Mayıs 29, 2005

MİT'te çalışan GAZETECİ?

HÜRRİYET'TEN AYRILDIKTAN SONRA MİT'TE ÇALIŞMAYA BAŞLAYAN GAZETECİ KİM?... ''20 yıllık mesleki tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim; ''tirajı yüksek'' veya ''etkili'' her basın kuruluşunda istihbaratla bağlantılı bir ''eleman'' vardır. Bu elemanlar, çalıştıkları kuruluşta daha çok ''karar verici'' veya kamuoyunda ''etkin'' isimlerdir.'' MEDYA VE İSTİHBARAT Geçen haftaki ''Mücadeleciler ve derin devlet'' başlıklı yazımızdan dolayı okuyucularımızdan çok sayıda mesaj aldım. Bu mesajların çok az sayıda kısmı, ''küfür'' ve ''hakaret'' doluydu. Bunları...''Her mahallenin delisi vardır'' deyip geçiyorum. Bazı mesajlarda, ''Siz bizden daha mı temizsiniz? Basında istihbaratçı yok mu?'' mantığıyla, iki yanlıştan bir doğru çıkarma gayreti vardı. Ama mesajların önemli bölümü, ''sağduyulu'' bir yaklaşımla kaleme alınmış, ''bizi daha iyi tanıyın'' diye feryat eden inançlı insanların samimi düşüncelerini yansıtıyordu. Öncelikle şunu belirtmeliyim; Mücadele Birliği'nin İslam'a saygılı ve milli değerlere karşı duyarlı yaklaşımıyla hiçbir problemim yok. Aksine, bu konularda ''düşünce birliğimiz'' söz konusudur. Tertemiz duygularla ve büyük ideallerle örülmüş bu siyasi hareketin ''idealist yolcularına'' ancak ''saygı'' duyarım. Ama benim burada itiraz noktam şudur; iyi niyetli bu çabaların bir ''derin el'' aracılığıyla yönlendirilmesine müsaade edilmesidir. Yönetim kademesindeki bu şahısların ''deşifre'' edilmesi karşısında, ''başımızı kuma gömerek'' gerçeklere karşı direnç gösterilmesidir. Ayrıca, siyasetin merkezine orduyu yerleştirilmesi ve ''darbe çığırtkanlığı'' yaparcasına ''ordu-millet elele'' sloganının, ''kitlesel'' bir siyaset anlayışı haline getirilmesini kabul etmek de mümkün değildir. Herkesin, hangi düşünceyi savunursa savunsun, önce ''demokrasiyi'' içine sindirmesi gerekir. Bu noktada, şu soru, beynimi kemiriyor; ''Demokrat'' olmak için savunduğumuz ideolojinin mutlaka ''postal'' altında ezilmesi mi gerekir? 27 Mayıs'tan önce ''düşman'' gördükleri sağ iktidara karşı ''ordu-gençlik elele'' sloganlarını atanlarla, 12 Mart öncesi ''ordu-millet elele'' dediğinizde aranızda ne fark kalır? Ama maalesef, yakın tarihimiz, ''ibret'' alınmayan ''anti-demokrat'' oyunlar ve hayal kırıklıklarıyla dolu. 27 Mayıs'ta idamlara alkış çalanlar, 12 Mart duvarına çarptıkları zaman ''demokrasinin erdemini'' anladılar. Bu ''siyasi ders'' halkasına, 12 Eylül'de ''ülkücüler'', 28 Şubat sürecinde ''muhafazakarlar'' eklendi. Şimdi bakıyorum, tarih sürekli tekerrür ediyor. 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı çabucak unutuverdik. ''Askeri'' mesajları, ''yol gösterici'' olarak kabul etmeye, bazı gazete manşetlerinde ''kararlılık böyle olur'' gibi akıl ve izanla izahı zor ifadelere, Meclis kürsüsünde ''herkes ihtilali konuşuyor'' gibi saçmalıklara rastlamaya başladık. Unutmamalıyız ki, bu oyun tehlikeli bir oyundur, ''bumerang'' gibi dönüp dolaşıp kendimizi vurabilir. Lafı fazla dolaştırdık. Özetle; ''Mücadeleci'' dostlarım geçmişle yüzleşmeli, diğer siyasi gruplar da ''geçmişi'' hatırlamalıdır. Özellikle, ''Ülkücü'' dostlarım, ''MHP Davası'' tutanaklarını yeniden okumalıdır. Gelelim, ''Basında istihbaratçı yok mu?'' sorusuna... Elbette var. Kamuoyunu yönlendirmede ''birinci güç'' olan medyaya, istihbaratın ilgisiz kalması düşünülebilir mi? 20 yıllık mesleki tecrübeme dayanarak şunu söyleyebilirim; ''tirajı yüksek'' veya ''etkili'' her basın kuruluşunda istihbaratla bağlantılı bir ''eleman'' vardır. Bu elemanlar, çalıştıkları kuruluşta daha çok ''karar verici'' veya kamuoyunda ''etkin'' isimlerdir. Başka türlü, istihbaratın ne gibi işine yarayabilir? Ayrıca, tüm basın kuruluşları ve ''seçilmiş'' mensuplarına ait telefonların dinlendiği yönünde içimde hep ''şüphe'' olmuştur. Mesela, ilginç bir örnek vereyim. 1985-1986 yıllarında Milliyet'in Ankara Bürosu'nda çalışırken, İstihbarat Şefimiz Özgen Acar, yardımcısı ise Hayri Birler'di. Şefimiz, New York'a atanınca, yeni şef arayışı başladı. Adaylar; Şef Yardımcısı Hayri Birler, Parlamento Muhabirleri Kemal Balcı ve Derya Sazak'tı. Sonunda şeflik için Sazak'ta karar kılınınca, Birler, gazeteden ayrıldı. Birler, daha sonra Hürriyet'te işe başladı. Kısa sürede etkili bir isim oldu. Bugün Fatih Altaylı'nın Hürriyet'teki konumuna benzer bir ''yol haritası'' belirlenmişti. Ama olmadı. O tarihlerde, Birler için hep ''MİT'e çalışıyor'' denirdi. Açıkçası, bu iddialara ''komplo teorisi'' diyerek hep güldüm. Hiçbir zaman inanmak istemedim. Yeni duydum. O şimdi MİT'te çalışıyormuş. Tabii, Birler'in MİT ile irtibatı, Milliyet veya Hürriyet döneminde mi başladı, yoksa gazeteciliğe veda ettikten sonra mı, onu bilemiyorum. Ne var ki, artık ''istihbarat'' işleri, öyle eskisi gibi çok basit değil. Geçmiş yıllarda içine kapanmış Türkiye'de yerel istihbaratın medyaya ilgisi, bugün uluslar arası boyut kazanmıştır. Türkiye'nin yeni ''küresel'' oyunların önemli bir ''figürü'' haline gelmesiyle, uluslar arası istihbarat örgütlerinin Türk medyasına ilgisi, geçmiş yıllara oranla daha fazla artmıştır. İzlenen yöntem de değişmiştir. Öyle, kamuoyunda sanıldığı gibi, CIA veya MOSSAD gibi istihbarat örgütlerinin doğrudan bir bağlantısı yok. En azından böyle olduğunu düşünüyorum. Artık, oyun, yeni kurallara göre oynanıyor. Başvurulan en sık yöntem, ''sivil toplum kuruluşu'' aracılığıyla kurulan bağlantılardır. Mesela, Soros Vakfı'nın Türkiye'deki tüm ''bağlantı ağı'' deşifre edilebilse, acaba ortaya nasıl bir ''medya datası'' çıkar, merak ediyorum. Bazı medya mensuplarının istihbarat örgütleriyle ''doğrudan'' veya ''dolaylı'' bağlantısı, beni küçük düşürmez. Bize düşen görev, yanlışı yanlışla savunmak değil, gerçekleri ortaya çıkarmaktır. Yazın ''hurma yemeyen'' hiç kimse, kış geldiğinde ''Acaba beni tırmalar mı?'' diye düşünmeyip gerçeklerden korkmamalıdır. Biliyorum, güneşin aydınlığı gözümüzü alabilir ama unutmayın ki, gölgeleri de yok eder.

ŞAMİL TAYYAR-YENİ ŞAFAK

Amerikan Yahudi lobisi ne kadar güçlü?

Bu hafta sonu,Amerikali bir lobi grubu kurulusunun 50.yildonumunu buyuk bir senlikle ve politikacilarin katilimiyla kutlayacak.Buraya kadar hicbir sey ilginc degil.Fakat kutlamaya katilacak olanlarin icerisinde Baskan Bush ve Amerikan politikasinin onde gelen simalari bulunmakta.Bu organizasyon Kongre'nin ve Beyaz Saray'in etrafinda kumelenmis binlerce baski grubundan birisi degil.Bu organizasyon,kimilerine gore Abd'nin tarihindeki en guclu lobilcilik faaliyetlerinde bulunan Amerikan Israil Halk Iliskileri Komitesi(AIPAC)'tan baskasi degil.

Israil yanlisi Yahudi lobilerini analiz ettigimiz zaman gerceklerin uydurma bilgilerle korlestirildigini gormekteyiz. Bir cok siradan Amerikali icin etnik lobicilik Amerikan siyasi hayatinin normal bir parcasi.Amerika'nin disinda olanlar icinse Israil yanlisi lobiler cok ozel bir guce sahip.Amerikan dis politikasinin sekillendigi her basamakta etkili olan bu lobilerin en ugursuzu AIPAC'tir. Israil yanlisi Yahudi lobilerinin Amerikan dis politikasindaki ezici etkisi eski moda anti-Semitizm ya da cahillik olarak degerlendirilebilir.Amerika'daki sayilarina oranla Yahudiler'in cok buyuk bir gucu ellerinde tuttuguna hic suphe yoktur.Bu olgunun kaynagina yonelik cok cesitli aciklamalar yapilmaktadir. Ilki,Yahudiler'in secimlerde anahtar rol oynayan New York,Florida ve California gibi kentlerde yogunlasmislardir.Buradaki Yahudiler cok iyi egitim gormus,disiplinli ve kime oy verecegini cok iyi bilen secmendirler ayni zamanda.

Butun bunlara ilaveten Amerika'da lobicilik alaninda rakipsiz olan Israil yanlisi lobiler,Amerikan Kongresi'nde yapilan secimlerde Israil'in lehine ya da aleyhine oy kullanan butun kongre uyelerini web sitelerinde listelemektedirler.Kim Israil'in lehine ya da aleyhine oy kullanirsa,bu lobinin ozel dikkatine alinmakta ve aleyhte oy kullananlarin gelecek secimlerde kaybetmesi icin elden gelen yapilmaktadir. Israil ve davasi her zaman, parlamentonun 435 kisiden olusan uyelerinin en az 200'unden,100 senatorun ise en az 40 ile 45'inden kesin oy almaktadir.Boyle bir guc oteki lobiler ve ulkeler icin bir ruyayi teskil etmektedir. 2000 yilinda yapilan Amerikan baskanlik ve kongre secimlerinde AIPAC 2 milyon dolarin uzerinde bir kaynak harcamistir.Bu para AIPAC'la iliskisi olan bireylerden toplanmistir. Bilinenlerin aksine Yahudi lobilerinin gucu Yahudiler'in Amerika'daki tarihlerinden kaynaklanmamaktadir.Ilginc bir sekilde ilk 20 yilinda Amerika, Yahudi devletine cok az ilgi gosterdi.

1960li yillarda konjonkturun degismesiyle birlikte Ortadogu'daki Ingiliz-Fransiz etkisi cozulmeye basladi ve anti batici duygular hizla yukseldi. Israil,Amerika'nin Arap dunyasindaki uzun donemli bolgesel stratejik ortagi olarak gorulmeye basladi.Bu gelisme Yahudi lobileri tarafindan kullanildi fakat Israil'le Amerika arasindaki gercek unsur bu olmadi. Israil'in kuruldugu 1948 yilindan bu yana Amerika'nin Israil'e yaptigi yardimlar 90 milyar dolari gecmistir.Bugun Amerika'nin ayirdigi dis yardim fonlarinin ucte birisi,dunyanin en zengin 20 ulkesi arasinda yer alan Israil'e gitmektedir.Aklin alamadigi bu olgunun arkasinda cok basit bir gercek yatmaktadir.Yardimlarin buyuk cogunlugu Amerikan silahlarinin Israil'e satisi olarak gerceklesmekte ve bu sekilde Amerika kendi silah sanayisini dolayli sekilde desteklemektedir.Bu sebepten dolayi en buyuk lobiciligin Israil'e Yahudi lobileri tarafindan, disaridan aktarilan nakit paralar degil,Amerikan silah sanayine verilen fonlardir.Yahudi lobileriyle Amerikan silah sanayi arasinda buyuk bir cikarevliligi vardir.

Geleneksel sekilde Amerikan Yahudiler'i azinliklarin haklarina daha duyarli olan Demokrat Parti'ye oy vermektedirler.Fakat son bir kac yilda cok onemli gelismeler meydana geldi ve Amerika'ya yapilan saldirilardan sonra,Cumhuriyetciler'in bel kemigi olan dinci sagcilarla Yahudiler arasinda ozel amacli bir koalisyon ortaya cikti.Bugun Israil'in en buyuk destekcisi Amerika'nin guneyinde yasayan ve Araplar'i terorizm ithalatcisi olarak goren vaazci Amerikalilar'dir.Bu sahislara gore Israil, Islami akimlara karsi Arap cografyasinda cesurca mucadele eden kucuk bir devlettir.

Simdiki Baskan Bush'un babasi G.Bush,kendi doneminde Filistin'le baris gorusmelerine baslamasi icin Israil'e ambargo koyabilecek guce sahipti.Bugun,oglu Bush istese bile boyle bir olanaga sahip degil.Bu durumda Israil'deki sagci Likud Partisi'yle ilintili olan ve Amerika'nin dis politikasini yonlendiren neo-conlar'in cok buyuk bir etkisi vardir.

Israil'le Amerika'nin Ortadogu politikasi yanlis olarak degerlendirilebilir, fakat bu politika Amerika'nin orta batisindaki beyaz yakali isciler,Dogu kiyisindaki entellektueller ve Guney'deki vaazcilar tarafindan genis bir sekilde desteklenmektedir.
Kaynak : The Straits Times

