaşanacak ve bu gelişmeler dünya tarihine doğrudan etki edecek.

ABD’nin Basçıları saf dışı bırakıp öyle yada böyle Suriye’de kendine yakın bir yapı kurması durumda Türkiye de yeni oluşan bu yapıdan şüphesiz etkilenecek.Irak’tan sonra Suriye sınırımızla da ABD’ye komşu olacağız.Yüksek olasılıkla Suriye’de de federe bir yapı kurulacağı için ülkemizin güney sınırında da parçalanmış ve karmaşa halinde bir coğrafya olacak.Doğu ve güney sınırlarında federe devletler yaratılan Türkiye zaten kendi Kürtlerinin ve Avrupa’nın dile getirmeye başladığı federasyon talepleriyle daha fazla sıkıştırılacak.

Fırat ve Dicle’nin ortak kullanımı yönünde daha fazla taleplerle karşılaşacak ve buradaki su stratejisini değiştirmeye zorlanacak.Bölgede dengeler o kadar hassas ki bir parametredeki değişiklik işte böyle domino taşı etkisi yaratıyor.
Emperyalizmin günümüzde çok farklı sömürü yöntemleri var.Askeri güç kullanma bunlardan elbette bir tanesi.Ama bunun dışında maliyeti ekonomik ve siyasi olarak daha az başka sömürü yöntemleri de uygulanıyor.Kendilerine bağlı olarak hareket eden finans kurumları ile ülkelerin ekonomilerini yönetmek ve bağımlı hale getirmek,gücünün yettiği yerlerde kendileriyle uzlaşmayan yönetimleri çeşitli oyunlarla devirmek,sosyal ve kültürel dezenformasyon modern emperyalizmin uyguladığı başlıca sömürü araçlarıdır.Askeri güç kullanma ise riskleri nedeniyle en son uygulanacak çözüm yöntemi olarak benimseniyor.

Sömürgeciler Suriye’de olduğu gibi şu an Türkiye’de de diğer baskı ve sömürü araçlarını uygulayarak amaca gitmeye çalışıyorlar.Emperyalizm nasıl Suriye’deki Baasçı yapılanmayı amaçları önünde bir engel olarak görüyorsa Türkiye’de de antiemperyalist mücadele geleneğinden gelen Kemalist yapılanmayı da bir tehlike olarak görüyor.Türkiye’deki etnik çeşitliliği üniter bir yapı altında toplayan,anayasasındaki laiklik kavramıyla da ABD’nin Türkiye’ye biçtiği ılımlı İslam modelinin önünde dolayısıyla emperyalizmin klasik böl-parçala-yönet stratejisinin önünde ciddi bir engel olarak gördüğü Türkiye’nin bu köklü yapılanmasının ülkedeki etkinliğinin yok edilmesi gerekir.Son zamanlarda ülkede yaşanan gelişmeler de bu çabaların neticesinde oluşuyor.

Camileri kışla,minareleri süngü yapan, amaca ulaşmak için her yolun mübah olduğunu açıkça söyleyen anlayış bu konuda da emperyalizmin Türkiye’deki amaçlarına hizmet ediyor.Van 100.Yıl Üniversitesi rektörü Yücel Aşkın’ın siyasi bir komployla tutuklanması Türkiye’de cumhuriyet geleneğinden gelen kurumlara ve kişilere açılan bir savaştır.Atatürk ve Atatürkçülük Türkiye’de 50’li yıllardan beri ciddi bir erezyona uğratıldığı halde laik ve üniter devlet yapısı şu güne kadar devlet kurumlarında ve devlet politikalarında korunmuş ve hatta kemikleşmiştir.Emperyalizmin amacı bu laik ve üniter anlayışı Türkiye’de yıkmaktır.AB’nin Genel Kurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını istemesi de bu amaç doğrultusundadır.

Türkiye’de laik ve üniter devlet yapısına en bağlı kurumlardan belki de ilki olan TSK’nın da siyasallaştırılmasına ve üst komuta kademesinin siyasi yapı tarafından şekillendirilmesinin zemini hazırlanmaya çalışılıyor. Geçenlerde İngiliz milletvekili ve parlamento başkan yardımcısı Andrew Duff bir açıklamada bulundu.Dedi ki”Devlet dairelerinden Atatürk’ün resimleri indirilsin.Türkiye Avrupa’nın ortağı olabilmek için milliyetçi Kemalizm ile mücadele etmelidir.Bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarından indirilmelidir.”Bu yaklaşım Andrew Duff’un kişisel görüşleri olmayıp emperyalizmin Atatürk ve Atatürkçülük hakkındaki görüşlerini yansıtmaktadır.Pekala Duff’un bu beyanına karşılık bizim devletimizin dış işleri makamını işgal eden zat-ı muhterem ne dedi: Türkiye’nin Irak’a (Saddam dönemi), Libya’ya benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı TEK ADAM pozisyonu. Bugün gidin Irak’ta da, Libya’da da, Suriye’de de tek insanın resimleri vardır her yerde. Tek insanın heykelleri vardır.

Ama Batı’da kumandanların, sanatkarların, devlet adamlarının heykelleri ve resimleri vardır.Daha söyleyecek bir şey var mı?Türkiye’nin dış işleri bakanı ülkelerinde yıllarca halklarına kan kusturmuş,hiçbir demokratik hak tanımamış diktatörleri en büyük ideali milletini ümmetçi bir prangadan kurtararak ülkesinde çoğulcu bir demokrasiyi tesis edip ulusal iradeyi egemen kılmak olan bir liderle aynı kefeye koyuyor.Ne kadar acı…
Tüm dünyada ama özellikle Türkiye ve Ortadoğu’da dünya sömürgeci güçler baskılarını artırıyor.Hedef tahtasında olan uluslar ise direnmeye çalışıyor.

Bir yandan da son zamanlarda emperyalizmin küresel saldırısı karşısında dünya halkları arasında bu kuşatmaya karşı ortak olarak neler yapılabileceği konusu tartışılmaya ve görüşülmeye başlandı.Emperyalizme karşı dünya halklarının ortak bir mücadele stratejisi geliştirmesi yönündeki bu adımlar beni umutlandırıyor.