Mayıs 29, 2005

Amerikan Köpekleri

Hürriyet yazarları Yalçın Doğan, Özdemir İnce Bağdat'ta ABD askerlerince tutuklandı, gazetecilerimiz 'biz CNN'de çalışıyoruz' dediler, askerler yemedi, gözaltına aldı, inceleme yaptılar, baktılar ki hakikaten CNN'de çalışıyorlar, 'bizimkilermiş' deyip bıraktılar. Peki, başka gazetecilerimiz, CNN'den değiller, ne olacak?.. Ama aklıma bir şey geldi. Türk askerleri de Aydın Doğan'dan 'CNN basın kartı' pekala alabilir, böylelikle 'çuval geçirilmeyi' önlemiş oluruz, 'bizimkiler' muamelesi görürüz... Amerikalıların 'bizimkiler' muamelesi çektiği bu yazarlar, Türkiye yazarları, Türk'ün yazarları olurlar... Rezilliklere, şaka bile yapılmıyor.Nükleer tehditlerle gezegenimiz yıkılıyor, tarihin en acımasız haksız savaşlarıyla dünya yıkılıyor, herifin derdine bak, oturmuş plazasında klimalı odasında 'asker gönderelim' diye fetva veriyor. Doktor, hemşire, mühendis, elektrikçi, gıda yardımı gönderelim, aklından geçmiyor.Ertuğrul Özkök, Sedat Sertoğlu, Sedat Ergin, Altemur Kılıç vb. bir yığın üfürükçü sallıyor. Şu Altemur Kılıç, herif, aksırık tıksırıklarını fikir sanıyor, aksiliklerini Türk Milleti'nin onuru sanıyor, Türkiye'yi üç kişiden ibaret sanıyor, babası, Atatürk ve kendisi. Ya şu Sedat Sertoğlu...Bazı yazarlarımız kendini satmış olabilir, ama kendileri satıldı diye Türkiye'yi de satılmış kabul etmeleri, artık rezillik değil, palyaçoluğun dik alası.Irak savaşı öncesi, hatırlayın. Tüm ekranlar, büyük medya, istinasız Amerika'nın yanında kılıç sallıyordu. Birkaç küçük gazete, birkaç küçük TV, Amerikan aleyhinde ancak propaganda yapabiliyor ve aşağılanıyorlardı. Ne oldu? Büyük medya Meclisin ve Türk halkının tükürükleriyle boğuldu. Vatan haini, kalleşler, işbirlikçiler olarak beş-on kişi ortada kaldı. Kaçtır dünyaya rezil oluyorlar.Bakın kimleri çıldırtıyor, ekmeklerinden ediyorlar. Ülkemizde birçok elçilik görevlisi, yabancı medya mensubu, ABD'de de birçok düşünce kulübü (Think-Tank) işte bu medyamızı izleyerek, Türkiye'deki havayı koklayıp bilgi edindiğini sanıyor, işte kızıl kıyamet burada kopuyor. Ülkemizi ısrarla büyük medya üzerinden koklamaya çalıştıkları için göt üstü düşüp, her defasında çuvallıyorlar. Düşünün, elçilik görevlisi ya da muhabirsiniz, gazetelere bakıp, Türkiye böyle düşünüyor' diye yıllardır rapor veriyorsunuz ve tüm dünyayı aldatıp yanıltıyorsunuz. Tezkere günlerini hatırlayın, tüm dünya işte böyle şaşırdı, afalladı. Medyadan aldıkları izlenimlerle fos çıktılar, şaşırdılar. Artık yabancı elçilikler, yabancı muhabirler kafayı yemiş durumda, artık onlar da gazetelerimizi okuyup, 'asker gönderelim' sloganlarını görünce, golüyle gülüyorlar, bu gülünçlükleri dünyaya yansıtmıyorlar!Ancak, inanılmaz şaşırtıcı, yanlış bir siyasal hava yaratılıyor, iletişim araçlarıyla tüm dünyanın karıncalan, böcekleri izlendiği halde, Türkiye halkının görüşlerini kimse bilemiyor. Bu da bizim işimize geliyor, hem yabancı basın, hem elçilikler, Türkiye'deki havayı koklamakta zorlanıyor. Bizim medya yine bir balon şişiriyor, koskoca Pentagon bu balona inanıyor, kararlar alıyor, bakıyor ki sonra kazın ayağı böyle değil, bokun bokun oluyorlar. Sonra da Türkiye bizi yanılttı diye tehditlerde bulunuyorlar, sizi yanıltan Türkiye değil, köpekleriniziişte, Abdullah Gül Amerika'ya giderken, yine Türkiye asker gönderecek, pazarlığa geliyoruz diye raporlar-yazılar verdiler, yine burunlarında sinek şaplattılar. Büyük medyamız başımızdan eksik olmasın. Hep yanıltsın. Medyamız, Türkiye halkının düşüncelerine hiç itibar etmeyerek, aynı zamanda Türkiye halkının gerçek düşüncelerini de saklamış oluyor ve Amerika her defasında bozum oluyor. Bu iyiliklerini unutmayacağız.(Abdullah Gül'ün danışmanı Ahmet Davutoğlu çok değerli bir bilim adamıdır, Türk halkının derin hassasiyetlerinin farkındadır. Bir düşünün bu koltukta bugün Demirel, Tansu, Ağar otursaydı, halimiz nice olurdu? Verilmiş sadakamız varmış.)