Amerikan Köpekleri

Hürriyet yazarları Yalçın Doğan, Özdemir İnce Bağdat'ta ABD askerlerince tutuklandı, gazetecilerimiz 'biz CNN'de çalışıyoruz' dediler, askerler yemedi, gözaltına aldı, inceleme yaptılar, baktılar ki hakikaten CNN'de çalışıyorlar, 'bizimkilermiş' deyip bıraktılar. Peki, başka gazetecilerimiz, CNN'den değiller, ne olacak?.. Ama aklıma bir şey geldi. Türk askerleri de Aydın Doğan'dan 'CNN basın kartı' pekala alabilir, böylelikle 'çuval geçirilmeyi' önlemiş oluruz, 'bizimkiler' muamelesi görürüz... Amerikalıların 'bizimkiler' muamelesi çektiği bu yazarlar, Türkiye yazarları, Türk'ün yazarları olurlar... Rezilliklere, şaka bile yapılmıyor.Nükleer tehditlerle gezegenimiz yıkılıyor, tarihin en acımasız haksız savaşlarıyla dünya yıkılıyor, herifin derdine bak, oturmuş plazasında klimalı odasında 'asker gönderelim' diye fetva veriyor. Doktor, hemşire, mühendis, elektrikçi, gıda yardımı gönderelim, aklından geçmiyor.Ertuğrul Özkök, Sedat Sertoğlu, Sedat Ergin, Altemur Kılıç vb. bir yığın üfürükçü sallıyor. Şu Altemur Kılıç, herif, aksırık tıksırıklarını fikir sanıyor, aksiliklerini Türk Milleti'nin onuru sanıyor, Türkiye'yi üç kişiden ibaret sanıyor, babası, Atatürk ve kendisi. Ya şu Sedat Sertoğlu...Bazı yazarlarımız kendini satmış olabilir, ama kendileri satıldı diye Türkiye'yi de satılmış kabul etmeleri, artık rezillik değil, palyaçoluğun dik alası.Irak savaşı öncesi, hatırlayın. Tüm ekranlar, büyük medya, istinasız Amerika'nın yanında kılıç sallıyordu. Birkaç küçük gazete, birkaç küçük TV, Amerikan aleyhinde ancak propaganda yapabiliyor ve aşağılanıyorlardı. Ne oldu? Büyük medya Meclisin ve Türk halkının tükürükleriyle boğuldu. Vatan haini, kalleşler, işbirlikçiler olarak beş-on kişi ortada kaldı. Kaçtır dünyaya rezil oluyorlar.Bakın kimleri çıldırtıyor, ekmeklerinden ediyorlar. Ülkemizde birçok elçilik görevlisi, yabancı medya mensubu, ABD'de de birçok düşünce kulübü (Think-Tank) işte bu medyamızı izleyerek, Türkiye'deki havayı koklayıp bilgi edindiğini sanıyor, işte kızıl kıyamet burada kopuyor. Ülkemizi ısrarla büyük medya üzerinden koklamaya çalıştıkları için göt üstü düşüp, her defasında çuvallıyorlar. Düşünün, elçilik görevlisi ya da muhabirsiniz, gazetelere bakıp, Türkiye böyle düşünüyor' diye yıllardır rapor veriyorsunuz ve tüm dünyayı aldatıp yanıltıyorsunuz. Tezkere günlerini hatırlayın, tüm dünya işte böyle şaşırdı, afalladı. Medyadan aldıkları izlenimlerle fos çıktılar, şaşırdılar. Artık yabancı elçilikler, yabancı muhabirler kafayı yemiş durumda, artık onlar da gazetelerimizi okuyup, 'asker gönderelim' sloganlarını görünce, golüyle gülüyorlar, bu gülünçlükleri dünyaya yansıtmıyorlar!Ancak, inanılmaz şaşırtıcı, yanlış bir siyasal hava yaratılıyor, iletişim araçlarıyla tüm dünyanın karıncalan, böcekleri izlendiği halde, Türkiye halkının görüşlerini kimse bilemiyor. Bu da bizim işimize geliyor, hem yabancı basın, hem elçilikler, Türkiye'deki havayı koklamakta zorlanıyor. Bizim medya yine bir balon şişiriyor, koskoca Pentagon bu balona inanıyor, kararlar alıyor, bakıyor ki sonra kazın ayağı böyle değil, bokun bokun oluyorlar. Sonra da Türkiye bizi yanılttı diye tehditlerde bulunuyorlar, sizi yanıltan Türkiye değil, köpekleriniziişte, Abdullah Gül Amerika'ya giderken, yine Türkiye asker gönderecek, pazarlığa geliyoruz diye raporlar-yazılar verdiler, yine burunlarında sinek şaplattılar. Büyük medyamız başımızdan eksik olmasın. Hep yanıltsın. Medyamız, Türkiye halkının düşüncelerine hiç itibar etmeyerek, aynı zamanda Türkiye halkının gerçek düşüncelerini de saklamış oluyor ve Amerika her defasında bozum oluyor. Bu iyiliklerini unutmayacağız.(Abdullah Gül'ün danışmanı Ahmet Davutoğlu çok değerli bir bilim adamıdır, Türk halkının derin hassasiyetlerinin farkındadır. Bir düşünün bu koltukta bugün Demirel, Tansu, Ağar otursaydı, halimiz nice olurdu? Verilmiş sadakamız varmış.)Şimdi Pentagon da ayılmaya başladı, köpeği gazetecileri kendilerini sürekli yanıltmasından bıktı, 'adam sandım eşeği, altına serdim döşeği' yine bir bok çıkmadı, diyorlar. Neyse, köpeklerle sahipleri arasındaki bir sorun, fazla karışmayalım.Dünya siyaset tarihi, borçlu ülkelerin fazlasıyla tavizler verdiğini yazar, ancak, borçlu ülkelerin her denileni yapmak zorunda kaldıklarını yazmaz. Dünyada, batağa saplanmış işgalci Amerikan askerlerinin yanına asker göndermek isteyen tek ülke var mı? Sadece bizim 'şarlatan' yazarlarımız var. Ülkemizin, halkımızın, meclisimizin 'lavuk' olmadığını, 'satılmadığını' tezkerede gördünüz. Bu cahil ve satılmış yazarlar gibi düşünen bin kişi dahi olmadığını gördünüz. bu ülkenin onuru, ahlakı, stratejisinin bu büyük medyanın hiç konusu olmadığını, onların hayatlarının 'pazarlık' olduğunu da gördünüz. Avrupa Uygarlığının ahım şahım devletleri, değerden, insanlıktan şampiyon olmuş ülkeleri dahi Amerika'ya karşı sus-pus olurken, beş kuruşsuz bu zavallı ve yoksul ülkenin tezkeredeki kararını hep birlikte gördünüz. Yine göreceksiniz. Sizlerin çuldan çuvaldan siyasetleriniz ortada. Dünya coğrafyasında bu kadar fütursuzca, bu kadar haince üfürüp sallayan tek bir yazar, gazete gösterin. Yok. işte, köpekleriniz sayesinde, kaçtır Irak'ta, havanda su dövüyorsunuz! Bu medya on yıllar boyu bizi çok rezil etti, biraz da sizin ağzınıza sıçsın, öğrenin, köpeklerle siyaset olamayacağını!Neyse... Araplar bizi arkadan vurdu edebiyatı, medyada hâlâ iş yapıyor. Tarih dışı kalmış bu düşünceye hâlâ itibar eden ajanlar var aramızda. Önce İngilizler, sırasıyla, Fransızlar, İsrail ve Amerika, Türk-Arap düşmanlığı için bu edebiyatı yüzyıllardır kullanıyor. Aynı ülkeler, Araplara da Türkler sizi altı asır sömürdü' edebiyatı yaptılar, yüzyıldır.Türk yazarlarının 2003 yılında hâlâ bu gerici, provakatif ajanların fikirleriyle yazı yazıyor olması cahillik, acıdan da öte, tam bir gülünçlük.Önce bilmeniz gereken tarihi bilgi şudur, bizi arkadan vuran Araplar bugün tarih sahnesinde yoktur, İngilizlerin kurduğu tüm krallıklar Arap milliyetçileri tarafından yıkılmıştır. Arap bağımsızlık savaşları iki aşamada olmuştur, birinci cihan harbinde Türklere karşı, ellili yıllarda İngilizlere karşı. Hatta, bizi arkadan vuran Arapların oğlu Kral Faysal, yani Mustafa Kemal'e karşı cephede savaşan Şerif Hüseyin'in oğluyla Atatürk, Saadabat paktını kurarak, bağımsızlığına kavuşan Araplara karşı kin gütmediğini, dosta düşmana ve bizlere karşı milli bir devlet politikası olarak göstermiştir.Ayrıca, I. Dünya Savaşı'nda ve istiklal Savaşı'nda varolma-yok olma savaşı verdiğimiz halde, bugün hiçbir Türk'te, Araplar kadar büyük İngiliz nefreti yoktur. Arap demek, tepeden tırnağa İngiliz nefreti demektir. 19601ı yıllara geldiğimizde Arap topraklarında tek bir İngiliz kalmamıştır, İngilizlerin kukla krallıklarını Araplar alaşağı etmiş, tarih sahnesinden silmiştir. Yani, bizim, bizi, arkadan vurdular dediğimiz Araplar bugün tarih sahnesinden silinmiştir. Vahdettin'in, Abdülhamit'in silindiği gibi.Ama hâlâ zavallı, cahil yazarlarımız yaygara koparıyor, bu fikirlerimizin Ortadoğu topraklarında hiçbir anlamı ve karşılığı kalmamıştır. Arap yazarlar, 'Allah'ını seversen ne diyor bu Türkler' diye şaşkın şaşkın bizi izliyor.Aksine, İngiliz muhipliğini Ortadoğu topraklarında yalnız ve yalnız bizler yapıyoruz. Bizi arkadan vuranların elinden tutup Arap milliyetçilerinin karşısına eski kralları bir güç diye çıkarıyoruz. Buyrun, hatırlayın. Irak Savaşı günlerinde, büyük gazetemizin manşetini. Ordumuzdan İngilizlere tarihi tokat. Güya, İngilizlere l. Cihan Harbi'ni hatırlatıp, yardım isteklerini geri çevirmişiz. Yalan. Oysa, bu manşetle bir hainliği maskelemeye çalıştılar. O da, biz Türklerin milli düşmanı Şerif Hüseyin'in torunu, devrik kralın oğlunu Irak'a götürdük. Üstelik adamla NTV' de röportaj yaptık. Bizi vuran Arap'ı, bizler ağırladık, karşıladık, yatırdık, yedirdik, otellere yerleştirip kapısına güvenlik koyduk. Bizi vuran Arap'ın çocuğunu el bebek gül bebek saklayıp, gizleyip emaneti Irak topraklarına, yani Arap milliyetçilerine karşı savaşsın diye biz gönderdik!..Mesela bir Türk çocuğu olarak benim Şerif Hüseyin'e karşı öyle bir kinim var ki, hâlâ onun yedi kuşaktan torununu yolda görsem, öldürürüm, diyorum kendime. Ama devletimiz, medyamız, Türkçülerimiz hem Araplar bizi arkadan vurdu diye edebiyat yapacak, hem de bizi vuran Arap'ı ağırlayıp besleyip, Irak'a gönderecek.Peki, bu kadar haince, ajanca yalanlara nasıl kanıyorsunuz? Çok basit, yakın tarihimizi hiç okumamakla!Neyse... Yakın tarihimizde devletimiz adına onur duyacağımız entelektüel çabalar da oldu. 1961 yılında ülkemizde, çok değerli yazarlarımız Şevket Süreyya Aydemir ve Y. Kadri Neyse... Yakın tarihimizde devletimiz adına onur duyacağımız entelektüel çabalar da oldu. 1961 yılında ülkemizde, çok değerli yazarlarımız Şevket Süreyya Aydemir ve Y. Kadri Karaosmanoğlu'nun çıkarttığı ORTADOĞU adında bir strateji dergisi çıkar. Yani, çok sağlam ellerimiz, büyük bir düşünce vicdanı ve içtenlikle ülkemize büyük çapta bir hizmet yapar. Bugüne kadar bu yoğun kapasite ve derinlikte ve içtenlikte bir dış politika dergimiz olamadı. Derginin 67'ye kadar çıkan 60'ın üstünde sayısını inceledim. Genç cumhuriyetimizin bu iki güzel öğretmeni Ortadoğu ülkelerine ağır bir saygı ve yetenekle birbirinden güzel dostluklar, mesajlar gönderir. Cihan harbinin yaralarını güzelce ve ahlak temizliğiyle sarmaya, Ortadoğu'daki kardeşlerimizle kutsal bir beraberliğe doğru yol alırlar. Derginin 11. sayısından sonra dergi yönetimi tümüyle Celal Tevfik Karasapan'ın eline geçer. Yani, bu güzel duyguları ve politikaları, mit müsteşarlarımız, büyükelçilerimiz yazılarıyla paylaşır. Iran, Irak, Suriye, Mısır, krallıklar, Mağrip (Kuzey Afrika), Yemen, Kızıldeniz, Basra hakkındaolaylar, antlaşmalar, iklim, seyahatler, yumuşak bir dille ve bir aydın iyiliğiyle kaleme alınır. Neler öğreniyorsunuz, neler, Libya'nın kazandığı paraları harcayacak bir halkı olmadığı için, komşu ülkelerden halk ithal ettiğine, Pakistan'ın taşı olmadığı için, yüz binlerce Pakistanlı çocuğun yüzyıllarca tuğla fabrikalarında çalışmak zorunda kaldığını, Arap sosyalizminin saniye saniye gelişimi, çatışmaları...Dergiyi okudukça ağlayası geliyor insanın. Şevket Süreyya Aydemir ve Karaosmanoğlu'nun bu sert ve acımasız coğrafyaya bir ağbi, baba yumuşaklığıyla derin dostluklar kurmaya yönelik yazılan, mesajları, haberleri ve yeniden siyasal ilişkilerimizi örme çabaları. Ölümcül düşmanlara karşı ağır hastalığımız milliyetçiliğin yolunu şaşırmış militanlarına tatlı tatlı dersler veriyorlar. Ve zaman zaman bizlere: 'Geleceğin aydınlan, Ortadoğu'yla dost olmadan yaşamayız. Ortadoğu kardeşliğine katkısı olacak geleceğin aydınlarına...' gibi ibareler, duygudan öldürüyor insanı. Araplarla, iç içe, samimi, tam bir kardeşlik rüzgarı estiriliyor.Son kırk yıldır işte birileri tarafından bu 'dostluk' ağları parçalanıyor. Bir zamanlar, kırk yıl önce devletimiz, aydını, mit müsteşarı, elçisiyle bu dostluğu yeniden kurmanın derdindeydi... Şimdi o dergideki Şevket Süreyya, Karaosmanğlu'yla aynı fikirleri söylemeye çalışıyoruz, ama artık marjinal kalıyoruz. O günlerde devletimizin fikri, meşhur ve güzel yazarlarımızın fikirleriydi. Bugünlerde, Ortadoğu bizim kardeşimiz dedikçe, devletin içinden birileri tarafından neden dışlanıyoruz.Bu dostluk nasıl bir fırtınayla altüst oldu, inançlarımız, kardeşliğimiz nasıl çatırdayarak yıkıldı, hangi fikirler bozdu bu birliği?.. Bizi, komşularımıza ve coğrafyamıza son kırk yıl içinde kimler düşman etti!.. Türk Devleti son kırk yılda ne oldu da, bu Ortadoğu siyasetinden vazgeçti?., işte birileri bu 'tarih'i öldürdü, bizi Araplara düşman yaptı...(Dergide bir tuhaf durum gördüm, bugün Daily News Gazetesi'nin sahibi İlnur Çevik'in babası, Türkiye'nin tescilli meşhur masonlarından ilhan Çevik'tir. Nasıl olmuşsa derginin on birinci sayısında bizim yazarlarımız Şevket Süreyya, Karaosmanoğlu gönderilmiş, imtiyaz müdürlüğüne ilhan Çevik getirilmiş. Mevzuu çözemedim. Komplo teorilerine de inanmam. Görünüyor ki masonlar, derin devletimizin strateji dergisinde dahi boy göstermeyi başarmışlar.)Yani, bugün devletin strateji dergisi Avrasya Dosyası'nın Türkçü politikalarına bizi kimler getirdi? O büyük ve büyülü dünyadan bizleri kimler ayırdı?Bugün, genel bir kanaat halini almış çok yanlış bir düşünce var. Sanki bizler, Cihan harbinden sonra küsüp Ortadoğu'ya arkamızı döndük. Hayır. Atatürk'ün Saadabad paktını düşünün, karşı cephede savaştığı Melik Faysalla el sıkışıp antlaşmalar imzaladı. Bizlerin Araplara karşı düşman vaziyet almaya başlayışımızın tarihi, İsrail Devleti'nin kuruluşuyla başlar. Yani, bizim Ortadoğu'da temel politika değişikliğimiz cihan harbi yenilgisiyle değil, Menderes ve sonrası hükümetlerle başlar.1950'lerde Afrika ve Ortadoğu'da bağımsızlık rüzgarları eser, tek bir bağımsız ülke yokken, 19601ı yıllara geldiğimizde otuz, kırk, elli ülke bağımsızlığına kavuşur. 1950'den sonra Arap topraklarında çok kuvvetli milliyetçilik akımları güçlenir. Araplar tek tek bağımsızlıklarını kurarlar. Burası önemli.Çünkü, yedi yüzyıl siyaset yapamamış ve başkalarının emrinde çalışmış Araplar, Baas rüzgarıyla sarhoş olur. ilk işleri tüm Arapları birleştirmek. Mısır ismini kullanmaz, Suriye'de, Birleşik Arap Cumhuriyeti'™ kurarlar. Bu fikirlerini kendi kültürlerine uygun bir sosyalizm teorisini inşa ederek tarih sahnesine sokarlar.Mısır'da Cemal Abdül Nasır bir Arap devi olarak gümbür gümbür konuşur. Arapların ufku gelişir ve doğuya ve batıya, yani Rusya ve Amerika'ya karşı bir üçüncü güç olarak naralar atarak siyasete girerler. Nasır kadar, Ortadoğu topraklarında, İngiltere'ye, Amerika'ya ve Batı'ya karşı, onun kadar sert, kararlı ve net konuşan tek bir Arap lideri çıkmadı. Müthiş bir adamdı. Arap halkı radyo başında onu dinleyip kendinden geçiyordu. Altı günlük İsrail Savaşı'yla Nasır'ın simleri döküldü, gözden düştü ve sonra öldü.Nasır'ın gümbür gümbür ateşli konuşmalar yaptığı bu günlerde Araplar Türkiye'yi çok seviyordu, hatta Baas, bizim Kemalizm'e tıpkı benziyor, taklitti. Zaten Baas'ın ileri gelenleri Osmanlı okullarında okumuş, çoğu Konyalı, İzmirli, Urfalı, Osmanlı'nın aydınlarıydı. Bizlere, kardeşlikleri ve hayranlıkları hiçbir zaman bitip tükenmedi.Ve her defasında bizimle, ölçülü, mesafeli, saygıyla konuşmaya çalıştılar. Ancak, 1950'den başlayarak, Türkiye Devleti'nin önce İsrail'e sonra İngilizlere taraf olmasına dayanamadılar, ipler, biz İsrail'le yakınlaştıkça, İngilizleri destekledikçe koptu. Mısır'ın milli davasıkanal savaşında İngilizleri tutunca bizler, tarihsel büyüklüğümüz bir günde yok oldu. Araplar Türklere düşman olmamak için çok çaba sarf etti, mesela tüm Arapların milli ve ortak davası Filistin'e güç vermemizi istediler... Mesela kanaldan hiçbir İsrail gemisi geçemez, hiçbir Arap toprağına İsrailli ayak basamaz. Ancak, bizler Ortadoğu'da siyasetimizi İsrail'le kurmaya çalıştık. Ve İsrail'in Ortadoğu topraklarında cirit attığı, alışverişe girip allem kullem ettiği tek Müslüman devlet olduk.Türk yazarlarının en büyük cahilliği, Arapların hem İngiliz hem Amerika nefretlerini derinliği bilmiyorlardı, ciddiye almayıp, Arapları küçümsemeye çalıştılar. Bizim Amerika yörüngesine girdiğimiz yakın tarihte Araplar Amerikalılara karsı varolma-yok olma savaşına girdi. Araplar tarih sahnesinde henüz 'otuz yıl' bağımsız kalamadılar, bugün yarısı işgal edildi, diğer yarısı Amerika'nın uydusu.Bunun sebebi trajiktir; Araplar, özgürlük sarhoşluğuna alışamadılar. Asırlar sonra ilk defa bağımsız devlet kurmanın sarhoşluğundan kurtulamadılar, hem doğu blokuna, hem batıya, yani emperyalistlere külliyen meydan okuyup, naralar attılar. Boylarından çok büyük nutuklarının kurbanı oldular. Meydan okumalarla bağımsızlıklarını yaşatacaklarına inandılar. Yüzyılların ezikliğiyle, bağımsızlığı, İngiltere ve Amerika'ya karşı topyekün bir savaş sandılar, İngilizleri hızla topraklarından defeden Arapları, çok geçmeden Amerika kıskaca aldı ve şimdi boğup, öldürmektedir. Nasır'a, 'Amerika'dan gıda yardımı alıyorsunuz' diyorlardı o günlerde. Nasır bu laflan asla kaldıracak adam değildi: 'Gerekirse aç kalırız, gerekirse halkımız et yemez, gerekirse tek öğün yemek yeriz, bağımsızlığımızı kimseye, asla çiğnetmeyiz!'