Eylül 05, 2005

Din Nedir

Önyargılar, çocukluktan itibaren enjekte edilmiş, özümsenmesi sağlanmış bilgiler insanların özgürce düşünmesini, kendilerini olayların dışına çıkartıp, yaşamakta olduğu toplumu ve kültürü tarafsız değerlendirmesine engel oluyor. Sırf bu yüzden çok basit ve gözümüzün önünde duran saf gerçekler görülmüyor, insanlar toplumun bize hazırladığı gerçeklere tutunmayı daha güvenilir buluyorlar çünkü.

Din tektanrılı dinlerle başlamadı, öncesinde de birşeylere inanıyordu insanoğlu çünkü bu onun zayıf yapısı için şarttı. Bugün de, bu dünyada adaletsizliğe uğradığımızı düşündüğümüz, dara düştüğümüz, acı çektiğimiz bir anda üstün bir varlığın inancıyla huzur bulma eğilimimiz var. Çünkü hala zayıfız, gerçekleştirdiğimiz onca ilerlemeye rağmen.

Dinin geçmişte bundan da öte bir anlamı vardı, toplumu belli bir düzen içerisinde tutmak. Yani bugunkü devlet yapısının ve otoritesinin eski çağlardaki karşılığıydı din. Bu yüzden birçok lider kendisini tanrılaştırmıştı. Gücü elinde tutmanın ve bu gücü yaymanın bir aracıydı. İskenderin seferleri, Müslüman cihadları, Hıristiyan haçlı seferleri hep bu yüzden yapıldı. Hepsinin temelinde ekonomik ve kültürel olarak mümkün olduğunca geniş coğrafyayı kendi otoritesi (düzeni) altında tutma amacı yatıyordu. Ama maske olarak kullanılan dindi. Bu açıdan bakınca dini bugunkü siyasi akımlardan ayırmak imkansız.

Tek tanrılı dinlerin arkasında kendisini gizlemiş güçler, aralarındaki ayrılıklara rağmen yayılma sürecinde başarılı oldular. Çok güçlü bir yapıları vardı ve insanların en temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek, onlara zayıflıklarını unutturacak bir sistemi sunabildiler. Aynı amacı güden bazı siyasi akımlar insanların bu ihtiyaçlarına cevap veremedikleri için (örneğin ölümün ardından ne olacağını, ya da haksızlığa uğradığında bunun karşılığını nasıl bulacağını söyleyemedikleri için) kalıcı olamadılar. Ancak dini yanına alan siyasi akımlar bugün varlığını sürdürebilmekte; komünizm, anarşizm gibi akımlar ise bitmiş durumda.

Bütün bunları düşününce dinin maddi dünya dışında manevi bir güç tarafından yaratılmış olduğuna ve bize sunulduğuna inanmak mantıksız görünmekte. Zaten öyle bir durumda adaletli olduğunu iddia eden bugunkü dinlerin bunu ispatlamaları gerekirdi. Çünkü ortaya koydukları düşünce, dünyada insanoğlunun tarihi düşünüldüğünde oldukça kısıtlı bir zaman diliminde ve coğrafyada tanınabilmiş. Bu durumda geriye kalan büyük bir çoğunluk bunu tanıma imkanına sahip olamamış. Kendi inançlarına göre, bu çoğunluk sırf bu şansa sahip olmadığı için ölümden sonraki azabı görmek zorunda kalacak. Mesela eski çağlarda yaşamış bir Aztek rahibi kendi inancına uygun olarak kurban ettiği çocuklar yüzünden cehenneme gidecek. Tüm bunlara cevap olarak o tarihlerde ve o bölgelerde de tek tanrılı dinin görüldüğü söylenebilir (her kavime bir peygamber gönderildiği iddia ediliyor). O zaman bu inançlar nerede, niye herşeyin bir izi bulunurken, bunlar hiç iz bırakmadan kayboldu. Bu durumda adalet dağıttığını söyleyen bugunkü dinler aslında adaletsiz olmuyor mu? Tanrinin yoldan çıkmış toplumlara öfkesini anlatan ayetler tanriyi insanlaştırmıyor mu (çünkü öfkelenmek zaaf göstergesidir ve böylesine mükemmel bir dünyayı yaratan tanrının zaafı olması düşünülemez)?

Bu yüzden dinler, ister çok tanrılı ister tek, gücü elinde bulundurma, bu gücü yayma ve bu güç vasıtasıyla toplumları düzen içerisinde tutma, ve bunu yaparken de insanın zayıflığını kullanma becerisine sahip sistemlerden başka birşey değildir.