Şimdi Pentagon da ayılmaya başladı, köpeği gazetecileri kendilerini sürekli yanıltmasından bıktı, 'adam sandım eşeği, altına serdim döşeği' yine bir bok çıkmadı, diyorlar. Neyse, köpeklerle sahipleri arasındaki bir sorun, fazla karışmayalım.Dünya siyaset tarihi, borçlu ülkelerin fazlasıyla tavizler verdiğini yazar, ancak, borçlu ülkelerin her denileni yapmak zorunda kaldıklarını yazmaz. Dünyada, batağa saplanmış işgalci Amerikan askerlerinin yanına asker göndermek isteyen tek ülke var mı? Sadece bizim 'şarlatan' yazarlarımız var. Ülkemizin, halkımızın, meclisimizin 'lavuk' olmadığını, 'satılmadığını' tezkerede gördünüz. Bu cahil ve satılmış yazarlar gibi düşünen bin kişi dahi olmadığını gördünüz. bu ülkenin onuru, ahlakı, stratejisinin bu büyük medyanın hiç konusu olmadığını, onların hayatlarının 'pazarlık' olduğunu da gördünüz. Avrupa Uygarlığının ahım şahım devletleri, değerden, insanlıktan şampiyon olmuş ülkeleri dahi Amerika'ya karşı sus-pus olurken, beş kuruşsuz bu zavallı ve yoksul ülkenin tezkeredeki kararını hep birlikte gördünüz. Yine göreceksiniz. Sizlerin çuldan çuvaldan siyasetleriniz ortada. Dünya coğrafyasında bu kadar fütursuzca, bu kadar haince üfürüp sallayan tek bir yazar, gazete gösterin. Yok. işte, köpekleriniz sayesinde, kaçtır Irak'ta, havanda su dövüyorsunuz! Bu medya on yıllar boyu bizi çok rezil etti, biraz da sizin ağzınıza sıçsın, öğrenin, köpeklerle siyaset olamayacağını!Neyse... Araplar bizi arkadan vurdu edebiyatı, medyada hâlâ iş yapıyor. Tarih dışı kalmış bu düşünceye hâlâ itibar eden ajanlar var aramızda. Önce İngilizler, sırasıyla, Fransızlar, İsrail ve Amerika, Türk-Arap düşmanlığı için bu edebiyatı yüzyıllardır kullanıyor. Aynı ülkeler, Araplara da Türkler sizi altı asır sömürdü' edebiyatı yaptılar, yüzyıldır.Türk yazarlarının 2003 yılında hâlâ bu gerici, provakatif ajanların fikirleriyle yazı yazıyor olması cahillik, acıdan da öte, tam bir gülünçlük.Önce bilmeniz gereken tarihi bilgi şudur, bizi arkadan vuran Araplar bugün tarih sahnesinde yoktur, İngilizlerin kurduğu tüm krallıklar Arap milliyetçileri tarafından yıkılmıştır. Arap bağımsızlık savaşları iki aşamada olmuştur, birinci cihan harbinde Türklere karşı, ellili yıllarda İngilizlere karşı. Hatta, bizi arkadan vuran Arapların oğlu Kral Faysal, yani Mustafa Kemal'e karşı cephede savaşan Şerif Hüseyin'in oğluyla Atatürk, Saadabat paktını kurarak, bağımsızlığına kavuşan Araplara karşı kin gütmediğini, dosta düşmana ve bizlere karşı milli bir devlet politikası olarak göstermiştir.Ayrıca, I. Dünya Savaşı'nda ve istiklal Savaşı'nda varolma-yok olma savaşı verdiğimiz halde, bugün hiçbir Türk'te, Araplar kadar büyük İngiliz nefreti yoktur. Arap demek, tepeden tırnağa İngiliz nefreti demektir. 19601ı yıllara geldiğimizde Arap topraklarında tek bir İngiliz kalmamıştır, İngilizlerin kukla krallıklarını Araplar alaşağı etmiş, tarih sahnesinden silmiştir. Yani, bizim, bizi, arkadan vurdular dediğimiz Araplar bugün tarih sahnesinden silinmiştir. Vahdettin'in, Abdülhamit'in silindiği gibi.Ama hâlâ zavallı, cahil yazarlarımız yaygara koparıyor, bu fikirlerimizin Ortadoğu topraklarında hiçbir anlamı ve karşılığı kalmamıştır. Arap yazarlar, 'Allah'ını seversen ne diyor bu Türkler' diye şaşkın şaşkın bizi izliyor.Aksine, İngiliz muhipliğini Ortadoğu topraklarında yalnız ve yalnız bizler yapıyoruz. Bizi arkadan vuranların elinden tutup Arap milliyetçilerinin karşısına eski kralları bir güç diye çıkarıyoruz. Buyrun, hatırlayın. Irak Savaşı günlerinde, büyük gazetemizin manşetini. Ordumuzdan İngilizlere tarihi tokat. Güya, İngilizlere l. Cihan Harbi'ni hatırlatıp, yardım isteklerini geri çevirmişiz. Yalan. Oysa, bu manşetle bir hainliği maskelemeye çalıştılar. O da, biz Türklerin milli düşmanı Şerif Hüseyin'in torunu, devrik kralın oğlunu