...Arapların bir hayat üslubu seçtikleri büyük Amerikan nefretlerine bir küçük misal vereyim. Dünya vahşet tarihinin hiç kabul edilmez en zalim katliamlarından biri Esad tarafından Hama'da, diğeri Saddam tarafından Halepçe'de yapıldı, gaz bombalarıyla kasabalar yok edildi. Birinde Kürtler, diğerinde İslamcı grup Müslüman kardeşler tarihten kazındı, iki katliamında baş sebep, bir tarafta Kürtlerin Amerika politikası, diğer tarafta islamcıların Amerika'yla işbirliği yapıyorsun suçlamalarıdır. Hafız Esad, henüz geç bir subayken, 1964'lü yıllarda Amerikan işbirlikçisi , gördüğü Müslüman kardeşlerin ayaklanmasını affetmemiş. katliamından tam otuz yıl önce, hepsini bir gün geberteceğinin yeminini radyo başında alenen yapmıştır!Araplar, milliyetçilik manyağı olmuştu, tüm Arapları birlik içinde, tek devlette toplayacaklar, büyük, birleşik Arap cumhuriyetini kuracaklardı, üç-dört yıl kurdular, Mısır-Suriye yan yana geldi, sonra bu deneyi Irak-Suriye yaptı, sonra iç karışıklık, darbelerle çözüldüler. Arapları bizi tanıtacak en büyük siyasi girişim, Arapların dünya siyaset sahnesindeki en büyük başarısı 'tarafsızlar' blokuna Baas partilerinin tam tekmil katılmasıdır. Tarafsızların büyük bir lideri Tito, Nehru ise diğer büyük lideri Cemal Nasır'dı. Tarafsızlar bloku, dünyayı kıskaca almış, Varşova paktı ve Amerika ve Nato'ya karşı, meydan okuyordu. Bugün dahi insanlığın tek kurtuluşu olan şu madde, tarafsızlar blokunun üçüncü maddesiydi: 'Elinde nükleer bomba bulunduran ülkelerle ilişkiye girilmeyecek, antlaşma yapılmayacak, elinde nükleer bomba bulunduran ülkelerin malları alınmayacak!'.Biz ise o yıllarda, elinde nükleer bomba bulunduranların kucağındaydık. Bugün, tüm dünyamız büyük bir insanlık çığlığı arıyor. Bu çığlık, bloksuzların o günkü bu maddesinde yazılı, hepimiz, dünyamız için insanlık için harekete geçeceksek, ve insanlığın tek bir şansı kalmışsa, o da, doğuda ve batıda hepimiz nükleer silah barındıranlara karşı tek cephe olmalıyız...Tarafsızlar bloku, insanlığın ruhu ve vicdanıydı, bunları bu kadar çabuk unutmak, ahlaksızlıktır, özgürlüğün peşinden koşanlarla, köpekliğin, uyduluğun, köleliğin peşinden koşan halkların tarihlerini iyi öğrenmemiz gerekir!Amerika, kısa zamanda, 70'lerin başında, Arapları içerden vurmanın yolunu fundamentalist İslami gruplarla bulmuştu, ya da petrol şeyhlerini Baas'a karşı kışkırtarak.Bugün Araplar, çözülmeye, heyecanlarını yitirmeye başlamışsa, bunun sebebi, dünya devi İngiliz, İsrail, Amerika'yı karşılarına almalarıdır. Sonunda Baas'ı, Arap Birliği'ni çökerten İslami gruplar da ters tepmiş, 1980li yıllardan itibaren bu gruplar Amerika'yı vurmaya başlamıştır. Yani, Arap çöllerinde her kum tanesi Amerikan nefreti taşır. Amerikan düşmanlığı Arapların kültürel ölçüsünü, temkinini, özenini kaybettirmiş, gözünü döndürmüş, birer vahşi terörist görüntüsüne sokmuştur. Araplar, yani Müslümanlar bu kadar 'sert' bir millet değildi, önce İngiliz, sonra İsrail sonra Amerika'nın cehennem politikaları onları birer şizofren manyağa çevirdi.Arap milliyetçiliği, bağımsızlık ve onurun anlamını,, bugün dahi İngiliz ve Amerikalılardan, İsrail'den kurtulmak olduğu düşüncesiyle anlar. Nasır'dan sonra Enver Sedat'a Amerika'nın barış ödülü vermesinin sebebi, nihayet bir Arap'ın Amerikalılarla masaya oturmuş olmasıdır. Bu olay, son elli yılın hâlâ en büyük siyasi olayı ve Arap coğrafyasının yırtılmasıdır. Arap dünyası Enver Sedat'ı aradan geçen 25 yıla rağmen hâlâ affetmiş değildir, zaten, bir İslamcı terörist tarafından bu yüzden öldürülmüştür. Ve Arap dünyasının büyük birleştirici abisi Mısır gözden düşünce, ortalıkta hokkabazca dönen, Kaddafi, Saddam gibi adamların eline kalmıştır, büyük Arap davası!Kendi topraklarındaki amansız, emperyalizm savaşı bir yana, Arap gençleri Afganistan'a koşup, Rusya'ya karşı Afganistan bağımsızlık savaşını verdiler. Arapların varolma-yok olma savaşı verirken şehirleri, idareleri, kasabaları katliam, vahşet yerlerine döndü, birbirlerini öldürdüler, birbirlerini suçladılar. Kan gövdeyi götürdüğü bu elli yıl içinde, Türkiye ne yaptı, Araplar karşısında, İngiliz ve Amerika ve Nato, ve İsrail siyaseti izledi. Başka bir dünyanın menfaatlerine doğru uçtu...Arapların birlik ve milliyetçi neşeleri bugün heyecanını kaybetmiştir, ancak Irak topraklarından direnişçiler Amerika'yı kazıdıklarında, o eski sağlıklı, kanlı, canlı Arap neşesi, bağımsızlık keyfi yeniden yerine gelecektir. Belki hayaldir, ama herkesin bilmesi gereken şudur, ama beş yıl, ama on yıl, Araplar, Amerika'yı bir gün mutlaka kovacaktır, çünkü başka türlü yaşamaları mümkün değildir. Ve unutmayın, günümüzün Arap mucizesi, muazzam bir direniş muazzam bir fedakarlıkla yaşayan Arap gençleridir!İsrail saldırılarıyla Filistinliler tarih sahnesinde yalnız kalıyor, Arap topraklarının işgali karşısında, Avrupa, insanlık, susuyor, işgalci güçlerin tanklarını susarak seyrediyoruz. Petrolü çalınan, talan edilen, tecavüz edilen Araplar karşısında, hiçbirimiz insanlığın vicdanından konuşmuyoruz!Türkiye'yi bir uçuruma düşürecek düşünce de budur, NATO'ya, AB'ye girmesi, ABD çıkarlarını ilerletmesi, ülkemizin, insanlık vicdanından konuşmasını zora sokmakta. Ama artık, Ortadoğu topraklarında kurnazca, hileyle atılacak bir adım kalmadı, Amerikalılar bütün siyasi puştlukları denediler. Türkiye'nin atacağı yanlış bir adım, bizi Araplar karşısında birkaç dolar için devletini, onurunu, şerefini, askerini, tarihini satmış köleler gibi yapacaktır.Bugünlerde hepimiz, bizi, Arapların düşmanı haline kimler ve neler getirdiğini yeniden düşünmek zorunda. Bakın doğu topraklarına dönük, CENTO'muz vardı, Türkiye-İran-Pakistan. 60'lı yıllarda CENTO sayesinde Trabzon ve Mersin limanına büyük vinçler gelip genişletilmiş, halen ülkemiz dünyaya bu limanlarla açılıyor, İran'a demir yolu döşenmiş ve üstüne CENTO sayesinde 60'lı, 70'ii yıllarda komşularımızla tek bir sorun yaşamadık! Şimdiyse, Gümrük Birliği antlaşması yüzünden, bu ülkelere, Avrupa'dan izinsiz mal satamıyor, onlardan, Avrupa'dan izinsiz mal alamıyoruz...Nato, Varşova Paktının Avrupa kıtasına yönelmiş binlerce tümenine karşı Avrupa kıtasını korumak için kuruldu. Bizler tam elli yıl NATO'nun bekçiliğini yaptık. Bunun maliyeti olarak silahlara milyarca dolar, darbeler, kardeş kanı. Avrupa'nın Allah'ı olsa hiç değilse bu ülke bizim için silahlara milyarlar ödedi ve bugünkü ekonomik çıkmazının bir sebebi de budur, der. Avrupa'nın Allah'ı olsa, eski dostumuz, der. Avrupa'nın Allah'ı olsa elli yıl sarıldığı dostunu, Sovyetler çöker çökmez sümük gibi kapıya fırlatıp, yedi kat yalnızlığa fırlatmaz. Avrupa'nın Allah'ı yoktur ve şimdi bizi eşit bir üye değil, boynumuza bir demir halkayı antlaşmalarla bağlamak istiyor. Eğer Avrupalıların Allah'ı olsaydı, AB'ye imza attığımız kırk yıl öncesinden beri, bu birliğin kuruluş planları aşamasında birliğin içinde olurduk. Kırk yıldır, planlanıyor birlik, siyasi, sosyal, iktisadi, sınırlar, nüfus, parası planlanırken Türkiye hesaba katılırdı. Projeler bitti, inşaat tamamlandı, şimdi de Türkiye'nin yükleyeceği sosyal ve siyasi yükleri tartışıyorlar. Bu yük, bugünün sorunu değil ki başımıza kakıyorlar. Bu yük, kırk yıl öncesinden beri gelen bir maliyet! Şimdi, binayı bitirmişler, alırız da, almayız da, sonra gelin de... Türkiye'nin AB'ye sığmayacağı elli yıldır bilinen bir gerçek, AB'nin uzmanları, bilim adamları elli yıldır bu gerçeği biliyor. Oyalamalarının sebebi, bizim NATO'da köpeklik yapıyor oluşumuz.işte Türkiye'de yüzünü Avrupa'ya içtenlikle dönmüş aydınlar arasında kafa karışıklığı ve gittikçe büyüyen Avrupa nefreti burada başlıyor. Avrupa Birliği'nin haksızca hukuk dinlemeden, attığı imzalan hiç dikkate almadan Türkiye'yi kullanıp bir çöp gibi sokağa atmasının sebebi olarak Türkiye'de yeni bir milliyetçilik rüzgarı esmeye başlamıştır. Oysa Türkiye, NATO'dan kalan alacaklarını kuruşu kuruşuna ödetene kadar, AB'nin yakasını asla bırakmamalı, onların istediği her antlaşmayı yerine getirip, getirdikçe AB'yi köşeye sıkıştırarak elli yılın intikamını almalı.Kardeşlerim, Türkiye'nin NATO'da köpek gibi kullanılıp sümük gibi fırlatılıp atılması, en batıcı Türk aydınlarının dahi kafasını karmakarışık yapmıştır. Ülkemizde yeni estirilen milliyetçilik rüzgarları tanıdık değildir, bu rüzgarlar, ne Namık Kemallerin, ne Mustafa Kemallerin ne de bizim şaşkın MHP'lilerin milliyetçiliğe benzememekte. Ne de kaba, gerici, ilkel, sebeplerle doğal olarak oluşmuş bir milliyetçilik türü değildir. Aksine, dikkat edin, çok okumuş, onlarca yıl batıya yönelmiş, batılı değerleri benimsemiş aydınlar arasında bu yeni Avrupa düşmanlığı patlak vermiştir.Avrupa'nın bu kalleşliği batıda okumuş aydınlarımızı kışkırtmıştır, ilginç ve çağ dışı bir bağımsızdık rüzgarları estirmesine sebep olmuştur. Türkiye bu yeni tür Avrupa düşmanlığını yavaş yavaş içselleştirerek bir dinamit haline gelmekte. Ülkemiz, milliyetçi ve taşkın profesörlerle dolup taşmakta, ekranlarımız, akıl hastası Avrupa düşmanlarıyla boğulmuş durumda. Bu yeni tür düşmanlığın sahiplerine bakın! Yüzyıldır batı esaslarıyla batılı okullarda batılı terbiyeyle batılı sanatlarla batılı bilimle büyüyen insanlardır. Bu insanların sonradan görmüş 'milliyetçilikleri de' çok daha körleşmiş, bir akıl hastalığı türüne dönmüştür. Her şeyden pirelenen, her şeyi batının ajanı savan, Avrupa'nın bizi sömürgeleştirip feshedeceğine inanan, batıdan gelen tüm kitap ve metinleri 'ajan' ve 'komplo' gibi okuyan yeni bir milliyetçilik türü!Yani, aklıselim yine kaybedildi, yani uğraşıp duralım artık binlerce profesör manyağıyla... Bu terbiye edilmemiş, yatıştırılması imkansız milliyetçilik, ekranlarda kan çıbanı gibi patlayan çılgın bir düşünce dünyasını da Türkiye'ye yavaş yavaş öğretiyor!Yani, eskiden bu toprakların gençleri azgın milliyetçi olurdu, şimdi yer değiştirildi, şimdi, aydınları ve profesörleri vahşi milliyetçileri oluyor!Batıda doğup batıda ölseler dahi, doğu kökenli aydınların zihnini yönlendiren batı kültürüyle doğulu aydınlar bir türlü duygudaşlık kuramıyor. Duygudaşlık kurulmayan bir kültürü tasvip etmeleri mümkün değil. Tam tersine, öğrendiği ve yetiştiği batı biliminin bilim ve hukuk kılığında, doğulu halklara baskı uyguladığına inanıyor.Beyni, batılı hukuk, demokrasi, siyaset gibi batılı değerlerle ortak bir söylemi paylaşsa dahi, asla içselleştiremiyor. Yani, hepimiz yüreği başka, beyni başka adamlar olduk. Mesela, doğulu aydınlar batının biliminden vazgeçmeseler de, batının sanatsal başarılarını çoktan küçümseyip hiç ciddiye almamaya başladılar. Şimdi, bu kafa karışıklığıyla tamamen başka bir kültürün içine girebilmek mümkün mü? Çözülmesi imkansız bu sorunlar basit değil, şimdi yüzlerce profesörümüz batılı gibi düşünmeyi 'bozulma' kabul ediyor, bu kadar büyük bir tuhaflığı bu ülke kaldırabilir mi?Bizi batıya satan aydınlarımız*. Doğallığını kaybetmemek için direnen halkımızdı. Şimdi aydınlarımız, türkülerimizi, sanat müziğimizi, tarihi eserlerimizi, Yunus'u, Mevlana'yı, doğuyu merak ediyor, 'dur' diyor. Halkımız ise bugün batı özentisinin en aşağılık örnekleriyle çorbaya dönmüş Aşmalı Konak gibi dizileri izliyor. Bunları sonra tartışırız...Bir halkımız daha var, halkımızdan içeri. Ülkemiz, dünyanın en büyük en zengin ekonomisine dahi sahip olsa, asla tatmin olmayacak, Bosna, Afganistan, Çeçenistan ve Irak'ta yaşadığı vicdan sızısını gidermeden rahat etmeyecek, bir halk.Irak ve Bosna işgaline sessiz kalan Avrupa karşısında, halkımız ve aydınlarımız, bir 'insanlık' sesi arıyor, kendi kültürlerinin içinden bir adalet duygusu, bir iyilik fikri devşirmek istiyor.Karşılıksız iyilik, iyilik, mal gibi, borsa gibi, dolar gibi yükselen ya da Avrupa'nın yasaları gibi dünya alem görsün diyen hukuki metinler değil, hiçbir tanımı ve tarifi ve kuralı olmayan bir iyilik.iyilik, hızla yayılır, iyilik, her insanın, her devletin insanlığın yasaması için olmazsa olmaz en temel duygumuzdur. insanlığın en büyük değeri. Bir küçük iyilik, dünyanın neresinde olursa olsun fırtınalar yaratır, çok çabuk çoğalır, etkileri asırlar sürer.Şimdi, kapısı sabah vakti Amerikan askerlerince kırılıp parçalanan, annesi babası don gömlek yataktan fırlatılıp duvara dizilen dört yaşındaki Iraklı çocuklar, bizlerden bir 'iyilik' beklemekte. Uçsuz bucaksız çöllerde kendi halinde yaşayan bir Iraklı çoban hepimizden Allah rızası için 'adalet' beklemekte.Bizi, aydınlarımızı, halkımızı, insanlığı yüceltecek olan değer, iyilik'tir. Rusya, ABD ve Avrupa kültürünün karşısında bizi yüceltecek ve elimize insanlık meşalesi-ni verecek olan duygu, Allah rızası için kardeşlerimize iyilik'tir. Küçük bir iyilik, devletlerin tüm maddi yasalarından ve zenginliklerinden ve kudretinden daha büyük anlamlar taşır! İnsanoğlu'nun kaybolmuş ruhu, ezilmiş vicdanı ve hâlâ insanoğlunun evrendeki en büyük mucizesi, yardımlaşma, el sıkışma, paylaşma, bir küçük yardım paketi gönderme, komşusunu düşünüp, üzülmesidir!Petrol ve madenlerimizi ve inançlarımızı bilmeksizin yağmalayanlar karşısında insanoğlunun acısını dindirmenin tek yolu, iyilik'tir. Hem kendimiz hem halkımız hem devletimiz hem insanlık, zalimlerin işgal ettiği bu dünyada ancak iyilikler yaparak, varolabilir.Topraklarını, çoluk çocuklarını, inançlarını, sokaklarını, dünyanın en manyak en delirmiş silahlarına karşı savunan insanların yanında 'iyiliklerimizle' durabilmeli-yiz. Milli menfaatler, devlet çıkartan ve politikalar düşünmeden yapabileceğimiz iyilikler tüm insanlığın özlediği ve aradığı 'insanlık çığlığıdır'.Ortadoğu toprakları kan ağlıyor. Şarkı söyleyen bir Arap çocuğunu en son ne zaman gördünüz? Yoksul, mazlum, silahsız insanlar, dünyanın en büyük şeytanları Amerika ve İsrail'e karşı ayakta durmaya çalışıyor. 15 yaşındaki evlatlarını intihar bombalarıyla havaya uçurmaktan başka şansları kalmamış.Isa, bugünlerde ne yapıyor? Hazret-i Musa'yla, Kudüs'te, ölen, yağmalanan, talan edilen Müslüman çocukların ardından kahkahalarla mı gülüyor?Batı, kültürümüzü ve insanlarımızı neden yağmalayıp, tarihten silmeye çalışıyor. Batı, kültürümüzü işe yarar, verimli bulmadı mı?Ama, karanlığımızı çok işlevsel buldu. Öyle verimli karanlığımız var ki, sürekli aydınlatmaya geliyorlar. Ne komik, batının dört yüzyıllık aydınlatma düşüncesi bizi kendi petrolümüzle aydınlatmaya geliyor.Batı, inançlarımızın ve tarihimizin eski olduğunu, bu kadar eskimiş şeyin asla modern olmayacağını, bu kadar eskimiş kültürün ancak zalim diktatörler yetiştireceğini iddia ediyor, işte bu yüzden, onurumuzu ve inançlarımızı bombalarıyla örseleyerek, artık bu hırpalanmış tarihten ve inançlardan kurtulup atmamızı bekliyorlar. ABD askerlerinin sırt çantalarında getirdikleri, 'hukuk ve özgürlükleri' bayramlar yaparak kullanmamızı istiyorlar. (alıntı)

