Eylül 05, 2005

Formula 1

"İstanbul'u dünya kenti yapmak" için yola çıkanlar, kabul etmek gerekir ki, hayli mesafe aldılar.

Büyük gazetenin ifadesiyle memleketimize "bereket yağdıracak" olan Formula-1 yarışlarının Türkiye'de yapılmasıyla ilgili en azından şu sıralarda yazı yazmayı planlamıyordum. Lakin Başbakan Erdoğan'ın pistin açılış töreninde yaptığı konuşmayı görünce, hafızamızı biraz tazelemenin yararlı olacağını düşündüm. Şöyle demiş Başbakan: "Araziler 1 lira iken 10 lira oldu. Buralarda artık çirkin yapı görmeyeceksiniz. Aksine villalar 1 milyon dolara satılacak."

Formula yarışlarının şampiyonunu medyamız şimdiden ilan etti; Akfırat beldesi. Bölgedeki tarlalar hızla değerlenmiş, kısa sürede satılık yer kalmamış. Bir yılda 7 bin 800 tapu el değiştirmiş. Kazançlı iş kapıları açılmış, gençlere çalışma imkânı doğmuş, vs. Aslında Başbakan da çok haklı. Çünkü bir yıl içinde yüzlerce villa yapılmış ve arsaların değeri dört ila 10 kat artmış.

Bunlara karşı çıkmanın memleket düşmanlığı olduğunu düşünebilirsiniz. Küreselleşmenin nimetlerinden, İstanbul'un bu kadar büyük bir organizasyona ev sahipliği yapmasının öneminden de söz edebilirsiniz. Formula yarışlarının, geldiği bölgelere neler kazandırdığını sayıp bizi mahcup da edebilirsiniz.

Fakat bize Akfırat beldesi üzerinden ortaya çıkan bazı iddiaların cevabını vermeden kurtulamazsınız.

Fazla değil, iki yıl önce. Birdenbire ortaya, 15 tane eşi olan, ayrıca 100 kadar kadınla nikah yapan, çiftliğinde pekçok hayvan besleyen, yöresini haraca kesen, hatta İslami yönetim ilan eden bir şeyh hikayesi çıktı ortaya.

Büyük medyanın yazdığına göre beldede yaşayanlar korku içindeydi. İstanbul'un yanı başında birileri, kendi başına hem de 13 bin insanın yaşadığı bir yerde, bağımsızlık ilan etmişti de, kimseciklerin haberi olmamıştı. İddiaya göre yapılan operasyonlarda "sapık şeyh" Yaşar Yılmaz'ın evinde kilolarca altın ve çok büyük miktarlarda para da bulunmuştu.

Affınıza sığınarak, bu kadar gürültünün ardından gerçekte ne olduğunu ifade eden bir gazete haberini sunmak istiyorum:

"DGM savcıları, basında 'sahte şeyh' unvanı verilen 63 yaşındaki Yılmaz'ın, 15 cariyeden oluşan bir harem kurduğu yönündeki iddiaları araştırdı. Savcılar, Yılmaz'ın resmi nikahlı eşi dışında yalnızca bir imam nikahlı evliliğini tespit etti. "14 yaşında Yılmaz tarafından iğfal edildi ve Yılmaz'dan iki çocuğu var' denilen bayan, Şişli Etfal Hastanesi ve Adli Tıp'taki iki ayrı muayenesinde bakire çıktı.

Operasyonla ilgili haberlerde Yılmaz'ın evindeki kasadan dört kilo altın ve 250 milyar lira değerinde döviz çıktığı belirtilmesine karşılık, DGM savcılarının iddianamesinde bu kasadan da hiç söz edilmedi."

Medyada günlerce "sapık" ve "sahte şeyh" olarak bin türlü hakarete maruz kalan Yaşar Yılmaz üzerinden, malum çevreler din düşmanlığı konusunda engin yorumlar yapmayı da ihmal etmemişlerdi. Mesela aynı günlerde çarşaf çarşaf yazılan iddialara göre Yılmaz'ın evinde Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk aleyhine yapılan konuşmaları içeren kasetler ile notlar çıkmıştı. Ancak dava dosyasında bunlar da yer almıyordu. Çünkü bu müthiş "deliller" de diğer iddialar gibi uydurmaydı.

Peki o zaman ortaya çıkan bu yeni irtica kampanyasının anlamı neydi? Bunun cevabı, yine aynı dava dosyasındaki inanılmaz iddialarda yer alıyor.

Yaşar Yılmaz'ın DGM kayıtlarına geçen ifadeleri, bugün toz kondurmadığımız Formula yarışlarının Türkiye'de yapılması için birilerinin gerçekten büyük fedakarlıklara(!) katlandığını gösteriyor.

"Sanıklar savunmalarında üzerlerine atılı tüm suçları ret ve inkâr ederek suçsuz olduklarını belirtmiş ve bu suçlamaların yörenin Formula-1 yarışları için seçilmiş pist alanı olmasından kaynaklandığı görüşüne yer vermişlerdir. Beri yandan Akfırat beldesiyle Orhanlı beldesi arasında Tepeören köyünün hangi beldeye bağlanması gerektiği konusundaki Danıştay'a intikal etmiş mülkiyet davasının dahi suçlamalarda malzeme olarak kullanıldığı ifade edilmiştir."

Yani özeti; yarış arazisi üzerinden bazı işler çevrildiği iddiası ortada duruyor.

Ne çare ki Formula-1 memleketimize bereket yağdıracak! Böyle iddialara kim kulak verir ki...