Irak'a götürdük. Üstelik adamla NTV' de röportaj yaptık. Bizi vuran Arap'ı, bizler ağırladık, karşıladık, yatırdık, yedirdik, otellere yerleştirip kapısına güvenlik koyduk. Bizi vuran Arap'ın çocuğunu el bebek gül bebek saklayıp, gizleyip emaneti Irak topraklarına, yani Arap milliyetçilerine karşı savaşsın diye biz gönderdik!..Mesela bir Türk çocuğu olarak benim Şerif Hüseyin'e karşı öyle bir kinim var ki, hâlâ onun yedi kuşaktan torununu yolda görsem, öldürürüm, diyorum kendime. Ama devletimiz, medyamız, Türkçülerimiz hem Araplar bizi arkadan vurdu diye edebiyat yapacak, hem de bizi vuran Arap'ı ağırlayıp besleyip, Irak'a gönderecek.Peki, bu kadar haince, ajanca yalanlara nasıl kanıyorsunuz? Çok basit, yakın tarihimizi hiç okumamakla!Neyse... Yakın tarihimizde devletimiz adına onur duyacağımız entelektüel çabalar da oldu. 1961 yılında ülkemizde, çok değerli yazarlarımız Şevket Süreyya Aydemir ve Y. Kadri Neyse... Yakın tarihimizde devletimiz adına onur duyacağımız entelektüel çabalar da oldu. 1961 yılında ülkemizde, çok değerli yazarlarımız Şevket Süreyya Aydemir ve Y. Kadri Karaosmanoğlu'nun çıkarttığı ORTADOĞU adında bir strateji dergisi çıkar. Yani, çok sağlam ellerimiz, büyük bir düşünce vicdanı ve içtenlikle ülkemize büyük çapta bir hizmet yapar. Bugüne kadar bu yoğun kapasite ve derinlikte ve içtenlikte bir dış politika dergimiz olamadı. Derginin 67'ye kadar çıkan 60'ın üstünde sayısını inceledim. Genç cumhuriyetimizin bu iki güzel öğretmeni Ortadoğu ülkelerine ağır bir saygı ve yetenekle birbirinden güzel dostluklar, mesajlar gönderir. Cihan harbinin yaralarını güzelce ve ahlak temizliğiyle sarmaya, Ortadoğu'daki kardeşlerimizle kutsal bir beraberliğe doğru yol alırlar. Derginin 11. sayısından sonra dergi yönetimi tümüyle Celal Tevfik Karasapan'ın eline geçer. Yani, bu güzel duyguları ve politikaları, mit müsteşarlarımız, büyükelçilerimiz yazılarıyla paylaşır. Iran, Irak, Suriye, Mısır, krallıklar, Mağrip (Kuzey Afrika), Yemen, Kızıldeniz, Basra hakkındaolaylar, antlaşmalar, iklim, seyahatler, yumuşak bir dille ve bir aydın iyiliğiyle kaleme alınır. Neler öğreniyorsunuz, neler, Libya'nın kazandığı paraları harcayacak bir halkı olmadığı için, komşu ülkelerden halk ithal ettiğine, Pakistan'ın taşı olmadığı için, yüz binlerce Pakistanlı çocuğun yüzyıllarca tuğla fabrikalarında çalışmak zorunda kaldığını, Arap sosyalizminin saniye saniye gelişimi, çatışmaları...Dergiyi okudukça ağlayası geliyor insanın. Şevket Süreyya Aydemir ve Karaosmanoğlu'nun bu sert ve acımasız coğrafyaya bir ağbi, baba yumuşaklığıyla derin dostluklar kurmaya yönelik yazılan, mesajları, haberleri ve yeniden siyasal ilişkilerimizi örme çabaları. Ölümcül düşmanlara karşı ağır hastalığımız milliyetçiliğin yolunu şaşırmış militanlarına tatlı tatlı dersler veriyorlar. Ve zaman zaman bizlere: 'Geleceğin aydınlan, Ortadoğu'yla dost olmadan yaşamayız. Ortadoğu kardeşliğine katkısı olacak geleceğin aydınlarına...' gibi ibareler, duygudan öldürüyor insanı. Araplarla, iç içe, samimi, tam bir kardeşlik rüzgarı estiriliyor.Son kırk yıldır işte birileri tarafından bu 'dostluk' ağları parçalanıyor. Bir zamanlar, kırk yıl önce devletimiz, aydını, mit müsteşarı, elçisiyle bu dostluğu yeniden kurmanın derdindeydi... Şimdi o dergideki Şevket Süreyya, Karaosmanğlu'yla aynı fikirleri söylemeye çalışıyoruz, ama artık marjinal kalıyoruz. O günlerde devletimizin fikri, meşhur ve güzel yazarlarımızın fikirleriydi. Bugünlerde, Ortadoğu bizim kardeşimiz dedikçe, devletin içinden birileri tarafından neden dışlanıyoruz.Bu dostluk nasıl bir fırtınayla altüst oldu, inançlarımız, kardeşliğimiz nasıl çatırdayarak yıkıldı, hangi fikirler bozdu bu birliği?.. Bizi, komşularımıza ve coğrafyamıza son kırk yıl içinde kimler düşman etti!.. Türk Devleti son kırk yılda ne oldu da, bu Ortadoğu siyasetinden vazgeçti?., işte birileri bu 'tarih'i öldürdü, bizi Araplara düşman yaptı...