İSRAİL’İN GENETİK PROJESİ

Tarih : 14.05.2005Yer : ŞANLI URFA
Türkiye Cumhuriyeti’nin 59. tek partili koalisyon(!) hükümeti Şanlıurfa`ya geniş bir katılımla geliyor. Şanlıurfa semalarında devlet ricaline ait ATA uçağı ile bakanlar kurulu Şanlıurfa’ya iniş yaptı. Ayrıca 2 uçak daha Şanlıurfa ya yaklaşmaktaydı. Şehir bu üç uçağın neden geldiğini günler öncesinden reklam panolarından biliyordu.Bu üç uçak “HALEPLİ BAHÇE PROJESİ TEMEL ATMA TÖRENİ” için geliyordu. (Daha Ayrıntılı Bilgi Aşağıda)Halk hazırlandı ATA uçağının muhtevasını az çok tahmin ediyorlardı. Başbakan ve bakanlar olabilirdi.Diğer 2 uçakta kimler vardı acaba?İşte koalisyonun diğer ortakları bu 2 uçakla gelmişlerdi.Halk daha sonradan öğrendi ki Kadir Has bey ve ricali bir KOÇAİR`a ait uçakla geldi. Urfa Halkı Koç adına yabancı değildi nede olsa Urfa’ya yatırım yapmış hem de hayvancılık üzerine yabancı ortağı olan İSRAİL menşeli ADI bizden kendisi ONLARDAN olan ATA şirketiyle “şirket evliliği” yapıp KOÇ-ATA şirketini kurmuşlardı. Şehirdeki marketlerde ise bu şirketin HARRAN markalı sütleri satılmakta idi .Koç – Ata şirketi demişken birkaç konudan daha bahsedelim ...Şehir sokaklarında okumuş kesim yani mürekkep yalamış takımı İsraillilerin bu kapalı kapılar ardında genetik mühendisleri ile ne yaptığını az çok kestiriyor. Birkaç tahmin yürütüyordu. Onlara göre bu adamlar 2 iş yapıyor olabilirlerdi.İlk tahminleri “satın aldıkları büyükbaş hayvanlar üzerinde genetik çalışmalar yapıyorlar” yönündeydi. Urfa halkı bu süt ürünlerine temkinli bakıyor diğer markalardan daha ucuz olan bu ürüne pek rağbet göstermiyordu.İkinci tahmin ise tohumlar üzerindeki genetik çalışmaları ile ünlü olan bu ülkenin mühendisleri “SÜT üzerinde bazı değişiklikler yapıyordu”.Buna ek olarak Urfalı olan bir akademisyenin KOÇ-ATA şirketinde çalışanlardan duyduğu bilgi bizler için çok daha önemli. Söz konusu Koç-Ata şirketi çalışanına göre süt içine eklenen bir kimyasal madde vardı! Ve bu kimyasal madde bir hormondu!Buraya kadar sadece iddia gibi görünmesine rağmen eksik kalan parça dün yaptığımız bir görüşmeyle tamamlanıverdi. Bu görüşmeyle gelen bir askeri istihbaratın da eklenmesi, Koç ve İsrail’in GAP’taki tarım faaliyetlerinin hikmetini gözler önüne seriverdi!(Koç belki Türkiye’de ticari faaliyet için resmi bir zorunluluk gibi görünebilir olabilir ama adı “Koç” olunca “hep de niye o çıkar bunun altından” dedirtiveriyor insana?! Koç’un Rum-Yunan ve Yahudi’lerle ilişkileri gerçekten hep ilginç olmuştur!)Bu istihbarata göre : İsrail’in GAP gölgesinde “insan genleri üzerinde değişiklik yapabilecek kimyasallarla tarım kisvesi altında, öncelikle de yöre insanlarına yönelik bir faaliyet yürüttüğü” tesbit edilmişti.Genlerde değişiklik yaratabilen kimyasalların; hormon yüklenmiş taşıyıcı nitelikteki bitkisel-hayvansal besinlerle veya direkt olarak canlılara verilebildiği zaten biliniyor.Bu taşıyıcı besinlerin (bilinen ve emin olunan) adı : Urfa için ucuz Harran SÜTÜ!İş o ki, bu istihbarata göre; İsrail’in bu projesinde, genlerde değişikliğe neden olacak olan hormonların veya kimyasalların alınması gen yapısında hemen bir değişikliğe neden olmuyor!Ta ki 2. bir tetikleyici etkenle tetiklenene kadar! Evet ancak o zaman bir genetik değişiklik gerçekleşiyor!Buradaki açık tehlike şu!Tetikleyiciyle zamanlanabilir yani kontrol edilebilir bir genetik değişiklik demektir bu!Bu bilgi önümüze gelince biz de İsrail’in amacına yönelik kestiremediğimiz eksik parçayı yerine koyuverdik.Şimdi kestiremediğimiz ise bunun neyi etkilediği veya etkileyeceği!Saygılarımızla
Aşağıdaki haber, gerçekten de çok vahimdir! “Türkiye toprakları yabancılara satılıyor”, denilirken bunun yalan veya uydurma bir haber olmadığı artık ortaya çıkıyor!Şimdi sormak istiyorum: “Bu ülke sahipsiz midir?” Bu sefer düşman topu ve tüfeği ile gelmedi! Hayır, ama içeriden topraklarımızı satın alma yoluyla, işbirlikçilerini de nemalandırarak topraklarımızı ele geçirmek istiyor! Filistin i ve bugün Filistinlilerin çektikleri ızdırapları unutmayın! Fakir ve yoksul Filistinliler; Yahudiler vaat edilmiş topraklara gelmeye başladığında, onlara tek varlıkları olan topraklarının tapularını bedellerinin üzerinde satarak, ülkelerini elden çıkardılar!-----------------------------------------------------------Bugün, Filistin halkı ne çekiyorsa, kendi cahilliği ve aç gözlülüğünden çekiyor! Evet, 3 kuruş paraya en kıymetli hazinelerini, var olma nedenlerini, geleceklerini, yani ülke topraklarını sattılar! O zaman dedelerinin gözünü kapatarak sattığı topraklara tekrar sahip olabilmek için, bugün torunları kanı ile canı ile bedel ödüyorlar!HANGİ ŞARTLAR ALTINDA OLURSA OLSUN, KÖY VE TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI DERHAL DURDURULMALI, BEDELLERİ ÖDENEREK GERİ ALINMALIDIR!!!YABANCILARA, ANCAK BİR EV’LİK ARAZİDEN FAZLASI ASLA SATILMAMALIDIR. YARIN ÖBÜRGÜN, TOPRAKLARIMIZI SATTIĞIMIZ BU YABANCILAR, BİZLERİ KENDİ TOPRAKLARIMIZDA, KÖLELERİ GİBİ ÇALIŞTIRACAKLAR, KENDİ TOPRAKLARIMIZDA SÖZ HAKKIMIZI ORTADAN KALDIRACAKLAR, HATTA KENDİLERİ İÇİN ÖZEL KANUNLAR VE İMTİYAZ HAKLARI ÇIKARILMASINI İSTEYECEKLER!!! BU ASLA KABUL EDİLEMEZ!Ülkemizin bugün içerinde bulunduğu şartlar, hızla Kurtuluş Savaşı öncesi şartlara dönmektedir!!!!UYUMA URFA HALKI UYAN!!!UYUMA TÜRKİYE UYAN!!!AKP-İSRAİL ORTAKLIĞIYahudi Urfa projesi imzada Şanlıurfa'nın göbeğine 186 bin metrekarelik küçük bir "İsrail" inşaa ediyorlar. Dinler ve Kültürler Parkı adlı merkezde, bir kilise bir de sinagog olacak. İsrail, proje için 20 milyon dolar ayırdı. Mumcu, 4 yıldır projeyi hayata geçirmeye çalışıyor. Eski Şanlıurfa Belediye başkanı reddetti ama 28 Mart seçimlerinde belediye AKP'ye geçti.Turizm Bakanı Erkan Mumcu 2000 yılında, zamanın Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan'ı Ankara'ya çağırır. Bakanlık binasında yapılan görüşmeye, Bakan Mumcu'nun yanı sıra, iki müsteşar yardımcısı da katılır. Bakan Mumcu, görüşme sırasında masaya bir proje koyar. Projenin ayrıntılarının yer aldığı kitapçığın kapağında şöyle yazar, "Dinler ve Kültürler Parkı Projesi". Projenin tarihi de dikkat çekici "İnanç Turizmi" yılı ilan edilen 2000 yılı. 2000 yılı aynı zamanda, Vatikan'ın Avrasya'yı Hıristiyanlaştırma binyılı ilan ettiği 3'üncü binyılın başlangıcı.186 BİN METREKAREProje, özetle Şanlıurfa'nın göbeğinde 186 bin metrekare alana kurulacak sözde bir parkla ilgilidir. Bakan Mumcu, Belediye Başkanı Bahçıvan'a, proje için dışarıdan 20 milyon dolar para geleceğini söyler. Ancak hangi kurum ya da ülke tarafından verildiğini söylemez. Israrlı sorular yanıtsız bırakılır. 1994 yılından beri Şanlıurfa'da belediye başkanlığı yapan Ahmet Bahçıvan, projeyi eline alır ve incelemeye başlar. Önce, adı konusundaki kaygılarını dile getirir, ardından önemli bir ayrıntı dikkatini çeker. Projeye göre, Şanlıurfa'nın göbeğine bir sinagog ve kilise yapılacaktır. Bahçıvan, Bakan Mumcu'ya "Urfa'da Yahudi yok ki!" der ve projeyi onaylamayı reddeder. Ardından Belediye Başkanı Bahçıvan 4-5 kez daha Ankara'ya çağrılır, Bakan Mumcu da iki kez Urfa'ya gelir. Bahçıvan, sonraki görüşmelerde, "projeden Sinagog ve kiliseyi çıkartın onaylayalım. Eğer proje, iddia ettiğiniz gibi turizm amaçlıysa, eski yıkılmış kiliseleri onarın" der. Bakanlıktan aldığı yanıt, projenin ve kaynağın sahibini de ele verir: "Sinagog yoksa, para da yok!"BÜYÜK İSRAİL'İ İNŞAA EDİYORLARBu önemli görüşmeyi, 1994 yılı ile 2004 yılları arasında Şanlıurfa'yı yöneten en yetkili isimlerden biri aktarıyor. Eski Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan'la görüşme talebimiz, yabancıların toprak alımı üzerine oldu. Bahçıvan'ın, İsrail'in Şanlıurfa'daki sistemli toprak alımlarıyla ilgili son derece önemli açıklamalarını yan sütunlarımızda okuyacaksınız. İsrail'in hangi yöntemlerle, kimleri aracı kullanarak, nasıl topraklarımızı lokma lokma elimizden aldığını net bir şekilde anlatıyor Bahçıvan. Ancak Bahçıvan'ın açıklamalarında dikkatimizi çeken, İsrail'in henüz, Şanlıurfa'da söylendiği gibi büyük miktarlarda toprak almadığı yönündeki açıklamaları oldu. Bahçıvan'a göre, bölgenin altyapısı İsraillileştiriyor.ŞANLI DEĞİL, YAHUDİ URFAİşte, AKP'li Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu aracılığıyla hayata geçirmeye çalıştığı Dinler veKültürler Parkı Projesi, İsrail'in bu amacını gerçekleştirebilmesi için en büyük adım olacak. 2000 yılında atamadıkları bu adımı, AKP Hükümeti zamanında gerçekleştirecekler! İmza atılınca, Urfa, şanlı değil, Yahudi Urfa olacak.İŞTE PROJE!Aydınlık'ın ele geçirdiği, Şanlıurfa'yı Yahudileştirmeyi amaçlayan projenin adı: "Dinler ve Kültürler Parkı Projesi." Projenin yer aldığı kitapçığın girişinde, "2000 yılı İnanç Turizmi için farklı kültür ve inançlardaki toplumları bir araya getiren barışa ve huzura katkı sağlayan, öncü ve örnek bir uygulama olacaktır" deniyor. İsrail Hükümeti tarafından hazırlanan ve yapımı için 20 milyon dolar kaynak ayrılan projenin uygulama alanı 186 bin metre kare. Projenin uygulanacağı yer, Şanlıurfa'nın tam ortası.MİSYONLERE GÖRSEL PROPAGANDA İMKANIProjeye göre, parkın hemen giriş avlusundan sonra karşınıza, 1700 metrekare alana kurulu, "Holo vizyon gösteri birimi ve peygamberler tabletleri" çıkıyor. Burada kurulu 8 ayrı kapalı mekânda, tarih boyunca yaşamış peygamberlerin yaşamları dev ekranlardan Urfalılara görsel olarak sunulacak. Eski Belediye Başkanı burası için, "misyonerlerin propaganda alanı olacak" diyor. Biraz ilerleyince karşınıza Peygamber tabletleri birimi çıkacak. Burada, bütün peygamberlerin hayatı cam levhalara üç dille yazılıp sergilenecek. Parka girenler ilk olarak bu propagandaya maruz kalacak.32 ADET TAPINAKParkta ilerlemeye devam ediyoruz. Yolun iki tarafı "Tanrı'nın evlerine" ayrılmış. Burada, 32 adet taş platformlar üzerine kurulmuş tapınaklar bulunacak. Tapınaklar arasında, Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya gibi ülkelerden kilise ve katedral örnekleri yer alacak.SİNAGOG VE KİLİSE SAKLANIYORProjede dikkati çeken en önemli bölüm ise, proje alanının tam ortasına kurulacak olan sinagog ve kilise. Bunlar ibadete açık olacak. Ancak, projenin yer aldığı kitapçıkta bütün ayrıntılar yazılı olarak belirtildiği halde, sinagog ve kilise ile ilgili, proje maketindeki zor seçilebilen küçük bir yazı dışında hiçbir bilgi yok. Kafeteryaların bile kurulacağı alan büyüklüğü hakkında bilgi bulunan kitapçıkta, kilise ve sinagogun kaç metre kare alana kurulacağı belirtilmemiş. Eski Belediye Başkanı Ahmet Bahçıvan, bakanlıktaki görüşmede, projedeki bu ayrıntıyı görünce, "16'şar metrekare olacağı" yanıtını almış.Ancak projeyi inceleyen Bahçıvan, kilise ve sinagogun, yine projede yer alan 615 metrekarelik yüzme havuzuna denk geldiğinin farkına varmış. Özetle, bu iki yapı, özellikle projede bulanık bırakılmış.TANRIYA YÜKSELİŞ TEPESİMaket üzerinde biraz daha ilerleyince, tam yolumuzun üzerine, 2495 metrekare alana kurulu "Tanrıya Yükseliş Tümülüsü" adı verilen büyük bir yapı bulunuyor. Ziyaretçiler, Hıristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlık Yolu adı verilen üç ayrı rampadan geçip, kapalı bir avluya ulaşıyor. Rampaların duvarlarında, her dine ait kitaptan alıntılar yer alıyor. Tümülüsün zemininde ise 300 metrekare alana kurulu ve 235 kişilik, çeşitli etkinliklerin düzenleneceği bir salon bulunuyor.FIRATIN DOĞUSU YAHUDİLERE, BATISI HIRİSTİYANLARAProje alanının tam ortasında Fırat ve Dicle'yi temsilen iki su yolu bulunuyor. Sinagog'un Fırat ve Dicle'yi temsil eden su yolunun doğusunda yer alması, kilisenin ise batısında yer alması dikkat çekiyor. Bir de proje maketinin omurgası hac şeklinde yapılmış.Eski belediye Başkanı Bahçıvan'ın verdiği diğer bir önemli bilgi de şu: Bu çapta bir projenin maliyeti 20milyon dolar değil, etse etse 3 milyon dolar eder.PROJE AKP'Lİ BELEDİYENİN ÖNÜNDEEdindiğimiz bilgiye göre, proje 28 Mart yerel seçimlerin ardından yeniden masaya kondu. Bakan Mumcu, Urfa'ya giderek projeyi imzalatacak. Şanlıurfa Belediyesi, son yerel seçimlerin ardından AKP'ye geçti. Belediye'nin başında şu anda AKP'li Ahmet Eşref Fakıbaba bulunuyor.
NOT= Bu haber size eski, tanıdık gelebilir... Erkan Mumcu'nun bakanlık döneminde yoğun olarak ortaya çıkan bu haberin bir spekülasyon haber olmadığı şimdilerde daha net anlaşılmıştır. Urfa'lı duyarlı vatandaşlarımızın şahsımı arayarak haberi yeniden gündeme getirmemi istemelerinden dolayı bu haberi yayınlıyoruz... Eklemek istediğim bir konu varki; artık başka TÜRKİYE YOK! Eğer bu toprakların sahibiysek sahibi olduğumuzu belli edelim. Yok eğer değilsek buralarda bu utançla yaşamaktansa, çekip gidelim.... Bizim Avrupa da yada ABD'de gidecek yerimiz yok. Artık herkezin safını belirlemesi gerekir..... Heleki şu en hassas dönemde bu bize en gerekli olandır.

(alıntı: KasvetliSURAT)

Mayıs 17, 2005

Tanri kutsal topraklari gercekten Yahudiler'e mi vaad etti?

Tanri kutsal topraklari Israil'in iddia ettigi gibi gercekten Yahudiler'e mi vaad etti.Herseyden once Tanri Ibrahim'e kutsal topraklari vaad ederken ortada Yahudilik diye birsey yoktu.Yahudilik inanci Ibrahim'den binlerce yil sonra ortaya cikti.(Isak ve Yakup Aramean ve Chadean'dilar) Incil'de Tanri Ibrahim'e "Ben seni Chaldean'dan bu topraklari sana vermek icin getiren efendiyim" demektedir.(Gen: 15:7; Neh 9:7) "Yahudi" kelimesi ilk Ester'de (2.yy'da yazildi) bulduk."Susa'nin guclu bir kontrolu vardi.Yehudi Mordecai olarak isimlendiriliyordu.'' Bu "Yehudi'nin Incil'de ilk bahsedilisiydi.
Tanri topraklari Ibrahim gibi tek bir Tanri'ya inananlara vaad etti;herhangi bir insan grubuna veya ulusa vaad etmedi.
Ibrahim'in inandigi tek tanriya inananlar (Ibrahim'in torunlari) Ibrahim'in inancindan gelmektedirler.

"Sana sonsuza kadar sunu vaad ediyorum.Sana vaadim benimle senin ve senin kusaklar boyu gelecek olan torunlarin arasindadir.Senin ve senden sonra gelecek olan torunlarinin tanrisiyim.Simdi yabancisi oldugun butun Cannon topraklarini sonsuza kadar sahip olman amaciyla sana ve torunlarina veriyorum.Torunlarinin da Tanri'si olacagim.Vaadimi tut.Senden sonra gelecek olan torunlarin da tutsun." (Genesis 17:7-9)

Abra-Ham (yiginlarin babasi) olarak adlandirdigi Ibrahim'e Tanri, Ibrahim'in soyundan gelenlerden olusan uluslar yapma sozu verdi.
"Sana vaadim sudur,sen uluslarin babasi olacaksin (tek bir ulus degil!!!).Bundan sonra Ibram degil Ibraham(Ibrahim) olarak adlandirilacaksin.Seni uluslarin babasi yapiyorum.(Goim)- Genesis 17:3-7

Boylelikle Tanri'ya ait olan kutsal topraklar (Ex 19;5 ve Leviticus 25:23) Ibrahim'in tek tanriya olan inancindan gelenlerin topraklari olacaktir.Gercekte de Ibrahim tek Tanri'ya olan inancini yaymak,anlatmak ve gelistirmek icin yasadi ve mucadele etti.Bir ulus kurmak gibi bir misyonu olmadi.(Genesis 12:3;Isaiah 19:24.2)

Tanri kutsal topraklari sadece Ibrahim'in torunlari olan Yahudiler'e mi vaad etti.Incil'de yazilanlar bu topraklarin tek bir ulusa degil uluslara vaad edildigini ( Goiim) vurgulamaktadir. "Yahudi" ve " Hebrew ''kelimesi Ibrahim'den ve Isak'tan binlerce yil sonra ortaya cikmistir.Israil kelimesine ilk Tanri'yla Yakup'un arasinda gecen tinsel bir mucadele sirasinda rastlamaktayiz.
" Tanri adama sordu:
-"Adin nedir?"
-"Yakup " dedi adam.
-"Bundan sonra Yakup ismini kullanamazsin.Senin adin Israil olsun"dedi Tanri ve devam etti:
Cunku sen kutsal seylerle ve insanogluyla kavgaya tutustun ve ustun geldin."

Yakup yeni isminiPeniel'de aldi."Cunku ben Tanriyla yuzyuze gorustum" ( Genesis 32:28-31 ve Genesis 35-13) Yakup ve 12 oglu Canaan'da (Genesis 27:1) dogdular ve yasadilar.Isak burada gomuldu.(Gen: 34:29) Yakup ve cocuklari ,dedeleri Ibrahim'den ve Canaan dogumlu olmalarindan dolayi Aramean/ Chaldean'dilar.Isak'in Eseu'nun ve Yakup'un bir cok cocugu Canaatieler'le evlendiler.(Gen 26:1-43)Bugunki anlamiyla bu insanlar ayni topraklar uzerinde yasayan ve farkli soydan gelen insanlarla karisarak degisik gruplar olusturdular.Aralarindaki tek farklilik ise soydan ote Ibrahim'in tek tanriya olan inancina duyduklari farkliliklardir.

Daha sonra Tanri Ibrahim'le verdigi tahaddutu ayni kosullarla yenileyerek Yakup'a da verdi.
"Butun uluslarin toplanma noktasi olan bir ulus ( ghal Goiim) senden meydana gelecektir.Daha once Ibrahim'e ve Isak'a verdigim vaadi sana da veriyorum." (Genesis 35:11-12)
Acikca goruldugu gibi tek bir ulusdan degil uluslardan bahsedilmektedir ve Yakub'un misyonu tek bir ulus insa etmek degil, tanrinin tekligine olan inanci yasatmak ve yaymaktir.Bu topraklarin sadece bir ulusa vaad edildigi iddiasi bir cesit yorumdur ve hepimizi kendi siluetinden yaratan bir Tanri'yla herhangi bir iliskisi yoktur.Tanri topraklari kendi cocuklari arasinda bolerek savaslara,felaketlere ve acilara yol acan bir emlakci degildir.Yeryuzundeli kaynaklari Tanri'ya dayandirarak bolmek hicbir sekilde tanriya olan inanca,onun sevgisine ve askina hizmet edemez.Ilk andan beri tanri bir grup insanin degil icinde Tanri aski olan herkesin tanrisidir.Aksi taktirde sadece bir grubun tanrisi olan tanridan oteki insanlar nefret edeceklerdir.

Kutsal kitaplarda tanri bizleri kendi suretinden yarattigini soylemektedir. "Tanri insani kendi siluetinden yaratti." Genesis 1:27 Insan oglunu kutsayarak ona "verimli ol,cogal ve yeryuzunu doldur." dedi.Genesis 1:28. Burada anlasilmasi gereken en onemli nokta tanrinin insanoglunu esit olarak yaratmasi ve ona butun dunyayi vermesi ve onu kutsamasidir.Tanri yaratigi bazi insanlara ayricaliklar verip otekileri dislamamistir.

Bu baglamda Ibrahim'in torunlari Ibrahim'in inandigi tek tanriya ve Ibrahim'in misyonuna inanan insanlardir.Yahudiler'in
bu topraklara geldigi gunden beri Tanri bu topraklardaki siddetin ana kaynagi oldu.Tekrar sunu soylemeliyim ki,butun bunlar Tanrinin arzusu disinda,tanriyi kendi politik amaclari dogrultusunda kullanmak isteyenler tarafindan yaratilmistir.Lutfen sunlara bir kulak asalim ve Incil'de yazilan su yazilari okuyalim:

"Misir'da Yakub'un cocuklari Israilliler olarak adlandirildi.(Genesis 46:1 ve Ex 1;1ve 9) Misirlilar olarak adlandirilabilirlerdi Ex 1;1-7. Israilliler farkli orjinlerden gelen ve farkli gruplardan olusan yerli Misirlilar ile evlendiler.Saf bir sekilde Ibrahim'in soyundan gelen cocuklar gibi davranmadilar.Farkli gruplarla kaynastilar.Onlari Musa'nin etrafinda toplayan tek sey neydi? Saf kokleri mi? Hayir.Tek tanriya olan inanclari onlari Musaya goturdu.Bircok Misirli ve oteki insanlar essiz tek bir tanrinin varolduguna inaniyorlardi.Ibrahim;le baslayan Tanrinin buyuk vaadinin Isak'ta Yakup'ta ,Yusuf'ta ve Musa'da devam etmesi saf irki kokenlere degil tanrinin tekligine olan inanctan kaynaklanmaktadir.Kenana topraklarina bir inanci yasamak ve farkli uluslardan olusan insanlara tek tanri inancini vermek icin gelmislerdir.10 emire baktigimiz zaman Tanrinin insanlardan tek tanri askiyla birbirlerini sevmelerini ve iyi insan olmalarini istedigigi goruruz
.Dt 6:4-9 (Smai,Ishrael,Adonia...)veta Lev 6:2,19:13,4)

Tanrinin verdigi "misyon" ne demek?
Tanri'nin verdigi misyon Ibrahim'in torunlarina tek tanri inanci vermektir.Kendini Ibrahim/e Isak'a ve Yakup'a aciklayan tanri onlardan farkli uluslardan sevgiye ,merhamete, dayanismaya ve sefkate dayali tek bir tanriril inanc olusturmalarini istemistir.
Tanri Musa'ya "Seni kendi insanim olarak alacagim; efendin olacagim.Ben seni Misirlilar'in boyundurugundan kurtaran efendinim.Ibrahim'e Ishak'a ve Yakup'a verdigim eli sana da verecegim.Ben efendinizim."Ex 6:7-8
"Bana itaat edip Kanunlar Kitabi'indaki emirlere uyarsaniz benim kalbimde ve ruhumda olacaksiniz Dt30- 10"Eger tersini yaparsaniz cezalandirilacaksiniz." "Eger bana degilde oteki tanrilara taparsaniz bugunden size yokedileceginizi ilan ediyorum.Urdun'u gecip de gelidiniz topraklari elinizden alirim." Dt 30;17-20

'' Misyon''un ne oldugunu goruyorsunuz.Buradaki misyonun bir toprak parcasinin elde tutulmasi degil tek bir tanriya olan inancin tasinmasidir.Daha once belirttigimiz gibi butun yeryuzu tanriya aittir ve Tanrinin vaadi acikca goruldugu gibi
toprak degil, inanctir.

"Zamani geliyor"dedi tanri.Israil'in ve Juda'nin eviyle yeni bir anlasma yaptigim zaman bu vaad daha oncekilerle yaptigimdan cok farkli olacak.Ben onlarin elinden tutup Misir'in disina cikarttim,onlar anlasmayi bozdular.Ben onlara bir kocaydim'dedi tanri."Kanunumu onlarin aklina yerlestirecek ve yureklerine yazacagim.Onlarin tanrisi olacagim,onlarda benim insanim.Hickimse komsusuna yada kardesine beni ogretmeyecek,cunku herkes beni ogrenecek.Zaaflarini bagislayacak gunahl;arini affedecegim"

"Tanrinin aklinda Israil ve Ibrahim'in tanrisina inanan butun insanlar hakkinda ne oldugunu biliyor musunuz?" (Peygamber Ezekiel 11;19-20)Israil'in torunlari benim buyrukarima uymaz benden cikarsa ulus olmalari duracak (750-585 io)

Tanrinin bahsettiginin toprak olamdigini ve inanc oldugunu goruyor musunuz?
Toprak bolunebilinir fakat inanc butun kalmali.Gercekte yanlis yorumlanmis toprak meselesini ortadan kaldirmak icin Ibrahim'in cocuklari birlikte haraket etmeli ve karar vermeli.1948'de Israil devletinin ilan edilmesine kadar yasayan Yahudiler'in, yasadiklari Arap devletlerinde herhangi bir problemleri yoktu.Israil tanrinin verdigi "misyon'u basardi mi?Maalesef ..Incil'de boyle olmadigini ve Tanrinin onlari nicin cezalandirdigini okuduk.Tanri bunu Dt 30;17-20 ve Housa
8;1-14 ve Housa 1:1-9'da belirtmektedir.