(Dergide bir tuhaf durum gördüm, bugün Daily News Gazetesi'nin sahibi İlnur Çevik'in babası, Türkiye'nin tescilli meşhur masonlarından ilhan Çevik'tir. Nasıl olmuşsa derginin on birinci sayısında bizim yazarlarımız Şevket Süreyya, Karaosmanoğlu gönderilmiş, imtiyaz müdürlüğüne ilhan Çevik getirilmiş. Mevzuu çözemedim. Komplo teorilerine de inanmam. Görünüyor ki masonlar, derin devletimizin strateji dergisinde dahi boy göstermeyi başarmışlar.)Yani, bugün devletin strateji dergisi Avrasya Dosyası'nın Türkçü politikalarına bizi kimler getirdi? O büyük ve büyülü dünyadan bizleri kimler ayırdı?Bugün, genel bir kanaat halini almış çok yanlış bir düşünce var. Sanki bizler, Cihan harbinden sonra küsüp Ortadoğu'ya arkamızı döndük. Hayır. Atatürk'ün Saadabad paktını düşünün, karşı cephede savaştığı Melik Faysalla el sıkışıp antlaşmalar imzaladı. Bizlerin Araplara karşı düşman vaziyet almaya başlayışımızın tarihi, İsrail Devleti'nin kuruluşuyla başlar. Yani, bizim Ortadoğu'da temel politika değişikliğimiz cihan harbi yenilgisiyle değil, Menderes ve sonrası hükümetlerle başlar.1950'lerde Afrika ve Ortadoğu'da bağımsızlık rüzgarları eser, tek bir bağımsız ülke yokken, 19601ı yıllara geldiğimizde otuz, kırk, elli ülke bağımsızlığına kavuşur. 1950'den sonra Arap topraklarında çok kuvvetli milliyetçilik akımları güçlenir. Araplar tek tek bağımsızlıklarını kurarlar. Burası önemli.Çünkü, yedi yüzyıl siyaset yapamamış ve başkalarının emrinde çalışmış Araplar, Baas rüzgarıyla sarhoş olur. ilk işleri tüm Arapları birleştirmek. Mısır ismini kullanmaz, Suriye'de, Birleşik Arap Cumhuriyeti'™ kurarlar. Bu fikirlerini kendi kültürlerine uygun bir sosyalizm teorisini inşa ederek tarih sahnesine sokarlar.Mısır'da Cemal Abdül Nasır bir Arap devi olarak gümbür gümbür konuşur. Arapların ufku gelişir ve doğuya ve batıya, yani Rusya ve Amerika'ya karşı bir üçüncü güç olarak naralar atarak siyasete girerler. Nasır kadar, Ortadoğu topraklarında, İngiltere'ye, Amerika'ya ve Batı'ya karşı, onun kadar sert, kararlı ve net konuşan tek bir Arap lideri çıkmadı. Müthiş bir adamdı. Arap halkı radyo başında onu dinleyip kendinden geçiyordu. Altı günlük İsrail Savaşı'yla Nasır'ın simleri döküldü, gözden düştü ve sonra öldü.Nasır'ın gümbür gümbür ateşli konuşmalar yaptığı bu günlerde Araplar Türkiye'yi çok seviyordu, hatta Baas, bizim Kemalizm'e tıpkı benziyor, taklitti. Zaten Baas'ın ileri gelenleri Osmanlı okullarında okumuş, çoğu Konyalı, İzmirli, Urfalı, Osmanlı'nın aydınlarıydı. Bizlere, kardeşlikleri ve hayranlıkları hiçbir zaman bitip tükenmedi.Ve her defasında bizimle, ölçülü, mesafeli, saygıyla konuşmaya çalıştılar. Ancak, 1950'den başlayarak, Türkiye Devleti'nin önce İsrail'e sonra İngilizlere taraf olmasına dayanamadılar, ipler, biz İsrail'le yakınlaştıkça, İngilizleri destekledikçe koptu. Mısır'ın milli davasıkanal savaşında İngilizleri tutunca bizler, tarihsel büyüklüğümüz bir günde yok oldu. Araplar Türklere düşman olmamak için çok çaba sarf etti, mesela tüm Arapların milli ve ortak davası Filistin'e güç vermemizi istediler... Mesela kanaldan hiçbir İsrail gemisi geçemez, hiçbir Arap toprağına İsrailli ayak basamaz. Ancak, bizler Ortadoğu'da siyasetimizi İsrail'le kurmaya çalıştık. Ve İsrail'in Ortadoğu topraklarında cirit attığı, alışverişe girip allem kullem ettiği tek Müslüman devlet olduk.Türk yazarlarının en büyük cahilliği, Arapların hem İngiliz hem Amerika nefretlerini derinliği bilmiyorlardı, ciddiye almayıp, Arapları küçümsemeye çalıştılar. Bizim Amerika yörüngesine girdiğimiz yakın tarihte Araplar Amerikalılara karsı varolma-yok olma savaşına girdi. Araplar tarih sahnesinde henüz 'otuz yıl' bağımsız kalamadılar, bugün yarısı işgal edildi, diğer yarısı Amerika'nın uydusu.Bunun sebebi trajiktir; Araplar, özgürlük sarhoşluğuna