Amos(I.O 780-744) "Tanri sunu dedi ki,Judah'in 3 hatta 4 gunahi yuzunden geriye donmeyecegim.Cunku onlar efendilerinin buyruklarini reddettiler ve yukumluluklerini yerine getirmediler,cunku onlar atalarinin taptigi sahte tanrilar tarafindan bastan cikartildilar.Judah'in uzerine ates yollayacagim..."dedi 2;1-16
Isa'dan 6 yuzyil once gelen peygamber Ezekiel'in soylediklerini okuyalim: "Israil topraklarinda harabelerde yasayan insanlar sunu diyorlar 'Ibrahim sadece bir kisiydi topraga malik olan.Fakat bizler cokuz.Toprak bize eminim ki maliki olmamiz icin verildi.Tanrinin soyledigi ise 'Hala kanin icindeysen bu topraklara malik olabilir misin? Kilica bagli kal.Igrenc seyler yapiyorsunuz.Her biriniz komsularinizin karilarina goz atiyorsunuz.Siz bu topraklara malik olabilir misiniz.
Ben varoldukca Harabelerde yasayanlar kilicla cokecekler.Vahsi hayvanlar yigin yigincogalacaklar.Magaralarda ve buyuk yasam yerlerinde salgin hastaliklar musallat olacak.Topragi kurutacagim,kimse uzerinden
asamayacak.Beim efendileri oldugumu bilecekler.Butun kotulukleri yaptiklari zaman topragi cole donusturecegim."Ez 33;23-29

Tanrinin sozu sonsuza kadar gecerlidir.Tanri bugun Israil'de neler oldugunu ve Israil'in insanlara ve topraklara nasil davrandigini bilmektedir.Tanri ayni kizginligini gosterecek.Mevcut durum ve gecmisteki yasananlar Israil'li ogretmenlere dini liderlere ogretilerini duzelttirmeli ve yeniden insa edilerek Israil'e dogru misyonu ogretmelidirler.Bunlardan bir kacini vurgulayalim:

a) Onlardan yeryuzundeki butun uluslari kutsamalari istendi.Gen12;3,Isaiah 19;24
Peygamber Zekeria'nin soylediklerini okuyalim;
"Butun uluslarin arasinda sadece sen lanetlendin.Judah'in ve Israil'in evi seni kurtaracagim.Belki bu kutsanir."Zec 8;13
Israil bugun dunyayi kutsuyor mu?

b) Onlara insanlara nazikce davranmalari ogut verildi.
'Senin icinde ikamet eden yerliler ve yabancilar icin bir kural var."Ex12;49
"Komsusunun hudut cizgilerini sokenlerin ve yabancilarin,oksuzlerin,dullarin haklarini tahrif edenlerin uzerinde her zaman
buyuk bir lanet olacaktir"Dt 27;19,24;17; Ez 22;7; Jr 23;3

Israilliler bugun bunu yapmiyorlar mi?

c)Jubilee (60 yil ) yilinda Israil elindeki herseyi mulklerinin eski sahiplerine geri vermeli."5.yil Jubilee'dir senin icin.Bu jubilee yilinda herkes eski mulkune kavusmali" Leviticus 25;13,27;28

Israil bunu hic yapti mi ; yada bugun yapabilir mi?

Kaynak : Labib Kopti

Mayıs 05, 2005

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ

Amerika İsrail merkezli kaos politikalarıyla oluşturduğu “Büyük Ortadoğu Projesi” si tamamen ülkeleri devletsizleştirme ülke halkını da kimliksizleştirme projesidir.Amerika’ya göre model ülke Türkiye, işi organize edecek “Derin Devlet” kısmını halledecek olan ülkede İsrail olacak.Amerikan yönetiminin proje dahilinde yaptıklarına bakarsak ülke yönetimlerine müdahale etme,darbeleri tetikleme,terörist gruplar yaratmak, vb onlarcası.Evangelist-Yahudi-Şeytan ortaklığının tekelindeki Amerikan yönetimi halen uyguladığı politikaya devam ederse batağa saplanacak.Amerikan ekonomisi şimdiki durumu günde 2 milyar dolar açık vermekte bu açığın nedeni 1950’ler den sonra üretim ekonomisini bırakıp kabul ettiği para ekonomisinden kaynaklanıyor Amerikan yönetimi kontrolünde olan devletlerde yaptığı borsa ve para oyunlarıyla verdikleri günlük 2 milyar dolarlık açığı kapatmaktadır.Bunun kalıcı olamadığını bildikleri için dünya enerji piyasasını tekelerine almak zorunda.Şahinlerin Rusya ile yaptığı Hazar petrolü çekişmesinde kazanan oldu ” Ya bizdensiniz ya onlardan” diyerek işe başlayan Bush yönetimi oldu.Hazar petrolü ilk önce Ermenistan üzeri getirilecek ti Türkiye nasıl olduysa Ermenistan’ı projeden çıkardı.Gürcistan üzeri getirilecek olan Hazar petrolüne zamanın da SSCB Dışişleri Bakanlığı yapmış ve Sovyetler Birliği tarafından darbeyle iktidara gelmiş olan Eduard Şvardnadze Rusya’ya olan yakınlığın dan dolayı projeye karşı,Kadife Devrim için ülkedeki bütün sendikalar sivil toplum örgütleri George Soros’un finansmanı ile harekete geçirildi ve darbeyle iktidara gelen devlet başkanı yine darbeyle gönderildi.Amerika ve Avrupa Birliği darbeyi hemen kabul etti IMF kredi musluklarını açtı.Rusya için tam bir hezimet Amerika için zaferle sonuçlandı Rusya-Çin bypass edildi ve Hazar petrolü doğuya değil batıya akmaya başladı.Eduard Şvardnadzeyi emekliye ayırtan Amerikan yönetimi yerine 40 yaşlarında genç dinamik çok iyi derecede İngilizce bilen Amerika da hukuk bürolarında hukuk eğitimi almış gözü kapalı Amerika’ya güven duyan Mihail Sakaşvili’yi göreve getirildi.CIA Gürcistan da Kadife devrim için çalışan görev arkadaşlarının emeklilik işlemleri başladı doğal gazdan zehirlenerek öldürülen Başkan Zurub Jvaniya sonrada Başkan’ın danışmanı Giorgi Gelaşvili de evinde intihar ettirilerek öldürüldü.Gürcistan’a da demokrasi geldi bu ülke de özgürleşti.Gürcistan yenilgisini Putin ülkesindeki Yahudi asıllı Amerika için çalışan petrol ve medya patronlarına çıkardı.Rus ekonomisi enerji ihracatına bağlı petrol fiyatı artıkça rahatlayan petrol fiyatları düşerse zora giren Putin yönetimi bunlara ekrana getiren medya patronu Aleksandır Gussinsky’yi ait milyarlarca dolarlık vergi borçlarını ödemesi için baskı yapıp tüm mal varlığını el koyup Rusya’yı terk ettirdi.Putin Amerikalılar ile Dudayev’i ve Şamil Basayev’i görüştüren ve batıya çalışan ajan Nezamisnya İzvestiya da affedemedi.Putin ülkenin en zengin işadamı olan Mihail Hadorkovsk’un da milyarlarca dolar vergi borçlarını bulup ödemesi için baskı yapıp ülkeden yolladı.Son derece medyatik olan İngiliz Chelsea Kulüp’ün sahibi olan Roman Abramoviç’i de Yeltsin döneminde ülkeden kaçırılan 500 milyar dolarlık Rus kara parasının yurt dışına kaçırılmasından sorumlu tutup ülkeden gönderdi.Bu dört Yahudi kafadarın buluştuğu yer Yukos dünyanın sayılı petrol şirketleri arasında olan bu şirket şimdi Putin’in elinde Putin devletin olan Sibneft ile Yukosu birleştirip dünyanın en büyük 4. petrol şirketini yarattı..



Çeçenistan'da karakola ve seçim bürosuna saldırı

Projenin Kafkaslardaki diğer bir ayağı da Çeçenistan,Amerika ve Rusya burada da çekişti ve hala kazanın olmadığı bölgeye sonun da Vehabiler de el attı Beslan kasabasında yaşanan okul baskını eylemini de Vehabiler organize etti Çeçen’lerin bu direnişi bağımsızlık hareketinden çıkıp süper güçlerin gövde gösterisine dönüştü.Vehabilerin etkisiyle Çeçenlerin haklı direnişi terör olarak nitelendirilmeye başladı.Dudayev’den sonra Rusya’ya rağmen başa geçen Aslan Mashadov'un öldürülmesinin nedeni Dağıstanlı komutan Şamil Basayev’in Çeçen direnişinin başına getirilip yeni bir Dağıstan cephesi açıp Çeçenistan ve Dağıstan’ı birleştirip Kuveyt modeli gibi Hazar petrolü etrafında yeni bir körfez petrol ülkesi yaratmak.









CIA’nin Lübnan da ki faaliyetleri Ekonomi Bakanı Marwan Hamadeh suikastı ile başladı.Bu suikastı da Lübnan da ki iç savaşı önlemek için Birleşmiş Milletler,Avrupa Birliği,Amerika desteği ile Lübnan’a giren Suriye’ye ihale ettiler.Lübnan da MOSSAD’ın ince ince planladığı senaryo 16 yıl sürecek bir iç savaş başladı.Hıristiyanlara çok fazla imtiyazlar verilmesi kısa süre de azınlıkların iç hesaplaşmalarına dönüştü Lübnan ordusu ikiye ayrıldı,koyu bir İsrail ve Amerika düşmanı görünümdeki Suriye’nin Lübnan’a müdahalesi başladı.Suriye’nin Lübnan’a girmesiyle Suni Müslümanları sindirilmeye başladı iç savaş sırasın da Devlet daireleri, hastaneler, okullar yıkılıp tahrip edildi, Ortadoğu’nun en güzel şehirlerinden biri olarak bilinen Beyrut bir harabeye döndü.Suriye müdahale etmeseydi ülkedeki Hıristiyan azınlık neredeyse tamamen yok edilecekti.Tam bu sırada Lübnan’ın Turgut Özal’ı Bay Lübnan Refik Hariri ortaya çıktı.16 yıl süren iç savaştan sonra ülkeyi yeniden yaratı 15 Şubat 2005 tarihinde Aziz George Oteli’nin önünde 350 kilogram patlayıcı ile bombardıman sonucu oluşabilecek etki gibi asfaltlar yerinden söküldü,insanlar yanarak,parçalanarak öldüğü suikast sonucu öldürüldü.Patlamadan sonra halkın olay yerine akın etmesinin engellenmemesi 17 gün sonra bile patlamanın olduğu bölge de cesetler bulunmasının nedeni Lübnan Hükümetinin suikastı ört bas etmesidir.Hariri’nin araçlarında konvoyda bomba uyarıcı düzenekler mevcut nasıl olduysa sistemler kilitlendi uydudan alınan uyarı iletileri durdu.Patlama sonrası hemen bir yalan kurgulandı olaydan 1 saat sonra muhalif birkaç siyası hemen televizyonda direkt suçlu Suriye gösterildi CNN de alt yazılar geçiyor Amerika Suriye Büyük Elçisini geri çekti.Refik Hariri nisan ayında yapılacak seçimlerdeki en büyük Başkan adayıydı.Tek başına iktidara gelmesine kesin gözüyle bakılan Refik Hariri Suriye’nin Lübnan dan çekilmesine karşıydı Lübnan’ın güvenliği için Suriye kuvvetlerinin ülkede kalmasını istiyordu.Hariri’ nin yerine artık Muhalif Dürzi Lider Velid Canbolad Lübnan siyasetine yön veriyor Velid Canbolad Suriye’nin ülkeyi derhal terk etmesini istiyor ve sonrası bildik görüntüler ülkedeki bütün kötü gidişten Suriye sorumlu tutuluyor 1 milyon kişi sokaklarda 14 gün süren eylemler sonucun da Cumhurbaşkanı Emil Lehud tapun ağzın da Başbakan Ömer Kerame istifası veriyor.Bu halk darbesine de Sedir Devrimi adını veriliyor.Lübnan özgürleşti ve demokrasi bu ülkeye de geldi.

ırak.jpg



Irak ta olanlar bir yana işgale bakarsak herkes esas savaş Bağdat’ta olacak derken, Bağdat savaşmadan teslim edilmişti.Tarih 10 Nisan 2003'ü gösteriyordu.Teslimatı yapan, gerçekte Irak'ta herkesin bildiği ama ortalıkta elle tutulur bir şekilde gözükmeyen Kesnizani tarikatıydı.Tarikat Körfez Savaşından sonra Saddam'ın etrafını örümcek ağı gibi sarmıştı. Saddam'ın eşi,çok güvendiği generalleri ve istihbarat kuruluşlarının basındakiler hepsi bu tarikatın müritleriydi. Kesnizani tarikatı MOSSAD ve CIA tarafından Saddam'ı içten yıkmak, Irak’ı kolayca teslim almak için organize edilmişti.Tarikatın kurucusu Şeyh Muhammed kendisi ortalarda pek görünmüyordu.Medyatik değildi. Onun ismi Irak'ta efsane haline gelmiş getirilmişti.Tarikatın müritlerine MOSSAD'ın hahamlıktan tövbekar hocaları ders veriyor,dönüşüm etkisini göstermiş,bir Kürt tarikatı olan Kesnizanilik Türkmenler ve Araplar arasında da kendisine müritler edinmişti. Zaten uzun yıllardır Kuzey Irak Kürtleriyle temasta olan İsrail işi şansa bırakmak niyetinde değildi. Irak hızlı bir şekilde parçalanmalıydı.Gözüne kestirdiği Kürt tarikatı Kesnizani'lik üzerinden Irak’ın İslami hayatini da kontrol altına alacaktı.Artık Saddam ve çevresinde neler olup bittiğinden Kesnizani tarikatı ve şeyhi vasıtasıyla MOSSAD anında bilgi sahibi oluyor ve gereği yapılıyordu.Tarikatın içine MOSSAD iyice yerleşmişti. şeyh adına rahat rahat operasyon yapar hale gelmişti. Güney'de Şii Müslümanlar Kuzey'de ise Türkmenlerin büyük çoğunluğu hariç sivil Araplar ve Kürtler ile Irak devlet mekanizmasını elinde bulunduranlar Kesnizani tarikatı kullanılarak MOSSAD ve CIA tarafından devrilmişler ve psikolojik harbin kurbanını olmuşlardı.Saddam Irak'ın işgalinden birkaç ay önce durumu fark etmiş,eşi dahil, yakın çevresini etrafından uzaklaştırmıştı.Kesnizani tarikatı intikam almaya hazırlanıyordu.Derken Amerikan,İngiliz birlikleri Irak'a saldırdılar. Güney'de müthiş bir direnişle karsılaştılar. Dünya medyası, ve Türk medyası, asıl savaşın Bağdat ve çevresinde olacağını dile getiriyorlardı. Amerika’nın bu kadar az sayıda birliklerle Bağdat ve çevresindeki direnişi kıramayacağını söyleniyordu.Bağdat ve çevresi Saddam'ın askerleri tarafından hiçbir direnç gösterilmeden Amerikan askerlerine teslim edildi. Irak devlet mekanizması devrilmişti.Şeyh Muhammed müritlerine Amerikan askerlerine direnmemelerini öğütlemişti.Şeyhin emrindeki mürit generaller vatanlarının bağımsızlığı için savaşmak yerine Şeyh Muhammed'in emrine uydular. Bugün Şeyh Muhammed'in liderliğindeki Kesnizani tarikatı Irak'ta devletin ve siyasetin tam orta yerinde faaliyetlerine devam ediyor.