alışamadılar. Asırlar sonra ilk defa bağımsız devlet kurmanın sarhoşluğundan kurtulamadılar, hem doğu blokuna, hem batıya, yani emperyalistlere külliyen meydan okuyup, naralar attılar. Boylarından çok büyük nutuklarının kurbanı oldular. Meydan okumalarla bağımsızlıklarını yaşatacaklarına inandılar. Yüzyılların ezikliğiyle, bağımsızlığı, İngiltere ve Amerika'ya karşı topyekün bir savaş sandılar, İngilizleri hızla topraklarından defeden Arapları, çok geçmeden Amerika kıskaca aldı ve şimdi boğup, öldürmektedir. Nasır'a, 'Amerika'dan gıda yardımı alıyorsunuz' diyorlardı o günlerde. Nasır bu laflan asla kaldıracak adam değildi: 'Gerekirse aç kalırız, gerekirse halkımız et yemez, gerekirse tek öğün yemek yeriz, bağımsızlığımızı kimseye, asla çiğnetmeyiz!'...Arapların bir hayat üslubu seçtikleri büyük Amerikan nefretlerine bir küçük misal vereyim. Dünya vahşet tarihinin hiç kabul edilmez en zalim katliamlarından biri Esad tarafından Hama'da, diğeri Saddam tarafından Halepçe'de yapıldı, gaz bombalarıyla kasabalar yok edildi. Birinde Kürtler, diğerinde İslamcı grup Müslüman kardeşler tarihten kazındı, iki katliamında baş sebep, bir tarafta Kürtlerin Amerika politikası, diğer tarafta islamcıların Amerika'yla işbirliği yapıyorsun suçlamalarıdır. Hafız Esad, henüz geç bir subayken, 1964'lü yıllarda Amerikan işbirlikçisi , gördüğü Müslüman kardeşlerin ayaklanmasını affetmemiş. katliamından tam otuz yıl önce, hepsini bir gün geberteceğinin yeminini radyo başında alenen yapmıştır!Araplar, milliyetçilik manyağı olmuştu, tüm Arapları birlik içinde, tek devlette toplayacaklar, büyük, birleşik Arap cumhuriyetini kuracaklardı, üç-dört yıl kurdular, Mısır-Suriye yan yana geldi, sonra bu deneyi Irak-Suriye yaptı, sonra iç karışıklık, darbelerle çözüldüler. Arapları bizi tanıtacak en büyük siyasi girişim, Arapların dünya siyaset sahnesindeki en büyük başarısı 'tarafsızlar' blokuna Baas partilerinin tam tekmil katılmasıdır. Tarafsızların büyük bir lideri Tito, Nehru ise diğer büyük lideri Cemal Nasır'dı. Tarafsızlar bloku, dünyayı kıskaca almış, Varşova paktı ve Amerika ve Nato'ya karşı, meydan okuyordu. Bugün dahi insanlığın tek kurtuluşu olan şu madde, tarafsızlar blokunun üçüncü maddesiydi: 'Elinde nükleer bomba bulunduran ülkelerle ilişkiye girilmeyecek, antlaşma yapılmayacak, elinde nükleer bomba bulunduran ülkelerin malları alınmayacak!'.Biz ise o yıllarda, elinde nükleer bomba bulunduranların kucağındaydık. Bugün, tüm dünyamız büyük bir insanlık çığlığı arıyor. Bu çığlık, bloksuzların o günkü bu maddesinde yazılı, hepimiz, dünyamız için insanlık için harekete geçeceksek, ve insanlığın tek bir şansı kalmışsa, o da, doğuda ve batıda hepimiz nükleer silah barındıranlara karşı tek cephe olmalıyız...Tarafsızlar bloku, insanlığın ruhu ve vicdanıydı, bunları bu kadar çabuk unutmak, ahlaksızlıktır, özgürlüğün peşinden koşanlarla, köpekliğin, uyduluğun, köleliğin peşinden koşan halkların tarihlerini iyi öğrenmemiz gerekir!Amerika, kısa zamanda, 70'lerin başında, Arapları içerden vurmanın yolunu fundamentalist İslami gruplarla bulmuştu, ya da petrol şeyhlerini Baas'a karşı kışkırtarak.Bugün Araplar, çözülmeye, heyecanlarını yitirmeye başlamışsa, bunun sebebi, dünya devi İngiliz, İsrail, Amerika'yı karşılarına almalarıdır. Sonunda Baas'ı, Arap Birliği'ni çökerten İslami gruplar da ters tepmiş, 1980li yıllardan itibaren bu gruplar Amerika'yı vurmaya başlamıştır. Yani, Arap çöllerinde her kum tanesi Amerikan nefreti taşır. Amerikan düşmanlığı Arapların kültürel ölçüsünü, temkinini, özenini kaybettirmiş, gözünü döndürmüş, birer vahşi terörist görüntüsüne sokmuştur. Araplar, yani Müslümanlar bu kadar 'sert' bir millet değildi, önce İngiliz, sonra İsrail sonra Amerika'nın cehennem politikaları onları birer şizofren manyağa çevirdi.Arap milliyetçiliği, bağımsızlık ve onurun anlamını,, bugün dahi İngiliz ve Amerikalılardan, İsrail'den kurtulmak olduğu düşüncesiyle anlar. Nasır'dan sonra Enver Sedat'a Amerika'nın barış ödülü vermesinin sebebi, nihayet bir Arap'ın Amerikalılarla masaya oturmuş olmasıdır. Bu olay, son elli yılın hâlâ en büyük siyasi olayı ve Arap coğrafyasının yırtılmasıdır. Arap dünyası Enver Sedat'ı aradan geçen 25 yıla rağmen hâlâ affetmiş değildir, zaten, bir İslamcı terörist tarafından bu yüzden öldürülmüştür. Ve Arap dünyasının büyük birleştirici abisi Mısır gözden düşünce, ortalıkta hokkabazca dönen, Kaddafi, Saddam gibi adamların eline kalmıştır, büyük Arap davası!Kendi topraklarındaki amansız, emperyalizm savaşı bir yana, Arap gençleri Afganistan'a koşup, Rusya'ya karşı Afganistan bağımsızlık savaşını verdiler. Arapların varolma-yok olma savaşı verirken şehirleri, idareleri, kasabaları katliam, vahşet yerlerine döndü, birbirlerini öldürdüler, birbirlerini suçladılar. Kan gövdeyi götürdüğü bu elli yıl içinde, Türkiye ne yaptı, Araplar karşısında, İngiliz ve Amerika ve Nato, ve İsrail siyaseti izledi. Başka bir dünyanın menfaatlerine doğru uçtu...Arapların birlik ve milliyetçi neşeleri bugün heyecanını kaybetmiştir, ancak Irak topraklarından direnişçiler Amerika'yı kazıdıklarında, o eski sağlıklı, kanlı, canlı Arap neşesi, bağımsızlık keyfi yeniden yerine gelecektir. Belki hayaldir, ama herkesin bilmesi gereken şudur, ama beş yıl, ama on yıl, Araplar, Amerika'yı bir gün mutlaka kovacaktır, çünkü başka türlü yaşamaları mümkün değildir. Ve unutmayın, günümüzün Arap mucizesi, muazzam bir direniş muazzam bir fedakarlıkla yaşayan Arap gençleridir!İsrail saldırılarıyla Filistinliler tarih sahnesinde yalnız kalıyor, Arap topraklarının işgali karşısında, Avrupa, insanlık, susuyor, işgalci güçlerin tanklarını susarak seyrediyoruz. Petrolü çalınan, talan edilen, tecavüz edilen Araplar karşısında, hiçbirimiz insanlığın vicdanından konuşmuyoruz!Türkiye'yi bir uçuruma düşürecek düşünce de budur, NATO'ya, AB'ye girmesi, ABD çıkarlarını ilerletmesi, ülkemizin, insanlık vicdanından konuşmasını zora sokmakta. Ama artık, Ortadoğu topraklarında kurnazca, hileyle atılacak bir adım kalmadı, Amerikalılar bütün siyasi puştlukları denediler. Türkiye'nin atacağı yanlış bir adım, bizi Araplar karşısında birkaç dolar için devletini, onurunu, şerefini, askerini, tarihini satmış köleler gibi yapacaktır.Bugünlerde hepimiz, bizi, Arapların düşmanı haline kimler ve neler getirdiğini yeniden düşünmek zorunda. Bakın doğu topraklarına dönük, CENTO'muz vardı, Türkiye-İran-Pakistan. 60'lı yıllarda CENTO sayesinde Trabzon ve Mersin limanına büyük vinçler gelip genişletilmiş, halen ülkemiz dünyaya bu limanlarla açılıyor, İran'a demir yolu döşenmiş ve üstüne CENTO sayesinde 60'lı, 70'ii yıllarda komşularımızla tek bir sorun yaşamadık! Şimdiyse, Gümrük Birliği antlaşması yüzünden, bu ülkelere, Avrupa'dan izinsiz mal satamıyor, onlardan, Avrupa'dan izinsiz mal alamıyoruz...Nato, Varşova Paktının Avrupa kıtasına yönelmiş binlerce tümenine karşı Avrupa kıtasını korumak için kuruldu. Bizler tam elli yıl NATO'nun bekçiliğini yaptık. Bunun maliyeti olarak silahlara milyarca dolar, darbeler, kardeş kanı. Avrupa'nın Allah'ı olsa hiç değilse bu ülke bizim için silahlara milyarlar ödedi ve bugünkü ekonomik çıkmazının bir sebebi de budur, der. Avrupa'nın Allah'ı olsa, eski dostumuz, der. Avrupa'nın Allah'ı olsa elli yıl sarıldığı dostunu, Sovyetler çöker çökmez sümük gibi kapıya fırlatıp, yedi kat yalnızlığa fırlatmaz. Avrupa'nın Allah'ı yoktur ve şimdi bizi eşit bir üye değil, boynumuza bir demir halkayı antlaşmalarla bağlamak istiyor. Eğer Avrupalıların Allah'ı olsaydı, AB'ye imza attığımız kırk yıl öncesinden beri, bu birliğin kuruluş planları aşamasında birliğin içinde olurduk. Kırk yıldır, planlanıyor birlik, siyasi, sosyal, iktisadi, sınırlar, nüfus, parası planlanırken Türkiye