Ukrayna da ki Portakal,Lübnan da ki Sedir Gürcistan da ki Kadife devrimleri Kırgızistan’a da ithal edildi.Sivil darbe operasyonlarında kullanılan metotlar hep aynı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Kırgızistan’da yapılan parlamento seçimlerinin uluslararası demokratik normlara uygun olmadığını açıklıyor darbelerin finansmanı George Soros’ un vakıfları ülkenin gençliğinin beynini yıkayıp yönlendiriyor Başbakan Askar Akayev’in istifasını isteyen muhalefet devlet dairelerine saldırıyor. Kırgızistan'da genel seçimlerde usulsüzlük yapıldığını iddia eden muhalefet adeta geze geze darbe yapıyor. Ülkedeki devlet binaları teker teker ele geçiriliyor.Önce eyaletlerdeki valilik binaları sonra da ilçe kaymakamlıkları işgal ediliyor.Muhalefet lideri Atayurt Partisi Başkanı Roza Otunbayeva Başbakan olmasıyla Kırgızistan da özgürleşecek demokrasi bu ülkeye de gelecek.Usame Bin Laden’in Afganistan’a gelmesiyle projenin Orta Asya bölümü başladı.Sovyet ordusunun 26 Aralık 1979 Afganistan’a girmesi ile Afgan mücahitlere katılan Usame Bin Laden Amerikan ordusunu olağan üstü desteği ile Jelelabad savaşında Sovyet ordusunu hezimete uğrattı üzerinden hiç çıkarmadığı CIA hediyesi olan makosenleri ve CIA görev ceketi bu başarısından sonra hediye edilmişti.Körfez Savaş’ında Kral Fahd’ dan Suudi sınırlarını korumak istedi ancak Kral Fahd Amerika ittifak kurdu ve Suudi Kralı ile ters düştü bunu gibi birkaç olay sonrasında Usame Bin Laden kendine tek düşman olarak Amerika ve İsrailli seçti 1992 Yemen de Amerika askerlerine, 1993 New York ta Dünya Ticaret Merkezi garajına 1998 de Kenya ve Sudan da ki Amerikan elçiliklerine bombalı saldırılar ve 11 Eylül 2001 de ki intihar uçaklarıyla yapılan saldırılar 11 Eylül saldırılarına bakarsak: bu uçakların yolcu uçakları olmadıkları uçakların camlarının olmayışından yakıt ikmal uçakları oldukları kesinleşti ve ikiz kulelerin uçak yakıtının çelik gövdeyi eriterek çökmediğinin tonlarca bombalar ile kontrollü bir şekilde çökertildiği eğer yangın sonucu çökmüş ise enkazdan teröristlere ait pasaportun nasıl bulunduğu Pentagon’un intihar uçaklarıyla değil füze ile vurulduğu uçak kazası ile oluşacak hasarın yarısının bile oluşmayışından uçakların İkiz Kulelere girmeden önce altlarındaki görülen flaş etkisinin ne olduğunun ve uçaklarının normalde İkiz Kulelere çarptığında Kuleleri delip geçmesi gerekirken anında Kulelerin için de infilak etmesi teröristlerinin bu kadar kısa zaman da usta bir pilot gibi bu eylemleri gerçekleştirmesinin imkansız olması Pentagon da ki saldırı sonrası enkaz kaldırma çalışmalarında çalışan itfaiye çalışanların bulunamaması Usame Bin Laden öncülüğün de Afganistan dağlarında gezen cahil köylülerin son moda sibernetik saldırıları yapamayacağı bunun gibi daha birçok kanıt ile Amerikan yönetiminin başarısız senaryosunu kanıtlıyor.Usame Bin Laden görevini tam yaparak İslami Terörürü yaratıp “Büyük Ortadoğu Projesi”ni başlattı.

İsrail’in de yazıp uyguladığı senaryolar var burada da karşımıza Çakal Carlos çıkıyor kendini daha çocuk yaşta Marksizm adadı ve Lenin’in ilk adını alacak kadar da Lenin hayranıydı. 1970 yılından sonra dünyanın en çok aranan ve tanınan teröristi oldu Fransa’da bombalama eylemleri OPEC konferansı baskını Uganda’daki FKÖ militanları ile yaptığı Entebbe uçak kaçırma eylemi bu eylem sırasında MOSSAD dünyaya tam bir gövde gösterisinde bulundu ve kendini tanıtı.Gerçek adı İlich Ramirez Sanchez Carlos’tur. Çakal Carlos’un da tek düşmanı Amerika ve İsrail di Çakal Carlos görevini tam yaparak Hamas,Hizbullah,FKÖ adına İsrail’e karşı terör eylemlerinde bulunarak İsraillin güvenliğini Ortadoğu’da sağladı Fransızlar Sudan da yakaladığında ben Müslüman oldum ve adım Salim Muhammet Nuri dedi.

Perincek,

Abdullah Öcalan da aynı Çakal Carlos gibi Marksist ve Leninist fikir çizgisini iddia ederek Vietnam,Kore,Cezayir gibi ulusal mücadelenin olduğu ve kurtuluşun sağlandığı ülkeleri örnek alarak pkk terör örgütü ile 15 yıl boyunca Türkiye’de eylemlerde bulundu.Abdullah Öcalan’ın aslında Ermeni olduğu eskiden beri biliniyor, dile getiriliyordu.Artin Agopyan denen bu piç Abdullah Öcalan diye tanıtıldı.Öcalan soyadı üzerinde bile durulmadı.Kimlerden ve neden öç alıyordu? Abdullah Öcalan ve Kesire Yıldırım Öcalan 1970 ler de yükselen gençlik hareketlerinde Amerika’ya karşı sokaklarda yürümüştü.Abdullah Öcalan’ın örgüt faaliyetleri Mit muhbiri Pilot Necati ile arkadaşlığın dan ve MİT çalışanı Ali Yıldırım kızı Kesire Yıldım ile evlenmesinden sonra hızlanmıştır.Devlet Abdullah Öcalan’ı kullanmak istedi ancak asıl kullanılan Türkiye Cumhuriyeti mi yoksa Abdullah Öcalan mı oldu belli değil boşboğaz her yerde konuşan Abdullah Öcalan’ın dünya gazetelerine ve kendisiyle Suriye de ki kampların da görüşen Doğu Perinçek ve Anıl Küçük’e verdiği demeçler bunlar ”MİT bizi kullanmak istedi bizde onları” 27 Kasım 1978 yılında kurulan pkk 15 Ağustos 1984 yılına kadar parasızlıktan hiçbir eylemde bulunmadı bu ilk eylem emrini de Sovyet KGB’ si verdi zaten o yılarda Türkiye de ki bütün sol örgütler Sovyetler tarafından desteklendi ve hepsi Leninist fikirler iddia ederek devrim adına terör eylemlerinde bulundu pkk birçok ülke tarafından desteklendi en son olarak Markisizimden ve Leninist fikir çizgisini bırakıp ABD güdümlü yapılanmaya gitti pkk tam bir veledi zina kimin çocuğu olduğu belli olmayan bir piçtir.Amaç şimdi daha netleşti Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye,İran,Irak toprakları üzerinde Marksist ve Leninist ilkeler doğrultusunda Bağımsız Birleşik Demokratik kürdistan devleti kurmak.15 yıl boyunca eylemlerde bulunan Abdullah Öcalan’ı bitiren Amerikan kontrolünden ve finansmanından çıkıp Almanya ve Fransa ile yakınlıklaşması oldu 15 şubat 1997 Kenya da paketlenip emaneten geri kullanılmak üzere teslim edildi.Asılması gereken kimilerine göre kahraman sayılan bu piç Avrupa Birliği’nin istemediği için asılamamakta İmralı da paşalar gibi beslenip avukatlarıyla gönderdiği yazıları kod adları kullanarak kendi yayın kuruluşlarında yayınlatıp eline sürekli kozlar verilmekte.Yılanın başını küçükken ezmek gerekir bunu yapmak isteyen kahramanlarda Eşref Bitlis,Hulusi Sayın’ın şehit edilesi terörist başını koruyan aramızdaki işbirlikçilerin kurbanıdır.Dünya da Türk lafı tamamen silinmiştir.Eskiden söylenen “Nerde Türkü Aradım Orda Kürdü Buldum Nerde Kürdü Aradım Orda Türkü Buldum “sözü yok artık Türkiye’de Irak ta her yerde Türklük silinmeye çalışıyor.

Kıbrıs ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan istedikleri 1856 Islahat Fermanından sonra Yunanistan azınlık ayrıcalıklarından dolayı Girit’in Yunanistan’a devredilmesini istedi zamanın süper gücü İngiltere bunu kabul etmedi.1878 Osmanlı-Rus savaşını bitiren Ayastefonas Anlaşmasından sonra Yunanistan yeniden Girit’i istedi.Şimdiki Annan senaryosunun tıpa tıp benzeri Girit’e özerklik veren bir anlaşma Osmanlı İmparatorluğuna İmzalatıldı.Anlaşmaya göre adada 80 kişilik ortak meclis kurulacak 49’u Hıristiyan 31’i Müslüman Yunanistan bunu beğenmeyerek kabul etti sonrasın da 1913’te Londra Barış Konferans’ın da Girit Yunanistan’a verildi.Annan planın da 200 bin nüfuslu KKTC’ye 100 bin den fazla Rum yerleşecek mülk edinecek sonrasında da bu araziler bizim tabular elimizde çıkın diyecekler.Satılmış medya aracılığı ile bu dönemde yapılan yayınların ne kadar gerçek dışı olduğu Avrupa Biriliği adına sürülen görüşlerin yanlış olduğuna tamamen böl yönet politikası adına yapılan bu siyaset satın alınan medya ve gazeteciler aracılıyla halka benimsetiliyor.Holding medyasının yaptıklarına örnek verirsek :Amerika yönetimi çok önemli bilgilere sahip Rus bilim adamını kaçırıyor.Amaç yeni buluş sahibi fizikçiyi konuşturup kritik bilgileri ele geçirmek.Rus bilim adamı ülkesine bağlılığından dolayı tüm tedbirlere rağmen konuşmaz bunun üzerine CIA tek kişi üzerine kurgulu bir yalan dünya kurar.Bilim adamının izlediği televizyon kanallarından sözde savaş görüntüleri yayınlanır.Kurguyu desteklemek üzerede sadece bilim adamın okuduğu bir gazete çıkarılır.Televizyondaki görüntüleri ve gazete yazılarını teyit eden önceden planlanmış,sürpriz olaylarla gizli telefonlarla Rusya’nın yerle bir olduğu ailesini kaybettiğine inandırılır her şeyini kaybetmiş Rus tüm bildiklerini CIA’ye aktarır.Saygın seçkin holding patronlarımızın papaz efendilerin ellerini yalaması dinler arası saygı olarak aktarılıyor.Holding medyasının yaptıkları ile CIA’nin kurduğu yalan dünya aynı beyin yıkmaya dayalı.

Sürekli konuşulan hiç bilinmeyen İsrail’in tarihine bakarsak İngiliz yönetimi altında Filistin'den toprak satın alarak bu bölgeye gelenlerin, ayrı bir devlet kurma konusunda İngilizler ile kavgaya sürüklenince merkezlerini Londra'dan vazgeçerek New York'a taşındıkları ve dünyaya egemen olma çalışmalarını buradan devam ettiler.Arkasına Amerikan gücünü alan Siyonist lobinin, daha sonraları Avrupa'da Hitler olgusunu Sion planı doğrultusunda kullanılmayı başardığı görülmüş ve Hitler'den korkan dünya Yahudilerinin büyük kısmı İsrail'e göç etti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk kez Filistin'de Yahudi nüfus Arap nüfusu geçince, Siyonistler Amerika baskıları ile İkinci Dünya savaşı sonrasında Ortadoğu'da bir Yahudi devleti olarak İsrail'in kurulmasını Birleşmiş Milletler kararı ile başardılar..Amerika desteği ve zengin Yahudi lobilerinin her türlü yardımlarından yararlanan İsrail, üç tarafı Arap ve Müslüman nüfus ile çevrilmiş bir bölgede güçlü bir ülke olarak ayakta kalabilmek için sürekli olarak genişlemenin yollarını aramış ve İsrail'in sınırlarını genişletmiştir,İsrail'in kurulmasından sonra Ortadoğu bir türlü barışa kavuşamamıştır.Siyonizm’in büyük planına göre, Yahudilerin Ortadoğu'da bulunabilmeleri için kesinlikle Büyük İsrail Devleti’nin kurulması gerekmektedir. Küçük İsrail ile Ortadoğu'ya egemen olmak mümkün olamayacağı için Büyük İsrail’i kurarak bütün Ortadoğu’yu Kudüs merkezli bir yönetimin egemenliği altına almak kurulduğundan bu yana yarım yüzyıldır, İsrail devletinin amacıdır. Orta Doğu'da İsrail Devletini iki bin yıl sonra yeniden kuruldu.Kudüs'ün yanı başındaki Sion tepesini dünyanın merkezi yapmayı ve burada bütün dünyayı yönetecek bir kale oluşturmayı kutsal bir amaç olarak kendilerine hedef seçenlerin, Tevrat'ta dile getirilen Fırat ve Nil arasında kalan vaat edilmiş toprakları yavaş yavaş işgal edecekler.İsrail devleti ve halkı homojen bir yapıya sahip değildir. Çoğunluğu teşkil eden Sefarad İspanyol, Akdeniz kökenli Yahudilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmaktadır.Yüksek ve önemli makamları Eşkenaz Yahudiler tutmuştur. Bu iki zümre arasında da çekişme vardır. İsrail'de radikal, fanatik Museviler vardır ki, vaat edilmiş beklenen Mesih zuhur etmeden kurulduğu için Yahudi devletinin meşruiyetini tanımamaktadırlar yıkılmasını bile istemektedirler.Din ve devlet özdeştir laikliğin "L" si bile yoktur. Yine din ile millî kimlik aynı şeydir. Yahudilik babadan değil anneden geçer annesi Yahudi, babası Goi gayr-i Yahudi olan biri otomatik olarak Yahudi sayılır, İsrail vatandaşı olabilir. Babası Yahudi, annesi gayr-i Yahudi olan birisi ise Yahudi ve Musevî sayılmaz. Ortodoks Yahudilikte erkekler ile kadınlar arasında ayırım vardır. Sinagoglarda karışık olarak yer alamazlar.Sofu Yahudilerin yaşadığı mahallelere sefer yapan belediye otobüslerinde kadınların yerleri ayrıdır.Bütün İslâm dünyasında, samimî Müslümanlardan daha koyu Müslüman görünen bir sürü Yahudi ajanı, casusu vardır. Yahudiliğin ve İsrail'in en şiddetli ve koyu düşmanı gibi görünen nice kodaman zengin İslami şahsiyet vardır ki, gerçekte İsrail'in hizmetinde çalışmaktadır. .İsrail'de ve diyaspora Yahudileri içinde Türkiye'yi çok iyi bilen, Türk dili,tarihi,kültürü üzerinde ihtisas yapmış olan, Türkoloji konusunda dünya çapında otorite olan uzmanlar bulunmaktadır. Türkiye'de ise doğru dürüst İbrani’ce bilen, İsrail konusunda uzman olan hemen hemen hiç kimse yoktur. 19'uncu ve 20'nci yüzyılda Türk milliyetçiliğini çıkartan kişilerin bir kısmı Yahudi’dir. Bunların en meşhuru, Tekin Alp takma adıyla kitaplar ve makaleler yazan Selanik Yahudilerinden Moiz Kohen'dir.İsrail Türkiye'deki Yahudileri Ortodoks Musevî olarak kabul etmemekle birlikte onlardan dolaylı şekilde faydalanmaktadır.Ortodoks Yahudileri İsrail halkının ancak yüzde 10'u veya 15'i kadardır. İsrail’e en muhalif devlet İran’dır.Siyonizm İran konusunda büyük endişelere sahip ve ezilmemsi gerekiyor.Bunu yapmak için İran ve Irak arasında sekiz sene süren, 2 milyon insanın ölümüne yol açan savaş da kışkırtma ile çıkmıştır.Ortadoğu her geçen gün biraz daha savaşa itilmektedir.İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulmü Yahudiler bile lanetliyor, Şapkalı sakallı dindar Yahudiler ellerinde Filistin bayrakları pankartlar açmışlar, "İsrail’in Filistin halkına yaptığı zulmü kınıyoruz" diyor.Bütün dünya İsrail’i kınıyor, nice vicdanlı Yahudi bile İsrail’i tenkit ve protesto ediyor.İktisadi ve malî durumumuz çok kötü de olsa karşılığında yüz milyarlarca dolar vaat edilse de maceralardan uzak durulmalıdır.İsrail, varlığını sürdürebilmek için bütün Ortadoğu’da bir "Yahudi Barışı" kurmak istemektedir. Mısır’ı pes ettirdi. Ürdün zaten çantada keklik Suriye ile gizli anlaşmaları var Irak’ı şu anda fiilen üçü bölüp parçalanmıştır.Türkiye'yle ittifak kurmuş ve onu kendi nüfuz bölgesi içine aldı. İran’daki rejimi yıkmak için çalışılıyor.