hesaba katılırdı. Projeler bitti, inşaat tamamlandı, şimdi de Türkiye'nin yükleyeceği sosyal ve siyasi yükleri tartışıyorlar. Bu yük, bugünün sorunu değil ki başımıza kakıyorlar. Bu yük, kırk yıl öncesinden beri gelen bir maliyet! Şimdi, binayı bitirmişler, alırız da, almayız da, sonra gelin de... Türkiye'nin AB'ye sığmayacağı elli yıldır bilinen bir gerçek, AB'nin uzmanları, bilim adamları elli yıldır bu gerçeği biliyor. Oyalamalarının sebebi, bizim NATO'da köpeklik yapıyor oluşumuz.işte Türkiye'de yüzünü Avrupa'ya içtenlikle dönmüş aydınlar arasında kafa karışıklığı ve gittikçe büyüyen Avrupa nefreti burada başlıyor. Avrupa Birliği'nin haksızca hukuk dinlemeden, attığı imzalan hiç dikkate almadan Türkiye'yi kullanıp bir çöp gibi sokağa atmasının sebebi olarak Türkiye'de yeni bir milliyetçilik rüzgarı esmeye başlamıştır. Oysa Türkiye, NATO'dan kalan alacaklarını kuruşu kuruşuna ödetene kadar, AB'nin yakasını asla bırakmamalı, onların istediği her antlaşmayı yerine getirip, getirdikçe AB'yi köşeye sıkıştırarak elli yılın intikamını almalı.Kardeşlerim, Türkiye'nin NATO'da köpek gibi kullanılıp sümük gibi fırlatılıp atılması, en batıcı Türk aydınlarının dahi kafasını karmakarışık yapmıştır. Ülkemizde yeni estirilen milliyetçilik rüzgarları tanıdık değildir, bu rüzgarlar, ne Namık Kemallerin, ne Mustafa Kemallerin ne de bizim şaşkın MHP'lilerin milliyetçiliğe benzememekte. Ne de kaba, gerici, ilkel, sebeplerle doğal olarak oluşmuş bir milliyetçilik türü değildir. Aksine, dikkat edin, çok okumuş, onlarca yıl batıya yönelmiş, batılı değerleri benimsemiş aydınlar arasında bu yeni Avrupa düşmanlığı patlak vermiştir.Avrupa'nın bu kalleşliği batıda okumuş aydınlarımızı kışkırtmıştır, ilginç ve çağ dışı bir bağımsızdık rüzgarları estirmesine sebep olmuştur. Türkiye bu yeni tür Avrupa düşmanlığını yavaş yavaş içselleştirerek bir dinamit haline gelmekte. Ülkemiz, milliyetçi ve taşkın profesörlerle dolup taşmakta, ekranlarımız, akıl hastası Avrupa düşmanlarıyla boğulmuş durumda. Bu yeni tür düşmanlığın sahiplerine bakın! Yüzyıldır batı esaslarıyla batılı okullarda batılı terbiyeyle batılı sanatlarla batılı bilimle büyüyen insanlardır. Bu insanların sonradan görmüş 'milliyetçilikleri de' çok daha körleşmiş, bir akıl hastalığı türüne dönmüştür. Her şeyden pirelenen, her şeyi batının ajanı savan, Avrupa'nın bizi sömürgeleştirip feshedeceğine inanan, batıdan gelen tüm kitap ve metinleri 'ajan' ve 'komplo' gibi okuyan yeni bir milliyetçilik türü!Yani, aklıselim yine kaybedildi, yani uğraşıp duralım artık binlerce profesör manyağıyla... Bu terbiye edilmemiş, yatıştırılması imkansız milliyetçilik, ekranlarda kan çıbanı gibi patlayan çılgın bir düşünce dünyasını da Türkiye'ye yavaş yavaş öğretiyor!Yani, eskiden bu toprakların gençleri azgın milliyetçi olurdu, şimdi yer değiştirildi, şimdi, aydınları ve profesörleri vahşi milliyetçileri oluyor!Batıda doğup batıda ölseler dahi, doğu kökenli aydınların zihnini yönlendiren batı kültürüyle doğulu aydınlar bir türlü duygudaşlık kuramıyor. Duygudaşlık kurulmayan bir kültürü tasvip etmeleri mümkün değil. Tam tersine, öğrendiği ve yetiştiği batı biliminin bilim ve hukuk kılığında, doğulu halklara baskı uyguladığına inanıyor.Beyni, batılı hukuk, demokrasi, siyaset gibi batılı değerlerle ortak bir söylemi paylaşsa dahi, asla içselleştiremiyor. Yani, hepimiz yüreği başka, beyni başka adamlar olduk. Mesela, doğulu aydınlar batının biliminden vazgeçmeseler de, batının sanatsal başarılarını çoktan küçümseyip hiç ciddiye almamaya başladılar. Şimdi, bu kafa karışıklığıyla tamamen başka bir kültürün içine girebilmek mümkün mü? Çözülmesi imkansız bu sorunlar basit değil, şimdi yüzlerce profesörümüz batılı gibi düşünmeyi 'bozulma' kabul ediyor, bu kadar büyük bir tuhaflığı bu ülke kaldırabilir mi?Bizi batıya satan aydınlarımız*. Doğallığını