TARİKATLAR

Cumhuriyet tarihimiz büyük ve esaslı uygarlaşma atağı olarak başlamışken1940 lar dan sonra gerici dinci muhalefetle karşı karşıya getirildi.Küçük hesaplar peşindeki siyasi partiler,iktidar olmak veya içlerindeki Cumhuriyet ve Türklük düşmanlarının teşvikiyle siyasi partiler tarafından irticaya tavizler verilmiştir.Ticanilik,Nakşibendilik,Kadirilik,Rufailik güçlenmeye Nurculuk,Süleymancılık gibi yeni gruplar oluşmaya başlamıştır.1949 yılında Ticaniler Mustafa Kemal Atatürk’ün heykellerini kırmaya başlamış heykel puttur Laiklik dinsizliktir Hilafeti kaldıran Mustafa Kemal Atatürk mel’un dur.Türkçe ezan küfürdür diyen Ticani şeyhi Kemal Pilavoğlu 1951 yakalanıp hapse atıldıktan sonra bu tarikat ortalıktan çekilmiştir.Adnan Menderes 14 Haziran 1951 de ezanın Arapça okunmasını teklif etmiş CHP de buna muhalefet etmeyip kabul etmiştir Son 50 yıllık süreçte İslamın siyasal yaşamda,çıkar sağlama aracı olarak kullanılmasının üç önemli dönemi vardır.I. Dönem1950-1960 yılları,II. Dönem 1965-1980 arası,III. Dönem 12 Eylül 1980-28 Şubat 1997 arasıdır.Milli Şef denilen İsmet İnönü ile temelleri atıldı Adnan Menderes ile irtica başladı.1945 yılında kurulan Demokrat Parti ile 1948'de kurulan Millet Partisi, programları açıkça dinci kesimlere ışık yakmışlardır.1945 yılında kurulan Milli Kalkınma Partisi,1946'da kurulan Sosyal Adalet Partisi 1946'da kurulan Arıtma Koruma Partisi.1947 yılında kurulan Türk Muhafazakar Partisi, o dönemde çoğu parti,adeta irticacıya taviz verme yarışına girmiştir.İsmet İnönü’nün CHP si 30 Mart 1950 de 19 türbenin açılmasına izin verir.Ancak 14 Mayıs 1950 de Demokrat Parti iktidara gelir görüldüğü gibi İsmet İnönü iktidar da kalabilmek için verdiği tavizler yetmemiş Adnan Menderes iktidara gelmiştir.İkinci Dünya savaşından sonra Rusya’nın savaş dan galip çıkmasıyla Türk milliyetçilerini vatan haini ilan edip yargılayan İsmet İnönü iktidarı kaptırmamak için Cumhuriyetin temellerine irtica dinamitlerini yerleştirmiştir.Adnan Menderes irticaının velinimeti haline gelmiştir DP millet vekillerine mecliste “Siz İsterseniz Hilafeti de Getirirsiniz” Cumhuriyete ve Türk Ordusuna kafa tutmaya başlamıştır “Ben İstersem Bu Orduyu Asteğmen ile Bile Yönetirim” demiştir.Şimdiki kürtçülüğün temellerine atan kürt saidi Emirdağ da sürgün de iken ziyaret etmiştir.İrtica Türkiye de yeniden hortlamıştır.12 Eylülden sora Turgut Özal ile temelinde kürtçü eğilimli Türkleri kimliksizleştirmeye ve bilinçsizleştirmeye yönelik dincilik devlet desteği almıştır.1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk Konya’ya yaptığı ziyarette gittiği bir medresede mollanın biri medreselerin sayılarının artırılmasını ve medrese öğrencilerini askere alınmamasını ister kendisini tutamayan Mustafa Kemal Atatürk “ Ne o yoksa sizin medrese yunanlıları mağlup etmekten halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir millet kan içinde yüzerken halkın iyi çocukları cephede dövüşürken yurt için canlarını feda ederken siz burada genç delikanlıları besiye çekemezsiniz” Atatürk yurt topraklarının üçte ikisini kontrol eden mollalardan toprakları alıp asıl sahiplerine köylülere vermeye karar veririr.Tam bu sırada 13 Şubat 1925 de Şeyh Said isyanı başlar.Dini kökeni olmayan etnik kökeni olan şeriatçı dini ayaklanmadır denilip kürt gerçeğini gizlenmiştir.1922 de Albay Halit ve Yusuf Ziya kürdistan istiklal cemiyetini kurarlar ve ayaklanma tarihini 21 Mart 1925 olarak belirlerler kendi salaklıkları yüzünden isyan kimi bölgelerde erken başlar.İsyanları bastırmak için uğraşılırken İngiliz kuvvetleri Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Musul ve Kerkük’e yığınak yapıp ele geçirmiştir.Bu sırada kürt mücadelesini başlatan Saidi Nursi Nurculuk tarikatı palazlanmaya başlıyor.1877 yılında Bitlis’in Hizan İlçesi Nurs Köyünde doğup 24 Mart 1960 yılında 83 yaşında Urfa’da ölen gençliğinde kürt Said yada Saidi kürdi olarak anılan sonrasında da Nurs’lu olduğunu belli etmek için Saidi Nursi adını kullanmaya başlamıştır.Nakşibendi Tarikatında bulunmuş Van da Mısır da ki El Ezher İslam Fakültesi benzerini kurmak için çalışmıştır.Volkan Gazetesinde kürdistanın bağımsızlığı yolunda kışkırtıcı tahrik ve teşvik edici yazılar yazmış 31 Mart ayaklanmasına katılmış Milli Mücadelenin zor olduğu günlerde kürt teali cemiyetinin kurucuları arasında olup Milli Birlik ve beraberliği bozmak için elinden geleni yapmıştır.Darbeden sonra, bir gece gelinip mezarı açılarak, tabutu başka sandukaya kondu.Diyarbakır’a götürülüp uçakla Mersin-Kıbrıs istikametinde Akdeniz’in ortasına bırakıldı.Nurcuların ve kürtlerin çoğu,yinede gidip onun mezar yerini,makamıdır diye ziyaret etmeye devam ediyorlar.kürt Said de Konya'da Atatürk'e ricada bulunan molladan farklı düşünmüyor,gençleri askerden kurtarma konusunda, Nur Risaleleri'nin bir parçasını teşkil eden Lem'alar Risalesi'nde söyle diyordu “Risale-i Nur öyle değerli bir kitaptır ki,Kuran’ın onda yansıyan nurlarına hizmet etmek,askerlikten ve kutsal savaştan bile üstündür. Benim elimde fırsat ve param olsa, Risale-i Nur hizmetinde olan değerli kardeşlerimi askerlikten kurtarmak için,bin lira karşılığında bile olsa bedeli öder ve kurtarırım onları.” kürt Said'e göre, risaleler, askerlikten ve hatta kutsal savaştan bile üstündür.Said’i Nursi 1960'da öldüğü zaman risalelerin satışlarından gelen para yüzünden şeyhin yerine geçme hususunda Nurcu elebaşları arasında mücadele ve bölünmeler oldu.kürt Said'in ölümünden sonra Nurcular,çeşitli sebeplerden dolayı kendi aralarında bölünmüşlerdir.Said'e olan inanç hepsinde de tartışmasız olarak mevcuttur. Bu inanç bir otorite seviyesinde olup, risaleler yine Kuran gibi kutsal mahiyettedir.Nurcular, her ne kadar Said'in sağlığında olduğu gibi,kendilerini siyasetten uzakmış gibi gösterip buna karşılık siyasete karışmışlar ise, Said'in ölümünden sonra da aynisi olmuş ve sürekli olarak siyasetin içinde bulunmuşlardır.Demokrat Parti'den sonra, Adalet Partisi, Millî Nizam Partisi ve Millî Selamet Partisi'ni desteklemişlerdir.Yakın yıllarda ise eğitim ve finans alanlarında yoğun faaliyet göstermektedirler.Bu eğitim ve finans faaliyeti ise sanki bir Iran devriminin işareti gibidir.Üstelik çoğu siyasi de oy ve maddi çıkar gibi bazı yollarla etki altına alınmaktadır..Türk-İslam sentezi arkasına gizlenmiştir.Fethullah Gülen ve müritleri, bu son dediğimiz gruptan olup, bir yandan Kürt Said'i baş hazret olarak alırken, bir yandan da Türk Milliyetçilerini saflarına çekmek için Türk-İslam sentezi kisvesiyle insanları aldatmaktadırlar.Nurcularin arasındaki ilk bölünme, Said'in ölümünden sonra ve Adalet Partisi'nin desteklenmesi sırasında meydana gelmiştir.Bir kısmi açıkça siyaset ve basın ile iç içe olmayı savunurken,diğer bir kişim ise bu faaliyeti kabul etmemişlerdir. Ancak bu kabul etmeyenler de siyasete bulaşmışlardır.Nurculukta,bu bölünmelerin dışında,ayrıca,İttihatçılar,Konseyciler,Aczmendiler gibi bölünmeler de meydana gelmiştir.İttihatçılar, Yeni Asya cemaatinden kopan diğer bir gruptur,bunlar tipik anlamıyla, klasik Nurculuğu savunanlardır.Bu kapsamda,Atatürk düşmanlığını ön plana çıkarmışlardır.Liberal sağ ile muhabbet içindekiler,bazı çıkarların da zorlamasıyla bu düşmanlığı açıktan yapmayıp,bu konuya da pek değinmek istemezler.Fethullah Gülen de bunlardan birisidir.Fethullah Gülen'in esrarlı bir şekilde bürokratik,parasal ve öğretim alanındaki yoğun faaliyetlerine karşılık,Nurculuk,yakın yıllarda eylemci grubunu da ortaya çıkarmış bulunmaktadır.Her ne kadar bütün bu Nurcu gruplar ayrı ayrı gibi görünseler bile nihayetinde hepsi de ayni kaynağa dayalı olup,hepsi de ortak bir amaca doğru ilerlemektedir.Gülen, ilimli bir şekilde dinciliği yaygınlaştırıp,Nurculuğu benimsetmeye çalışırken,Nurculuk ayni zamanda eylemlerini de ortaya koymaya başlamıştır.1940'li yılların ticanilerini andıran bu Nurcu kol,Aczmendiler adıyla anılan cübbeli, asalı, uzun saçlı ve sakallı gruptur.Liderleri, ilkokul mezunu,Müslüm Gündüz adli kişidir.Gerek Gündüz ve gerekse müritleri, açıkça Nurcu olduklarını söylemektedirler.Fazla kalabalık olmamalarına karşılık, propaganda amacıyla ortaya çıktıklarında tamamı her yerden gelip eylem yerinde toplandıkları için sanki önemli bir güçmüş gibi bir görüntü yaratmaya çalışmaktadırlar.Halbuki bunlar topu topu300-400 kişilik bir cemaatten fazla değildir Ama ortaya çıkınca hepsi birlikte çıkmaktadır.Bu kalabalık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üç dakikada halledeceği basit bir meseledir,fakat nedense göründükleri yerde adeta bir hareket serbestliği tanınmaktadır.Bu da Nurculuğun devlete ne ölçüde tasınmış olduğunun belgesidir.Devlet çok ayaklanmalar görmüştür,ama yeter ki yerinde ve gerekli tedbirler alınabilsin Aczmendiler,tıpkı Kürt Said'in kıyafeti gibi,siyah bir sarık ve siyah cübbeli olup,hepsi de uzun saçlı ve uzun sakallıdır.Çoğunun saçı da örgülüdür.Tamamı birer asa taşımaktadır.Eylemleri, şimdilik, belli bir noktada toplanıp,cemaat ayinini,yani kendilerine özgü zikirlerini yapmaktır.Ama elbette bu eylem giderek başka mecralara dökülecektir.Camilere gidip, önünde ve içinde tef çalarak zikir yapmaya kalkışmışlardır.Zikir hareketleri ise tam bir tımarhane vakasıdır.Memurların zamları protesto etmek için yaptıkları toplantı ve yürüyüşlerini, acımasız bir şekilde tekme tokat dağıtan Emniyet sıra Aczmendilerin tefli zikirlerine gelince adeta seyirci kalmaktadır.Emniyet güçleri tarafından adeta nezaketle izlenmiştir.Aczmendiler, o gün bütün kinlerini kusmuşlar, devlete ve Atatürk'e hakaret etmişlerdir.Caminin önünde kıldıkları namazdan sonra bir Aczmendi dua ederken, Kan istemiyoruz, bela istemiyoruz, fakat bizi mecbur ediyorlar. demiş, kendilerine zulüm yapıldığını ve bunun Said Nursi döneminde de yapıldığını ileri sürerek,Atatürk hakkında da, devrin Reisicumhuru Mustafa Kemal Deccal'i diye söz etmiştir.Din baronları her yerdedir.Hizbullah'ın tanık olduğumuz bu korkunç cinayetleri işleyecek kertede genişleyip gelişmesi,işledikleri vahşet noktasındaki cinayetlerin yurt ölçeğindeki yaygınlığı insanı ürpertiyor.Ortaya çıkarılan yüzlerce cinayet, binlerce silah, roketatarlar, havan topları,makineli tüfekler, el bombaları, bir orduya yetecek kadar cephanelik, yurdun dört bir yanında gizli ve etkin bir örgütlenme,bürokrasiye ve eğitime sızma tüm bunlar çok ciddi bir şeriat kalkışması hareketiyle,insanlık dışı bir vahşet örgütüyle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır. Hizbullah, İBDA-C gibi şeriatçı örgütler birdenbire mi ortaya çıktı.Gökyüzünden mi indi, yoktan mı var oldu Bu gelişmeye yardım edenler kimlerdir.Bir yanda adaletsiz bir gelir dağılımı,yıllarca süren adaletsiz gelir dağılımı,dar gelirli kitleleri,sosyolojik olarak doğaüstü güçlerden çare ummaya yönlendirdi.Bu gibi örgütlerin gelişmesine ortam hazırladı.



Sapık iç ve dış küresel kargaşa senaristlerinin yazdığı senaryo yavaş yavaş işlemeye gerçek pisliklerin üstü örtülmeye başlamıştı.Türkiye üçüncü dünya ülkelerinden daha beter hale gelmişti.İrtica yaygarasını kopartıp yolsuzluklara prim verildiği hortumcuların gözettiği anlaşıldı.2001 2002 ekonomik krizlerinde de bu darbeleri tetikleyen ülkeyi sömürenlerin faturası ağır oldu dış borç 100 milyar dolar arttı Türkiye’yi resmen batırdılar.28 Şubat senaryonun benzeri daha yazıldı ve uygulamaya başlandı.George Soros’un çocukları pkk lı tayad’lı lar Cami avlusunda mini etekle dolaşmaya başladı.Türklerin Ergenekon'dan çıkışını temsil eden Nevruz bayramı nedense bir kürt bayramına dönüşmeye başlamış, kürtler, Türk Devleti'ne karşı başkaldıracak yeni bir fırsat kazanmışlardır.Son 20 yıldaki nevruz kutlamalarına bakacak olursak kürtlerin Türk Devleti'ne isyan ettiklerini görmekteyiz.kürtler her fırsatta isyan etmeye,Türk değerlerine saldırmaya, en azından Türklerle aralarına mesafe koymaya başlamışlardır.Sözde Türk vatandaşları Araplarla birleşmeyi ümmetçiliği savunuyorlar,Irak İran, Suriye yıllardır Türkiye’deki kürtleri kullanıyorlar pkk açıktan destek veriyordu.Abdullah Öcalan,Suriye'de gizli servis tarafından korundu.Ahmet Casım Musa kimliği ile yaşayan Öcalan,kurşun geçirmez otomobillere biniyor,Suriye içerisinde istediği yere rahatça gidebiliyordu.Sahte kimliğinde ise Suriye askeri istihbarat Başkanı General Ali Duba'nın imzası bulunuyordu. Suriye pkk ve apo bizde değil açıklamaları yaparken, her türlü faaliyetini bu ülkede rahatça yürüten pkk militanları 1993 Ekim ayından itibaren askeri üslerde eğitilmeye başlandı.Suveyde Askeri Hava Üssü ile Tednur Hava Üssü'nde militanlara helikopter kullanmaları ve hava saldırılarına karşı koyma taktikleri öğretilirken, bir bölümü örgütün üst düzey yönetiminde yer alan 360 Suriyeliye de maaş bağlandığı Türk İstihbarat birimleri tarafından tespit edilen bilgiler arasında bulunuyordu.Bu tür binlercesi örnek verilebilir.Hepsi de ayrı ayrı değerlendirilebilir.İran, Irak Suriyeliler acaba neden aynı dini paylaştığı Türkiye'ye böyle bir adilikte bulunuyordu.Tüm bu olaylar Şeyh Said isyanı Saidi Nuri’nin Nurculuk tarikatı ile kürt faşizmi kürt milliyetçiliği oluşturuldu.Mersin de ki iki piçin Türk bayrağını yakmasına tayad’lıların bölücülüklerine ses çıkarmayan sözde Türk aydınları sesiz çoğunluğun faaliyete geçmesine bayrağına devletine milletine sahip çıkmasından rahatsız oluyorlar,milliyetçilik Türkiye için tehdittir diyen holding medyası pkk propagandalığı yapmaya devam ederse Leyla zananın bölücü siyasetine destek verdikçe İstanbul medyası Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya pkk nın azıttığı dönemlerdeki gibi asker kontrolü ile girer.