kaybetmemek için direnen halkımızdı. Şimdi aydınlarımız, türkülerimizi, sanat müziğimizi, tarihi eserlerimizi, Yunus'u, Mevlana'yı, doğuyu merak ediyor, 'dur' diyor. Halkımız ise bugün batı özentisinin en aşağılık örnekleriyle çorbaya dönmüş Aşmalı Konak gibi dizileri izliyor. Bunları sonra tartışırız...Bir halkımız daha var, halkımızdan içeri. Ülkemiz, dünyanın en büyük en zengin ekonomisine dahi sahip olsa, asla tatmin olmayacak, Bosna, Afganistan, Çeçenistan ve Irak'ta yaşadığı vicdan sızısını gidermeden rahat etmeyecek, bir halk.Irak ve Bosna işgaline sessiz kalan Avrupa karşısında, halkımız ve aydınlarımız, bir 'insanlık' sesi arıyor, kendi kültürlerinin içinden bir adalet duygusu, bir iyilik fikri devşirmek istiyor.Karşılıksız iyilik, iyilik, mal gibi, borsa gibi, dolar gibi yükselen ya da Avrupa'nın yasaları gibi dünya alem görsün diyen hukuki metinler değil, hiçbir tanımı ve tarifi ve kuralı olmayan bir iyilik.iyilik, hızla yayılır, iyilik, her insanın, her devletin insanlığın yasaması için olmazsa olmaz en temel duygumuzdur. insanlığın en büyük değeri. Bir küçük iyilik, dünyanın neresinde olursa olsun fırtınalar yaratır, çok çabuk çoğalır, etkileri asırlar sürer.Şimdi, kapısı sabah vakti Amerikan askerlerince kırılıp parçalanan, annesi babası don gömlek yataktan fırlatılıp duvara dizilen dört yaşındaki Iraklı çocuklar, bizlerden bir 'iyilik' beklemekte. Uçsuz bucaksız çöllerde kendi halinde yaşayan bir Iraklı çoban hepimizden Allah rızası için 'adalet' beklemekte.Bizi, aydınlarımızı, halkımızı, insanlığı yüceltecek olan değer, iyilik'tir. Rusya, ABD ve Avrupa kültürünün karşısında bizi yüceltecek ve elimize insanlık meşalesi-ni verecek olan duygu, Allah rızası için kardeşlerimize iyilik'tir. Küçük bir iyilik, devletlerin tüm maddi yasalarından ve zenginliklerinden ve kudretinden daha büyük anlamlar taşır! İnsanoğlu'nun kaybolmuş ruhu, ezilmiş vicdanı ve hâlâ insanoğlunun evrendeki en büyük mucizesi, yardımlaşma, el sıkışma, paylaşma, bir küçük yardım paketi gönderme, komşusunu düşünüp, üzülmesidir!Petrol ve madenlerimizi ve inançlarımızı bilmeksizin yağmalayanlar karşısında insanoğlunun acısını dindirmenin tek yolu, iyilik'tir. Hem kendimiz hem halkımız hem devletimiz hem insanlık, zalimlerin işgal ettiği bu dünyada ancak iyilikler yaparak, varolabilir.Topraklarını, çoluk çocuklarını, inançlarını, sokaklarını, dünyanın en manyak en delirmiş silahlarına karşı savunan insanların yanında 'iyiliklerimizle' durabilmeli-yiz. Milli menfaatler, devlet çıkartan ve politikalar düşünmeden yapabileceğimiz iyilikler tüm insanlığın özlediği ve aradığı 'insanlık çığlığıdır'.Ortadoğu toprakları kan ağlıyor. Şarkı söyleyen bir Arap çocuğunu en son ne zaman gördünüz? Yoksul, mazlum, silahsız insanlar, dünyanın en büyük şeytanları Amerika ve İsrail'e karşı ayakta durmaya çalışıyor. 15 yaşındaki evlatlarını intihar bombalarıyla havaya uçurmaktan başka şansları kalmamış.Isa, bugünlerde ne yapıyor? Hazret-i Musa'yla, Kudüs'te, ölen, yağmalanan, talan edilen Müslüman çocukların ardından kahkahalarla mı gülüyor?Batı, kültürümüzü ve insanlarımızı neden yağmalayıp, tarihten silmeye çalışıyor. Batı, kültürümüzü işe yarar, verimli bulmadı mı?Ama, karanlığımızı çok işlevsel buldu. Öyle verimli karanlığımız var ki, sürekli aydınlatmaya geliyorlar. Ne komik, batının dört yüzyıllık aydınlatma düşüncesi bizi kendi petrolümüzle aydınlatmaya geliyor.Batı, inançlarımızın ve tarihimizin eski olduğunu, bu kadar eskimiş şeyin asla modern olmayacağını, bu kadar eskimiş kültürün ancak zalim diktatörler yetiştireceğini iddia ediyor, işte bu yüzden, onurumuzu ve inançlarımızı bombalarıyla örseleyerek, artık bu hırpalanmış tarihten ve inançlardan kurtulup atmamızı bekliyorlar. ABD askerlerinin sırt çantalarında getirdikleri, 'hukuk ve özgürlükleri' bayramlar yaparak kullanmamızı istiyorlar. (alıntı)